27 Ekim 2017 01:15

Madenlerde Soma öncesine dönüldü!

Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel, hükümetin Soma faciası sonrası madenlerde attığı olumlu adımların hepsini geri aldığını söylüyor.

Paylaş

Birkan BULUT
Ankara

Soma’da 13 Mayıs 2014’te yaşanan ve 301 madencinin can verdiği facia, Türkiye’nin en büyük işçi katliamı olarak tarihe geçti. Bu büyük acının ardından hükümetten yapılan açıklamalarda gerekli derslerin alındığı, böyle bir acının bir daha yaşanmaması için gerekenlerin yapılacağı söylendi. Yasalar, yönetmelikler, denetimler... Aradan geçen zamanda iş cinayetleri azalmak yerine daha da arttı. En son Şırnak’ta olduğu gibi madenler yine ölümlerle gündeme geldi. 

Konuyla ilgili görüştüğümüz Maden Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel, madenlerin şu anki durumunu yurt dışındaki bir meslektaşının “Kaza olmaması mucize” sözüyle aktardı. Soma’dan sonra uygulamaya konulan maddelerin işçi ölümlerini engellemekten çok, sektörün sorunlarını çözmeye yönelik olduğuna dikkat çeken Yüksel’in anlattıkları oldukça çarpıcı: 

- Hükümet Soma’dan planlı üretim için, maden Mühendisleri Odasının da savunduğu havza madenciliğinin yasasını çıkardı ama hemen ardından başka adlar altında yasayı kaldırdılar. 

- Yetmedi, şimdi de torba yasayla kamunun elindeki kamunun işlettiği TTK’ye ait madenlerin de bölünüp satılmasının önü açmak istiyor. 

- 2015’te çıkarılan yasayla kamu kurumu olan MİGEM’in sorumluluğu ortadan kaldırıldı. 

- Soma faciasının yarattığı duyarlılıkla daimi nezaretçilik kanuna girdi. Patronlar itiraz edince ait kuş uçumu 20 kilometrelik bir alan içinde aynı işverene ait üç sahaya bir mühendis bakabilecek dendi. 

Daimi nezaretçilik konusunda yapılanları “Maden mühendisliği bilim ve tekniğini kuşun kanadına bağladılar” diye değerlendiren Yüksel, hükümetin özelleştirme ve  taşeronlaştırmadaki ısrarı nedeniyle madenlerde ölümlerin durmadığına dikkat çekti. Sözü Ayhan Yüksel’e bırakıyoruz:

SOMA FACİASINDAN DERS ÇIKARILDI MI?

Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel
Mühendisleri Odası Başkanı Ayhan Yüksel (Fotoğraf: Birkan Bulut)

Bunu anlamak için rakamlara bakmak gerekiyor. Soma’dan önce ve sonraki 2 yılda yaşanan kazalara baktığımızda aynı rakamları görüyoruz. 2012 yılındaki Başbakanlık genelgesinden sonra madencilikte geriye gidildi. Üretim miktarlarına ve işçi sayılarına baktığımızda ölüm sayılarının düşmesi gerekiyordu ama arttı. Dünyadaki diğer örneklere de bakarak Soma’nın bir milat olmasını istedik. Benzer olaylarda diğer ülkelerde çok köklü değişikliklere gidiliyor. Madencilik yasası, iş güvenliği yasası komple değiştiri-liyor. Sorunun nerede olduğunun tespiti için bilimsel araştırmalar yapılıyor. Mesela ABD’de büyük bir kaza olmuştu ve sadece kazanın sebeplerinin araştırılması için yaklaşık 10-15 milyon dolarlık bütçeler ayrıldı. Hukuki olarak hesap vermesi gerekenlerin dışında asıl olarak bu faciaların nedenlerini tespit edelim ve yeni bir kaza olmasın. Türkiye tarihine baktığımızda Kozlu, Sorgun, Yeni Çeltek, Karadon, Soma, Ermenek, Şirvan ve Şırnak kazaları var. Bunların arasında birkaç işçinin hayatını kaybettiği iş cinayetlerini saymıyorum bile. Madencilikte yılda 60-70 kişi iş cinayetinde hayatını kaybediyor zaten.

