05 Temmuz 2017 00:30

OHAL'de akademik eğitim: Pasaport iptal eğitim yasak!

15 Temmuz sonrası OHAL'in etkisi altında kalan ‘genç akademisyenler’ ile OHAL’in akademiye yansımasını ve Türkiye’nin demokratikleşmesini konuştuk.

Paylaş

Erdi TÜTMEZ
İstanbul

Genç akademisyenlerin kimi doktora öğrenimi görürken üniversitelerinden ihraç edildi, kimi pasaportları iptal edildiği için yurtdışında hak kazandığı eğitimi alamadı.

15 Temmuz darbe girişiminin ardından ilan edilen Olağanüstü Hal (OHAL) ile birlikte tavan yapan hak ihlalleri ve hukuksuzluklardan en büyük payı eğitim aldı. ‘Darbecilerle mücadele’ adı altında bilimsel eğitime ve muhaliflere dönük büyük bir saldırı başlatıldı. Binlerce öğretmen ve akademisyen görevlerinden uzaklaştırıldı, ihraç edildi. Zaten sorunlu olan akademik özgürlükler iyice kısıtlandı... Bu saldırı dalgasından özellikle genç akademisyenler çok etkilendi. Kimi doktora öğrenimi görürken üniversitelerinden ihraç edildi, kimi ise pasaportları iptal edildiği için yurtdışında hak kazandığı eğitimi alamıyor.

Seren Selvin Korkmaz, Alphan Telek ve Edgar Sar da bu ‘genç akademisyenler’den... Doktora öğrenimi görüyorlar. OHAL’in akademiye yansımasını, akademinin ve Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesini onlarla konuşuyoruz.

‘EĞİTİM HAKKIM FİİLEN ENGELLENİYOR’

Edgar Şar, 686 No’lu KHK ile Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden ihraç edildi. Şu anda Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi bölümünde doktora öğrencisi. Avrupa’da siyaset bilimi alanında önemli bir kaç üniversiteden burslu kabuller aldı, ancak pasaportu iptal edildiği için gidemiyor. “Eğitim hakkım fiilen engelleniyor. Hukuki olarak bununla mücadele ediyorum, fakat OHAL koşullarında bunu ne kadar etkili yapabildiğimiz de ortada” diyen Şar, işsiz, sağlık güvencesiz ve pasaportsuz geçireceği zaman içerisinde imkanlar dahilinde kendini geliştirmeye, üretmeye ve akademinin toplumsallaşmasına çaba göstermeye devam edeceğini söylüyor. OHAL’in aydınları hedef almış olmasının tesadüf olmadığını vurgulayan Şar’a göre, “Bu ortamda bir akademisyenin gerçek anlamda bir ‘kamusal entelektüel’ olması, yani kariyer bazlı getirileri bir kenara bırakmak pahasına, topluma bir şeyler söylemek için çaba göstermesi neredeyse mümkün değil, korku ağır basıyor.” Ama baskılara rağmen, özellikle de ihraç edilen akademisyenlerin, kendi üniversitelerinde verdikleri mücadeleyi toplumla daha çok paylaşmaya başladıklarını, bunun da Türkiye’nin demokratikleşmesi yönünde önemli bir adım olduğunu düşünüyor.

 

‘TOPLUMU DAHA İYİ TANIMALIYIZ’

Akademisyenlerin toplumu daha iyi tanıması gerektiğini ifade eden Şar, bu dönemi, diğer şeylerin yanında Anadolu’yu daha çok tanımaya çalışarak geçirdiğini belirterek, “Bu yeni ‘karşılaşmalarda’ kendi yaşadığım KHK ihracı meselesini ve şu anda toplumun çok önemli bir bölümünü etkileyen adaletsizliklerden bahsetmeye çalışıyorum. Akademisyenler olarak aramızda yaptığımız konuşmaları veya belki bir makalenin, yazdığım yüksek lisans tezinin konusunu bir şekilde tercüme etmeye çalışıyorum. Bunların daha sistematik bir biçimde yapılmasının uzun vadede çok faydalı sonuçlar doğuracağına eminim. Referandumdaki başarının da bu tarz adımlarla doğrudan bağlantılı olduğunu unutmayalım”diyor.

