30 Nisan 2017 01:00

Caz: Halkın müziği mi?

30 Nisan Uluslararası Caz Günü vesilesiyle 1993’te International Socialism Journal’da yayımlanan makalenin bir bölümünü çevirdik.

Paylaş

Charlie HORE

Siyah müziğinin farklı bir kolu olarak cazın yükselişi, 20. yüzyılın başında siyahların yaşantısında gerçekleşen derin değişiklikleri yansıtır. Kent müziğidir, merkezi Mississippi deltası ya da Alabama pamuk tarlaları değil New Orleans, New York ve Kansas City’dir. Blues ve gospel(ilahi) şarkıcılarının büyük çoğunluğunun aksine para kazanma hedefiyle müzik yapanlar tarafından icra edilir. Siyah orta sınıfların çoğunlukla saygı göstermediği yoksullar içindir. Başka bir deyişle eğlence için harcayacak parası olan, kırsalda arkasında bıraktığı müzikten daha farklı bir şey yapmak isteyen(ya da dinlemek) yeni bir siyah işçi sınıfının içinden çıkmıştır.

Bu bağlamda “Halkın müziği” tanımı, cazın ilk yılları için uygundur. Siyah işçilerin yaşamı değiştikçe caz müziği de değişti ve gelişti çünkü köklerini siyah işçi sınıfı gettolarından, ilhamını ise siyahların günlük yaşamından alıyordu.

Bu, kapitalist toplumun dışında ve karşısında bir “işçi sınıfı kültürü” olduğu iddiası değildir. Piyasa, küçük mekanlar hariç tamamen beyazların elindeydi. Yine de Eric Hobsbawm, ‘The Jazz Scene’de* şöyle yazmıştır: “...Tüm Amerikan popüler müziklerinin içerisinde cazın gelişimindeki kritik faktör asla üst sınıfların kültürel standartları tarafından ezilememiş olmasındadır.”

Bu, belli bir tarihsel dönemin dışında korunamamış bir tanımlamadır. Ancak müziğin kuruluş yıllarının analizi için büyük önem taşır. Tek bir örnek vermek gerekirse: 1920 ve 30’larda kadın blues şarkıcılarının kullandığı şaşılacak seviyedeki müstehcen cinsellik ve uyuşturucu içerikli şarkıları dinlediğinizde bunun asla beyaz (ya da üst sınıf siyah) kulaklar için yazılan bir müzik olmadığını anlarsınız. Müzik piyasasını ilk yıllarından itibaren kontrol eden beyaz kapitalistler müziği sadece bir para kazanma aracı olarak görmüştür. Arada sırada en aleni cinsel referansları yumuşatmalarının dışında müziğin içeriğini kontrol etmek için hiçbir girişimde bulunmamışlardır. Basitçe, müzisyenlerin neyin satılacağını bildiği ve talep halinde onu üreteceği varsayılıyordu.

Cazın oluşumunda Avrupa klasik ve halk müziği dahil olmak üzere pek çok öge etkili olmuştur. Ancak her şeyin ötesinde kökenleri Blues’a aittir. Blues, Afrika müziğindeki önemli unsurları diğer siyah müziklerinin hepsinden fazla korumuştur. Diğer nüfuzlar gelip gitse de Blues, ortaya çıkışından itibaren caz üzerindeki ufuk açıcı etkisini muhafaza etmiştir.

Çeşitli iddiaların aksine kimse cazı icat etmemiştir. Caz, farklı bölgelerde hemen hemen aynı dönemlerde ortaya çıkmıştır. Ancak 20. yüzyılın ilk yıllarından bu yana New Orleans, güneyin en büyük ve hızlı gelişen; barları, genelevleri, bandolarıyla müzisyenler için sayısız olanaklar barındıran kenti olarak esas merkez olmuştur.

Caz, kendisini doğuran koşullar diğer yerler ve kuzey kentlerinde de etkin hale gelince hızlıca yayıldı. Hobsbawm, Büyük Buhran’ın öncesinde 60 bin caz grubu, 200 bin profesyonel müzisyen olduğunu tahmin ediyordu. Güney’den, 1916 civarında başlayan(savaş sebebiyle iş imkanları ortaya çıkınca) ilk büyük siyah göçünü takiben hızlıca yayıldı ve bu, Büyük Buhran’a kadar kesintiye uğramadan sürdü.