‘YER ÜSTÜ DE YER ALTI KADAR TEHLİKELİ’

Aslında sıkıntı çok büyüdü. Çünkü son iki kaza açık işletmede meydana geldi. Türkiye tarihinde açık işletmede meydana gelen ilk büyük kaza Demir Export’ta oldu. Ardından 2010’da Elbistan’da sonra Siirt’te, şimdi de Şırnak’ta oldu. Yer altında riskler yüksek diyorduk ama artık yer üstü de yer altı kadar tehlikeli oldu. Biz Zonguldak’ta bir kaza beklerken Şırnak’ta bir kaza meydana geldi. Soma’dan sonra bazı değişiklikler yapıldı ama bunlar sonuca dönük değil, pansuman niteliğinde tedbirlerdi. Soma faciasından sonraki ocak-şubat aylarında Maden Kanunu’nda değişiklikler yapıldı. Hepsi sektörün sıkıntılarına yönelikti ve biz bunların Soma’yı çözmeyeceğini söyledik. İş güvenliği yönetmeliklerinde bazı değişiklikler meydana geldi ancak bunlar da palyatif çözümlerdi.

ZONGULDAK’TA BİR KAZA MI BEKLENİYOR?

Zonguldak'ta şu noksan diyebileceğimiz bir tespitimiz yok ama istatistiklere baktığımızda 3’er 4’er yıl arayla kazalar meydana geldi. Zonguldak’ta kaza bekleme sebebimiz şu; bir değişiklik sürecine girildi. Konvansiyonel madencilikten mekanizasyona geçiliyor. Burada mutlaka sorunlar olacaktır. Bu konuda yanılmayı çok istiyorum. Türkiye’de eğitim görmüş ve yurt dışında çalışan bir maden mühendisi arkadaşımız bu koşullarda kaza olmamasının mucize olduğunu söyledi. Zonguldak’ta en son grizu nedeniyle 2013’te iki işçi öldü, ondan önce 2010 yılında Karadon’da patlama oldu 30 kişi öldü. Madende mekanizyona geçilmesini, bilim ve tekniğin gelişmesini olumlu buluyoruz. Eleştirdiğimiz noktalardan biri de satacağınız yere bu yatırımları neden yapıyorsunuz? Bizce kamu bu yatırımları yapsın ve faaliyetine devam etsin. İkincisi de geçiş sürecinde deneyim eksikliğinden kaynaklı olumsuzluklar olabiliyor. 

HAVZA MADENCİLİĞİNİ ÖNCE GETİRDİLER, SONRA KALDIRDILAR

Şırnak maden göçüğü

Soma'dan önce de sonra da önerdik: Havza madenciliği. Örneğin Elbistan Madeni’nde bunu gördük. Burası bir kömür havzasıdır. Bu saha bir bütün halinde planlanmalıdır dedik. Bir bütün halinde planlandığında iki şey oluyor: Birincisi rezervleri kaybetmiyoruz, iyi değerlendiriyoruz. İkincisi havzayı bölüp parçalayarak rödevansla, taşeronla yönettiğinizde kaynak israfının yanında iş güvenliğinde de zafiyetler oluyor. Elbistan kazasında yaşanan da bunun bir örneği. Soma’dan sonra havza madenciliğini getiriyoruz, rödevansı özel sektörde yasaklıyoruz dediler. Fakat amaç kamunun sahalarını özel sektöre açmak. Kanun 18 Şubat 2015’te Resmi Gazete’de yayımlandı, peşinden 2016 ağustosunda enerji üretim amaçlı kömür sahaları bölünüp parçalanabilir diye bir madde çıkardılar. Yani havza madenciliğini yeniden kaldırdılar. 