CESARET ‘HAYIR’ GİBİ ARTARAK DEVAM EDERSE...

“Bir arada barış içinde yaşamanın yollarını öğrenirken maalesef çok acı tecrübeler yaşıyoruz – ölüyoruz” diyen Şar, referandumda hayır tercihini kullanan kesimin, toplumun bir arada barış içindeki geleceği söz konusu olduğunda önyargıları bir kenara bırakarak birleşebilmesi konusunda “cesaret, irade ve olgunluk eksikliği” olduğunu düşünüyor. Her türlü tekçi ezbere rağmen, Türkiye toplumundaki ‘çeşitlilik gerçeği’ne dikkat çeken Şar, “Demokrat kesim bahsettiğim olgunluk, cesaret ve iradeyi, tıpkı hayır tercihinde olduğu gibi arttırarak devam ettirebilirse, toplumun tamamında da tarihin tamamında süregelen farklılık alerjisi, bir arada yaşama beceriksizliği ve iç savaş paranoyaları etkisini kaybedebilecek” diye konuşuyor.

PARİS’TE DOKTORA PROGRAMINA KABUL EDİLDİ, GİDEMİYOR

Alphan Telek de 7 Şubat tarihinde yayımlanan 686 No’lu KHK ile Yıldız Teknik Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümünden ihraç edildi. Telek, 2016 yılında dünyanın en iyi siyaset bilimi departmanlarından olan, Paris’te bulunan Sciences Po’nun Siyaset Bilimi doktora programından kabul aldı, ancak pasaportu iptal edildiği için okuluna gidemiyor. “Kişisel olarak bu süreçte ikinci sınıf vatandaş olma halini yaşıyorum” diyor ve  soruyor: “Bazen kendimi sorguluyorum, erken cumhuriyet tarihinde yaşayan bir aydın olsaydım, yine bunu yaşar mıydım? Yoksa bu cumhuriyet beni el üstünde mi tutardı?”

OHAL altında yaşayan ve işinden ihraç edilen bir genç akademisyen olarak “düşünsel üretim” için çalışmaya devam ettiğini dile getiren Telek, “Umudumu kaybetmiş değilim. Umut, tüm bu baskılara rağmen halen adil bir toplumun yollarını araştırma hevesi devam ediyorsa capcanlıdır” diye ekliyor. Üniversitelerden sadece insanların değil, eşitlik ve özgürlük ideallerinin de tasfiye edildiğini söyleyen Telek, “Ülkemiz ve toplumumuz bunun yaratacağı sorunları orta ve uzun vadede yaşamak zorunda kalacak. Hatırlatmak gerekir ki bilime tutunmak toplumun özgürlüğüne ve eşitliğine tutunmak demektir, o yüzden akademik tasfiyeler ve akademinin demokratikleşmesi tüm bu süreçte en önemli adımlardan biridir” diyor.

Telek, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi konusunda iki noktanın elzem olduğunu vurguluyor: “Birincisi var olan siyasal ve toplumsal yapıyı eleştiren, buna alternatif üreten düşünsel üretimi gerçekleştirmek ve ikinci olarak bu üretimin siyasal programlara yansımasını sağlamak. Topluma sirayet etmeyen her fikir -sirayet etmesinin temel yolu siyasettir- ne yazık ki kağıt üzerinde ya da bilimsel toplantılarda bir avuç insana mahkum kalır.”

‘YAŞAM UMUTSUZLUKTAN UMUT ÜRETMEKTİR!’

