09 Temmuz 2017 00:35

Ziyaretçi

Kardan dolayı paslanmaya başlamış demir bir lahitin içindeki, toprağı karla kaplanmış yükseklik yakından o kadar da yüksek görünmüyordu...

Paylaş

Alper KAYA

Kar yağışı durmuştu ama yollar hâlâ yürümeye müsait değildi. Zemindeki karın yüksekliği nedeniyle yılın büyük bölümünde karla kaplı olan yüksek tepeler, sanki birer tümsek gibi kalmıştı. Köyünden çıktıktan sonra, sadece nefes almasının çok zor olduğu şiddetli fırtınada mola vermiş; onun haricinde on iki saattir yürümüştü. En sonunda, aklında kaldığı kadarıyla doğru yere varmıştı.

İleride, her yerin bembeyaz kesildiği ufuk çizgisinde, metalik bir turuncu renk görünce heyecanlandı. Heybesine daha sıkı sarıldı. Evden çıkarken annesinin sözünü dinlemediği için çok mutluydu o an. Yaşlı anacığı, illâ katırlardan birisiyle yola çıkması konusunda diretmişti. Ancak hava o kadar bozmaya teşneydi ki, hayvanın telef olmaması için bir mucize gerekirdi. Nitekim haklı çıkmış, hava muazzam ölçüde bozmuştu.

Annesinin heybeye koyduklarını anımsayınca gözlerinden birkaç damla yaş süzülmesine engel olamadı. Yol boyunca fırtınanın yüzüne çarpmasıyla yaşarmamış olan gözleri, hedefine varmak üzereyken isyan etmişti. Hem ağlıyor hem yürüyordu. Elinin tersiyle gözlerini silerken, soğuktan sertleşmiş olan elinin derisi gözlerini acıtmıştı. Ne kadar üşüdüğünü de, o an fark etti.

Adımları yavaşlamıştı. Hâl böyleyken sanki hava ağırlaşmış ve heybesi ağırlaşmış gibi hissetmeye başladı. Vücudundaki tüm kemikler sızlıyordu. Bir kısmı soğuktan, bir kısmı yorgunluktan, bir kısmı da tamamen psikolojik olarak sızlıyordu.

En sonunda vardı. Kardan dolayı paslanmaya başlamış demir bir lahitin içindeki, toprağı karla kaplanmış yükseklik yakından o kadar da yüksek görünmüyordu. Nasıl yüksek olabilirdi ki zaten? İçinde, sadece otuz kiloluk bir bedeni saklıyordu.

Gözlerindeki yaşlar kurumaya yüz tutmuşken tekrar baş göstermişti. Kardeşinin toprağının üzerindeki karları, onu incitmekten korkarak usulca silkeledi. Ancak silkelemekle bitecek gibi değildi… Bir yerden sonra vazgeçti. Üstüne başına sürüp kuruladığı elini, diğer eliyle tuttuğu heybenin içine daldırdı. Elinin çarptığı ilk şey, hem daha çok örseledi yüreğini hem de heyecanlandırdı. Düşündüğü şey heybeden çıkınca artık ayakta duracak gücü kendisinde bulamaz olmuştu. Mezarın başında diz çöktü.

Elindeki tahta oyuncaktan ne kadar gözlerini kaçırırsa kaçırsın, er geç bakmaktan kendisini alıkoyamayacaktı. Nitekim öyle de oldu. 
Kardeşi daha üç-dört yaşlarındayken oynaması için bir dut ağacının dalından yonttuğu oyuncak köpekti bu. O zamanlar evlerinin avlusunda duran köpekleri kaybolunca ağlayan kardeşini susturmak için günlerce uğraşmıştı.

Elini tekrar heybeye daldırdığında bir kumaşa parmakları değdi. Kardeşi bebekken, annesinin onu sardığı battaniyeydi bu. Heybedekiler, kardeşinden kalan her şeydi. Annesinin o giderken ağlamasının asıl sebebi bu olmalıydı: Onun bu ziyareti, annesinin daha beş yaşındayken kaybettiği oğluna vedasıydı.

Evlerinin birkaç metre ötesindeki köy mezarlığına gömülü olan babasının, “Nasıl terörist sandınız? O daha beş yaşındaydı!” diye bağırarak kovaladığı korucularla olan kavgası hâlâ dün gibi aklındaydı. Vurulduğu yere gömdüklerini söylemek için eve gelmişlerdi.

Zaten o günden birkaç hafta sonra babasının kalbi daha fazla dayanmamıştı bu acıya. Annesinin de ricasıyla, kardeşini topraktan söküp almamışlar; gömüldüğü yerin etrafına bir demir ördürmüşlerdi. Tepelerin arasında, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde tek başına yatıyordu hep beş yaşında kalacak olan kardeşi.

Annesinin emanetlerini mezara yerleştirdikten sonra iki eliyle topraktan güç alarak ayağa kalktı. Usulen bir dua okuduktan sonra dönüp yürüdü.

Geldiğinden daha ağır adımlarla, bomboş heybesinin ağırlığı altında ezilerek; saatlerce sürecek olan dönüş yolunda ilerlemeye başladı.

ÖNCEKİ HABER

Adalet yürüyüşü demokrasi yürüyüşüne dönüşmeli

SONRAKİ HABER

Bi’ Hâne Bi’ Teslim*

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...