ÖNCE GÜZELLEŞTİR, SONRA ÖZELLEŞTİR

Ardından şu andaki torba yasaya bir madde eklediler. Türkiye Kömür İşletmeleri ile Türkiye Taş Kömürü Kurumunun işlettiği sahalar bölünebilir dediler. Bu havza madenciliğine aykırı ve kazaları arttırır. Bunun değişikliğin arkasındaki plan buraları bölerek özelleştirme. Çünkü Türkiye Taş Kömürü Kurumunun çok büyük bir sahası var. İçinde 5 tane müessese müdürlüğü var. Bu 5 müessesenin sınırları belirlenerek özelleştirilecek. Biz şuna itiraz ettik. Türkiye Taş Kömürü Kurumu 1800’lü yıllardan beri çalışan bir kurum. Fakat ne yazık ki mekanizasyona, yani bilimsel teknoloji gelişmelerde biraz geride kaldı. 2015 yılında itibaren Türkiye Taş Kömürü Kurumunda çok önemli mekanize yatırımlar oluyor. Madem özelleştireceksiniz neden yatırım yapıyorsunuz. Önce güzelleştir, sonra özelleştir. Yani özel sektöre kaynak aktarmak. Bizim torba yasadaki en önemli  itirazımız bu yönde oldu. 

MÜHENDİS MALİYETTİR, ŞEV AÇILARI İNDİRMEK MALİYETTİR DERSENİZ İŞÇİLER ÖLÜR

madenci ailesi

Soma’dan sonra madencilik kanunu anlamında çıkmış tek önemli gelişme teknik nezaretçiliğin kaldırılıp yerine daimi nezaretçiliğin gelmesidir. Teknik nezaretçilik neydi kısaca anlatayım; Teknik nezaretçilik ülkede yeterli sayıda maden mühendisi olmadığı dönemde bir maden mühendisine on sahaya kadar bakabilme yetkisi verilmesiydi. Bu yasa 1954 yılında çıkmıştı ve Maden Mühendisleri Odası da o yıl kurulmuştu. Türkiye’de maden mühendisi sayısı 232 kişiydi. Yine bu kadar maden de vardı Türkiye’de. Ancak Soma’ya geldiğimizde ülkemizde 17 binin üzerinde maden mühendisi var işsiz de çoktu. 1990’lı yıllardan itibaren her ocakta en az bir maden mühendisi olması gerektiğini dile getirdik.

BİR APARTMAN İNŞAATINDA BİLE ÜÇ MÜHENDİS BİR MİMAR ÇALIŞIYOR

Mühendislik bilim ve tekniğinin bu ocaklara girmesi ve iş kazalarının olmaması, çevreye duyarlı madencilik yapılmasını istedik. Ayrıca bunlar rezervdir ve Anayasamıza göre madenler halkındır. Rezervlerin de ziyan edilmemesi gerekiyor. Sektör ne yazık ki bu işe maliyet gözüyle baktı. Soma faciasının yarattığı duyarlılıkla daimi nezaretçilik kanuna girdi. Kanundan sonra yönetmelik 6 ayda çıkması gerekirken 2 buçuk yıl sonra yayımlandı. Mermer ve taş ocakları buna itiraz etti. Bunun üzerine mermer ve taş ocaklarında aynı işverene ait üç sahaya bir mühendis bakabilecek denildi. Yönetmelikte de kuş uçumu 20 kilometrelik bir alan olarak belirlendi. Hep söylüyorum; maden mühendisliği bilim ve tekniğini kuşun kanadına bağladılar. 20 kilometre uçabilirseniz orada maden mühendisliği yapabilirsiniz. Maliyet olarak görülmesi konusunda şunu söylemek gerekiyor; bir mühendise maaş veremeyen bir ruhsat sahibinin milyon dolarla madencilik yapması doğru değil. Bir apartmanın yapılışında 4 teknik elemanın; yani mimar, inşaat mühendisi, elektrik ve makine mühendisinin imzası var. En basit madenin maliyeti tabii ki bir apartmandan çok fazladır. Bunu maliyet olarak gören anlayış kazalara davetiye çıkaran anlayıştır. Hani küçük ocaklarda, sermayesi az olan, kum, çakıl ocağı gibi riski az yerleri önerselerdi bir nebze kabul edilebilirdi. Ancak aynı işverenin 20 kilometre alanda 3 tane taş ocağı olacak, her bir ocağın 300 bin tona kadar üretim yapacak, bu üç işletmeye de bir mühendis bakacak diyorlar. Bizim iş cinayeti tanımlamamıza bazen tepki gösteriyorlar. Ancak mühendis maliyettir, şev açıları indirmek maliyettir derseniz Şirvan’da olduğu gibi işçiler ölür. Bunun adı cinayettir.