Aynı dönemde ortaya çıkan müzik endüstrisi cazın yayılmasına büyük katkı sağladı. Plak satışları 1914’te 27 milyonken, 1921’de 100 milyona çıktı ve 1920’ler boyunca artmaya devam etti. ‘Caz çağı’nı ortaya çıkaran müzik çoğunlukla, cazı beyaz dinleyiciye uygun şekilde yumuşatan beyazlar tarafından yapılsa da, 1920’lerin ortalarına gelindiğinde plak şirketleri azımsanmayacak oranda bir siyah kitleyi de keşfetmişti. Yalnızca siyahların gazetelerine reklam veren, sadece siyahların yaşadıkları yerlerde satılan ve hem caz hem blues albümlerinde büyük rakamlara ulaşan markalar kurulmuştu.

Müzik yayıldıkça, büyük oranda gelişti ve değişti. 1923’te King Oliver’la birlikte çalan Louis Armstrong’la 1927’de Chicago’da Hot Fives ve Hot Sevens’la sahne alan Louis Armstrong’u dinlemek, iki ayrı insanı dinlemek gibidir. İkincisi çok daha taze, hızlı, karmaşık ve yaratıcıdır. Enstrümanlarla ve diğer müzisyenlerle birlikte daha değişik şeyler yapmak isteyenler için sınırların zorlanmasını gerektirir. Kendine özgü ‘New Orleans’ tarzı, kısa sürede ortadan kaybolsa da pek çok kez özellikle de cazdaki yeni gelişmelere karşı reaksiyon gösteren beyazlar tarafından yeniden canlandırma çabaları olmuştur.

Cazı diğerlerinden ayıran karakteristik özelliklerinden birisi sürekli yeni olanı aramasıdır. Her müzisyenin kendi sesi ve tarzıyla öne çıktığı, bireysel ve kolektif icranın müziği olarak sürekli dilini derinleştirmenin çabası içerisinde olmuştur ve önceki sınırlarını aşmıştır. Gelişim her zaman için kolektif olmuştur, müzisyenler birlikte ve birbirinden öğrenmiştir. Caz tarihi boyunca bir dans müziği olarak işleviyle yenilik için gösterdiği itki sürekli gerilim halindedir, bu farklı ekollerin ortaya çıkmasına, bunların geniş kitlelere ulaşmasına ya da geniş kitlelerin ilgisini kaybetmesine neden olmuştur.

Kendini ifade etme ve yeniyi arama dürtüsü cazı en başta hem duyguları hem de fikirleri ete kemiğe büründüren bir müzik yapmıştır. Caz ilk yıllarında eğlencenin, rahatlamanın ve günlük hayatın geriliminden kaçışın müziği olsa da, tonunda, dilinde ve duygularında kendisini dinleyen kitlenin neyden kaçmaya çalıştığını özel olarak yansıtmıştır. Hem yabancılaşmanın hem de onun üstesinden gelme girişimlerinin ifade biçimi olmuştur.

Caz tarihi geleneksel olarak bir dizi ekolün üzerinden yazılmıştır. Bu, kabataslak şekilde cazdaki gelişimi yansıtır ama cazın çok yönlü tarihini tanımlama konusunda fazlasıyla yetersizdir. Tüm bu ekoller, hiçbir zaman doğrusal bir çizgi izlememiş olan müzisyenlerin kendileri tarafından değil beyaz eleştirmenler tarafından bir tarz ölürken diğerinin canlandığı şekilde adlandırılmıştır. Gerçekteyse farklı ekoller aynı anda var olabilmiştir. Ve önemli müzisyenlerin pek çoğu, örneğin Art Tatum, Miles Davis ve Sonny Rollins bu çerçevelere kolaylıkla sıkıştırılamazlar.

Çeviren Mithat Fabian Sözmen’in notu: 30 Nisan Uluslararası Caz Günü vesilesiyle 1993’te International Socialism Journal’da yayımlanan makalenin bir bölümünü yayımlıyoruz.

* Marksist Tarihçi Eric Hobsbawm, Frankie Newton müstear ismiyle New Statesman dergisi için 1955-1965 arası caz yazıları yazmıştır. Bu yazılar, 1959’da ‘The Jazz Scene’ kitabında toplanmıştır.

ÖNCEKİ HABER

Bu kitap baştan aşağı ‘klişe!’

SONRAKİ HABER

Yeraltından insanlık numuneleri

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...