Boğaziçi Üniversitesi Doktora Öğrencisi ve Özyeğin Üniversitesi Araştırma Görevlisi Seren Selvin Korkmaz, kendilerini “Gezi kuşağı” olarak tanımladıklarını belirterek başlıyor söze. Gezi sonrasında bir araya gelerek bilimsel üretimin toplumsal harekete nasıl bir katkı sağlayacağı sorusu üzerinden tartışmaya ve üretmeye başladıklarını söyleyen Korkmaz, çalışmalarını, OHAL ve sonrasındaki gelişmeleri şöyle anlatıyor:  “Gezi’den sonra Marmara Üniversitesi’ndeki arkadaşların oluşturduğu Hisar Okulu okuma ve tartışma grubu 2014’ten itibaren Boğaziçi’nde, Rumelihisarı’nda devam etti. Ben o dönemde dahil oldum gruba. O zamandan başlayan çalışmalarımızı Avrupa Siyasal ve Sosyal Araştırmalar Enstitüsü (PS:EUROPE) adlı oluşumu kurarak devam ettirdik. Bu süreç aslında hem birlikte hayal kurma hem de üretme süreciydi. Akademik baskıları ve KHK’lerle gelen ihraçları da bu süreçte deneyimledik. Ancak çoğu kez bizleri de şaşırtacak şekilde daha çok üretmeye ve çalışmaya devam ettik. Baskılara karşı dayanışmamızdan güç alıp, sürekli üretim mekanizması geliştirdik. Kürsüleri yeniden kurduk.”

VAR OLAN DÜZENE DÖNMEK DEĞİL YENİDEN İNŞA

Korkmaz, kendisi ihraç olmasa da akademik kıyımın sadece ihraç edilenleri ilgilendiren bir sorun olmadığının altını çiziyor: “Akademik kıyım ve baskılar bu alanda özveri ile çalışan herkesi etkiliyor. Belki doğrudan yaşamıyorsunuz ama dolaylı olarak birlikte çalıştığınız insanların uğradığı hak ihlalleri sizi de derinden sarsıyor. Bilimsel üretimin niteliksizleşmesi, saygın bilim insanlarının üniversitelerden uzaklaştırılması, adalete olan inancınızın zayıflaması… Bunların etkileri bireysel değil çok katmanlı oluyor. Özellikle OHAL ve artan baskılarla da iyice derinleşen bir belirsizlik ve depresyon hali mevcut toplumda. Genç akademisyenlerin deneyimleri de bundan bağımsız düşünülemez. Fakat ben yine de Yaşar Kemal’in sözlerini hep kendime hatırlatıyorum: ‘Yaşam umutsuzluktan umut üretmektir. İnsan umutsuzluktan umut üreterek bugüne kadar gelmiştir.’ Tüm bu süreci daha aydınlık bir gelecek için umut üretmek adına bir dönüm noktası olarak da görmek mümkün. Bundan sonraki taleplerde de akademide ihraçlar öncesi var olan düzene dönülmesi değil akademinin demokratikleşmesi yönünde bir yeniden inşa sürecinin vurgulanması gerekiyor.”

OTORİTERLEŞME TÜRKİYE’YE ÖZGÜ DEĞİL

“Biz ‘genç akademisyenler’ gidişattan memnun değiliz ve bunu topluma anlatmak istiyoruz” diyor Korkmaz ve devam ediyor: “Ancak memnuniyetsizlikleri anlatırken alternatifi de sunmalıyız. Bunun üzerine çok çalışıyoruz, dünyadaki farklı örnekleri inceliyoruz. Yaşanılan otoriterleşme süreci Türkiye’ye özgü değil, dünyada yükselen bir otoriterleşme eğilimi olduğu aşikâr; ancak Türkiye’ye özgü dinamiklerle evrensel demokrasi değerlerini nasıl birleştirir ve bunu topluma aktarabiliriz bunun üzerine çalışıyoruz.”

ÖNCEKİ HABER

CHP appeals to European court against referendum results

SONRAKİ HABER

Fındık üreticisi ürününe ve geleceğine sahip çıkıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...