MİGEM SORUMLULUĞU ÜSTÜNDEN ATTI

madenci

Soma ve Ermenek faciasından sonra mahkemeler MİGEM’de çalışanları sorumlu tuttular. Bunların arasında üyelerimiz de var. MİGEM’in bu tip facialarda yargılanmaması için 2015 yılında iş güvenliği ve işçi sağlığı konusundaki sorumluluğunu kaldırdılar. Biz idari bir kurumuz dediler. Kendi denetimlerini yetkili tüzel kişiliklere (YTK) yıktılar. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Çünkü önemli olan YTK’lerin değil, mühendislerin hazırladığı projelerdir. Projenin içeriği ve doğruluğu önemlidir. Bunu yaparken tek başına yapmakla ekip halinde yapmak arasında değişen bir şey yoktur. Ben mühendis olarak bilgim yetersizse diğer alanlardan mühendislere danışırım. Ayrıca bir itirazımız da şu. Biz YÖK’e bağlı üniversitelerden diplomalarını almış mühendisleriz. Ancak ben 25 yıllık maden mühendisi olarak YTK olmadan proje çizip teslim edemiyorum. YTK’nin 4 günlük eğitiminden geçmem gerekiyor ve dolayısıyla diplomalarımız tartışmaya açılıyor.

MADENLERDE İŞ CİNAYETLERİ NASIL ÖNLENECEK?

Bu konuda çözüm önerileri getirdik. Üniversiteler, sendikalar, meslek odaları, emekten yana örgütler ve kamu kurumları bir masa etrafında buluşmalı. Burada rant değil, insan yaşamı öncelikli politikalar belirlenmeli. Bu politikaların hayata geçirilmesi için de bir altyapı kurulması gerekli. Örneğin; özerk olarak bir Ulusal İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Kurumu kuralım dedik. İşçiler, işveren ve devlet taraf olmalı. Ancak adaletin sağlanması için bir taraf üstün olmayacak ve bu yapının bilimsel ayağını da meslek odaları ile üniversiteler oluşturacak. Bu kurumsal yapı üzerinden köklü bir değişiklik olması gerekir. Bu kurumsal yapının özelliği ne olacak? Bilimsel araştırması, mevzuat çalışması, eğitim çalışması ve denetim ayağı olmalı. Türkiye’de bu yapılar farklı hiyerarşiler içerisinde var ama birbiriyle orta çalışma yürütemiyor. Katılımcı ve demokratik anlayışla bu yapının oluşturulması gerekiyor. Maden mühendisliği bilim ve tekniği dünyanın her yerinde aynıdır. Dünyada madenciliğin gelişmiş olduğu ülkelerdeki modele bakarak oluşturulacak bir mevzuat, bunu uygulayacak bir altyapı kurulmalı. Bizdeki Avrupa Birliği’ndekine uygun bir mevzuat ama AB görüşmelerinde de söylendiği gibi bunu uygulamada sıkıntı var. Madencilik deneyim isteyen, riskli bir alan olduğu için Türkiye’de uzun süre kamu eliyle yapıldı. Özel sektörün bu işe bilgi ve deneyiminin yetmeyeceğini defalarca söyledik. Yaşanan facialara baktığımızda 1992’de Kozlu, 1983’deki Armutçuk kazası haricinde hepsi özel sektörde, rödevanslı sahada ve taşeron şirketlerde oldu. 92’den sonra kamuda kaza olmadı. Esnekleştirme, kuralsızlaştırma ve özelleştirme devam ettikçe ölümler de kazalar da devam edecek.

ÖNCEKİ HABER

'İYİ Parti emekçilere de Kürtlere de iyi gelmeyecek'

SONRAKİ HABER

GMİS Başkanı Demirci, AKP'li vekilin 'gerçek yüzü'nü anlattı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa