28 Mayıs 2017 02:31

Gazeteciliğe ‘hayat’ hakkı tanımayan bir iddianame

Fatih Polat KHK ile kapatılan Hayatın Sesi televizyonuna açılan dava ile ilgili yazdı.

Paylaş

Fatih POLAT

Kapatılan Hayatın Sesi Televizyonu’nun 3 yöneticisi hakkında, kapatma yetmiyormuş gibi bir de, “Zincirleme olarak terör örgütü propagandası yapmak” suçlamasıyla dava açılmış olması, iktidarın politik referanslarına değil, gerçeğe sadakati esas alarak yayıncılık yapmak isteyenlere karşı gösterilen muamelenin çarpıcı bir örneğini oluşturuyor.

30 Mayıs günü, saat 11.00’de İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde ilk duruşması görülecek davanın iddianamesi, bağımsız gazetecilik faaliyetini nefes alamaz hale getiren sınırlar çiziyor.

İstanbul Cumhuriyet Savcısı Fahrettin Kemal Yerli tarafından hazırlanan iddianamede, 11 Eylül 2015 tarihli ana haber bülteninde Irak’ta kaçırılan 18 Türkiyeli işçinin internette yayınlanan görüntülerine dair haber; 10 Ekim 2015 günü Ankara’da yaşanan ve yüzün üzerinde kişinin hayatını kaybettiği IŞİD katliamı sonrası yapılan yayın; Ankara Güven Park’ta 13 Mart 2016’da yaşanan, 35 kişinin yaşamını yitirdiği TAK saldırısı sonrası yapılan 3G özel yayını, 19 Mart’ta 2016’da Taksim’de meydana gelen ve 4 kişinin yaşamını yitirdiği, 36 kişinin yaralandığı IŞİD saldırısı sonrası yapılan yayın ve Cizre’de yaşananların yerinden yansıtıldığı yayın “terör” propagandası sayılıyor ve toplamı alt alta konularak, bu propagandanın zincirleme olarak yapıldığı öne sürülüyor.

İddianameye konu ilk haberde işçilerin şu sözleri aktarılıyor: “Türkiye Cumhuriyeti hükümetinden serbest bırakılmamız için isteklerin yerine getirilmesini istiyoruz sözlerinden sonra bir başka işçinin ‘sayın Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın Tayyip Erdoğan, önce saygılarımızı sunarız, bir vatandaşınız olarak ama yanlış politikalardan dolayı, şu anda yaptığınız izlenim bunu gösteriyor. Biz buraya ekmek paramızı kazanmak için gelmiş olan gurbetçileriz. Türk milletini temsil ederek burada çalışmaya başladık, burada ekmeğimizi kazanıyoruz. Burada iyi davrandılar, yardımcı oldular ama bazı dış politikalarda, anlamsız belki tutarsız işlerden dolayı şu anda biz mağduruz, halimizi görüyorsunuz. Yani bunun ceremesini biz niye çekiyoruz?” 

Ve savcı buradan şu sonuca varıyor: “Türk işçileri ve arkalarında maskeli ve silahlı bir şekilde ayakta duran örgüt elemanlarını içeren görüntülere yer vermek suretiyle söz konusu DEAŞ terör örgütünün korkutucu özelliklerini yansıttığı ve yayıncı kuruluş tarafından dolaylı olarak örgütün amacına hizmet eder şekilde haber sunumu yapılmak suretiyle terör örgütü propagandası yapıldığı kanaatine varıldığı..”

Gazetecilik açısından mağdurun sesi olunan ve tamamen habercilik saikleriyle yapıldığı açık olan böylesi bir haber ile IŞİD’e (İddianamedeki tabiriyle DEAŞ’a) karşı yayınlarında açık bir eleştirel tutum alan bir kanal, bu örgütün propagandasını yapmakla suçlanabiliyor. 

10 Ekim’de Ankara’da IŞİD’in gerçekleştirdiği katliam, Ankara Güven Park’ta 13 Mart 2016’da yaşanan TAK saldırısı ve 19 Mart’ta 2016’da Taksim’de meydana gelen IŞİD saldırısı sonrası yapılan yayınlarda da, “yer verdiği görüntüleri herhangi bir editoryal denetime tabi tutmadan olayın bütün dehşet ve vahşetini yansıtır şekilde” yayınlayarak, “terör örgütünün bu amacına hizmet ettiği” öne sürülüyor.

‘PADİŞAHIM ÇOK YAŞA’ DİYEN BAŞ TACI EDİLİYOR

Öncelikle geriye dönük olarak mesleki ölçülerle o yayınlara bakan herkes, insanların parçalandığını gösteren kanlı görüntülerin izleyenlerde travmaya yol açabileceğinden ve yayıncılık sorumluluğundan hareketle vermediğini, çoğu görüntünün mozaiklenerek yayınlandığını ve sıcak gelişmeleri yansıtırken sıkça rastlanabileceği gibi sınırlı sayıdaki görünün ancak mozaiklenmeden yeraldığını görecektir. O yayınların hiçbirisi sır değil. 

Tarafsız bir mesleki heyetin o görüntülerden savcının iddianamede vardığı sonuçlara varması mümkün değil.

Ve bu saldırılar sonrasında canı yanmış insanların, dünyanın her yerinde saldırıyı gerçekleştirenlerle birlikte, önlem almadığını düşündüğü yetkilileri de eleştirmesi de hayatın bir gerçeğidir. İstenen, onlara karşı da üç maymunu oynamak.

Yani öyle bir dönemden geçiyoruz ki, “padişahım çok yaşa” diyenlere mikrofon uzatanlar baş tacı edilirken, eleştirel söylemlere ekranlarını açan kanallar “terör propagandası” ile kolaylıkla suçlanabiliyor. 

Cizre’den yapılan yayında da, bodrumlarda kaybettikleri yakınlarının, yıkılan evlerinin acısıyla konuşanlara yer verme suçu işlemiş Hayatın Sesi televizyonu. Şöyle diyor savcı bu konuda: “..teröre ve teröristlere karşı yürütülen operasyonların PKK terör örgütünün yaptıkları aktarılmaksızın sivil halka yönelik operasyonlar şeklinde sunularak terör örgütünün amacına hizmet eder nitelikte olduğu kanaatine varılarak terör örgütü propagandası yapmak suçunun işlediğinin ortaya çıktığı...” 

Aslında bir adım geri çekilerek, soğukkanlı bir okuma ile bu cümleler bize şunu söylüyor: “O ölümler terörle mücadale için yapılan operasyonlar sonucunda yaşandı.”

Bize, devletin kendisini inşa ettiği zemini meşru göstermek adına, o kadar sivil ölümünü mazur görmemizi anlatmaya çalışan, daha doğrusu dikte eden bu yaklaşım ile uyumlu bir düzlemde doğru bir gazetecilik yapılabilir mi?

Savcının iddialarını sıralayıp, iktidarın dönemsel politik referansları açısından rahatsız edici olan yayınlar için “kamu hizmeti yayıncılığı anlayışı ile bağdaşmayacağı” demesi habercilik kriterleri açısından hiç ikna edici değil. İktidarın canını sıkan türden yayınlar karşısında üç maymunu oynamak mıdır kamu hizmeti yayıncılığı? 

O, resmi devlet yayıncılığı olur ki, zaten sorun da burada başlıyor. 

Savcı, günümüz iktidarının kendi çıkarları açısından yeniden tahkim ettiği, devleti insanın önüne koyan 12 Eylül Anayasası zemininde durarak bizimle konuşuyor ve bizi davet ettiği resmi yayıncılık çizgisini de ‘kamu hizmeti yayıncılığı’ diye sunuyor.

Aslında doğrusu şudur: Resmi devlet kaygılarının gazeteciliği belirlediği bir ortamda, halkın gerçekleri öğrenmesi kaygısını esas alması gereken ‘kamuya sorumlu yayıncılık’ kelepçelenmiş demektir. 

ÖNCEKİ HABER

‘Saygın’ gangsterlerin günahı

SONRAKİ HABER

İstikrarın ütopikleşmesi anormalin normalleşmesi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...