28 Nisan 2017 02:23

Kıdemde fon, kuzu postunda kurt!

'Kıdem tazminatı hakkı ve fon tartışmaları' dosyamızın 2. gününde kıdem tazminatının fona devrini yalanları ve aldatmacaları ile masaya yatırıyoruz.

Paylaş

Hazırlayan
Onur BAKIR

İşçilerin yüzde 75’i kıdem tazminatı alamıyormuş... Fon sisteminde bütün işçiler kıdem tazminatını alabilecekmiş... İşçilerin hiçbir kaybı olmayacakmış... İşçinin kıdem tazminatı yanmayacak, işçi istediği zaman kıdemini çekebilecekmiş... 
İşçileri kıdem tazminatı fonuna ikna etmek için tek ayaküstünde kırk yalan söylüyorlar. Oysa işin aslı bambaşka! 

Sene 1980. 12 Eylül darbesinin hemen sonrası. Grevler yasaklanmış, sendikaların faaliyetleri durdurulmuş, mücadeleci sendikacılar ve işçiler hapsedilmiş. Vehbi Koç, Kenan Evren’e bir mektup yazıyor ve diyor ki: “Kıdem tazminatı karşılıkları, kurulacak bir fonda toplanmalı ve kalan kısım özel sektör yatırımları için düşük faiz ile kullandırılmalıdır.” 

Aradan yıllar yıllar geçiyor. Sene oluyor 2017. İktidardaki parti, OHAL koşullarında cebren ve hile ile tek adam sistemini getiriyor. Daha referandum sonuçları açıklanmadan TÜSİAD, “sonuç ne olursa olsun, bize reform gerek” mealinde bir açıklama yayınlıyor ve “esneklik” istiyor. TÜSİAD’ın açıktan demediğini İstanbul Ticaret Odası Başkanı İbrahim Çağlar dile getiriyor. Kıdem tazminatı fonunun kurulmasını ve fonda birikecek tutarın KOBİ’lere kredi şeklinde kullandırılmasını talep ediyor. 

Tarihin cilvesine bakar mısınız; ne de olsa kurt puslu havayı seviyor! 

SERMAYE ASLINDA NE İSTİYOR?

Türkiye’de sermayenin üç atlısı -TİSK, TOBB ve TÜSİAD- 2009 yılında ortak bir metin yayınladı. Bu metinde önce “İşçi alma ve çıkarma maliyetlerinin ve bürokratik işlemlerinin fazlalığı da işverenleri zora sokmakta, esnek çalışma şekillerinin uygulanmasını engellemektedir” dediler. Ardından taleplerini şöyle ifade ettiler: “Bu itibarla en kısa sürede kıdem tazminatı konusunun gündeme getirilerek, işletmeler üzerindeki yükün hafifletilmesi gerekmektedir.”

Sermayenin asıl derdi tam da bu. Patronlar, kolayca ve mümkün olan en az maliyetle işçi çıkarmak istiyor. Patronlar kolayca işçi çıkarıp, yerine kolayca esnek ve güvencesiz çalışacak işçiler alabilmek; onları diledikleri gibi sömürebilmek ve canları ne zaman isterse kolayca işten atabilmek istiyor. Patronlar, bunun önündeki en büyük engel olan kıdem tazminatı hakkının yok edilmesini istiyor. Bir de işi arsızlığa vuruyorlar. Fon sistemi ile kıdem tazminatı hakkını hiç etmeyi planlarken, fonda birikecek tutarı da kredi olarak kullanmak istiyorlar. Ancak asıl amaç hakkın tasfiye edilmesi; fonda biriken tutarın kredi olarak kullanılması pastanın üzerinde çilek! 

2003’TEN BUGÜNE 

AKP, iktidara geldiği gibi patronların yılların hayalini kurduğu “kıdem tazminatını tasfiye projesi”ni yaşama geçirmek üzere harekete geçti. Daha 2003’te çıkardığı 4857 sayılı yeni İş Yasası ile kıdem tazminatı fonunu yaşama geçirmek istedi. Ancak yükselen tepkiler üzerine, iktidarının daha başında emek cephesini karşısına almamak için, kıdem tazminatına dokunmadı. Bununla birlikte yeni İş Kanunu’nun geçici 6’ncı maddesinde şu hükme yer verildi: “Kıdem tazminatı için bir kıdem tazminatı fonu kurulur. Kıdem tazminatı fonuna ilişkin kanunun yürürlüğe gireceği tarihe kadar işçilerin kıdemleri için 1475 sayılı İş Kanununun 14’üncü maddesi hükümlerine göre kıdem tazminatı hakları saklıdır.” 

Yani aslında, AKP, 2003 yılında kıdem tazminatı fonunun yasal dayanağını oluşturdu. Sermayeye er ya da geç fonu kuracağı sözünü, açıkça yasaya yazarak verdi. Kıdem tazminatı fonu konusunu hep gündemde tuttu. Her hükümet programında “Fonu kuracağız” dedi. Sürekli nabız yokladı. İşçi sınıfına yönelik en ağır saldırısını yaşama geçirmek için en uygun zamanı ve en uygun koşulları bekledi.

Anlaşılan o ki, bugün soluduğumuz bu puslu hava, AKP için tam yeri, tam zamanı! AKP, sandıktan YSK marifeti ile çıkardığı “evet”in ardından hazır OHAL de varken, vitesi yükseltip, kıdem tazminatı hakkını kaldırmayı amaçlıyor. Ekonomik kriz kapıyı çalarken, meşruiyet tartışmaları yükselirken; AKP sermayeye “Ben her koşulda size hizmet etmeye devam edeceğim” mesajı vererek “Benden desteğinizi sakın ha çekmeyin” demek istiyor. 

Fon tartışmaları daha önce de çok yapıldı ama bu son “tartışma” öncekilere benzemiyor. Bu işin şakası yok, engel olunmazsa kıdem tazminatı hakkı elden gidiyor! 

‘İŞVERENLER KABUS GÖRMESİN’

AKP istediği kadar allasın pullasın; bir önceki Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Süleyman Soylu, tam olarak şöyle dedi: “İşveren ‘kıdem tazminatı yükünü nasıl karşılayacağım’ diye işten çıkarmıyor. İşverenimizin kıdem tazminatı yüzünden kâbuslar görmesini istemeyiz.” 

“Şecaat arz ederken sirkatin söylemek” tam da bu olsa gerek! Bu açıklamadan sonra AKP,  isterse fonu en yaldızlı ambalaj kâğıdına sarıp, en büyük fiyonk ile bağlasın. Asıl dert belli, patronların işten çıkarma maliyetlerini düşürüp, işverenlerin kâbusunu işçinin kâbusuna çevirmek. 

Tam da bu yüzden öngördükleri fon sisteminde bugün bildiğimiz anlamıyla kıdem tazminatı hakkı olmayacak. Kıdem tazminatının iş güvencesi işlevi tümüyle ortadan kalkacak. 1 yıl olan hak kazanma koşulu 15 yıla kadar çıkabilecek. Kıdem tazminatı işçinin kara gün dostu olmaktan çıkacak. Kıdem tazminatı miktarı düşecek, kıdem tazminatı pula dönebilecek. İşte bu yüzden kıdem tazminatı fonu, kuzu postunda kurttur! 

FON SİSTEMİ NASIL OLACAK?

Henüz kamuoyuna açıklanmış bir taslak yok. Ancak gerek hükümet yetkililerinin açıklamaları, gerek basında çıkan haberler, gerekse daha önce hazırlanan taslaklardan hareketle şunları öngörmek mümkün: 

- Fon sisteminde her bir işçinin ayrı bireysel hesabı olacak. Yani ister merkezi bir fon olsun, ister olmasın; her bir işçi için ayrı bir kıdem tazminatı hesabı açılacak. Zorunlu BES’e benzeyen bir model olacak. Hatta BES ile kıdem hesabının birleştirilmesi de olasılıklar arasında.

- İşçiyi çalıştıran işveren, işçinin hesabına her ay kıdem primi yatıracak. İşveren primi, işçinin o andaki ücreti üzerinden yatıracak. Sermayenin yükünü hafifletmek için devlet katkısı yapılması da gündemde. 

- İşçi hesabına yatıran tutarı işletecek. 

- İşçi, iş değiştirdiğinde, hesabındaki tutar duracak. Yeni işveren işçinin hesabına prim yatırmaya devam edecek. 

- Kıdem tazminatı, iş sözleşmesinin sona ermesi ile elde edilen bir hak olmayacak. İşçi ancak belli koşullarda hesabındaki tutara dokunabilecek.

FON SİSTEMİ İŞÇİLERİ NASIL ETKİLEYECEK? 

1. Fon sisteminde kıdem tazminatı artık işçi-işveren arasında, iş sözleşmesine dayanan bir ilişki olmaktan çıkacak. 

2. Dolayısıyla işveren işçiyi işten çıkardığında kıdem tazminatı ödemeyecek. Böylece kıdem tazminatının iş güvencesi işlevi yok edilecek. 

3. İşten çıkarılan ya da kıdem tazminatını hak edecek biçimde işten ayrılan işçiye kıdem tazminatı ödenmeyecek. Yani artık kıdem tazminatı kara gün dostu olmayacak. 

4. Bugün 1 yıl olan hak kak kazanma koşulu, 15 yıla kadar çıkabilecek. İşçinin kıdem tazminatı hesabında (fonunda) biriken tutarı alabilmesi için yıllarca beklemesi gerekecek. 

5. İşçi bu süreyi doldurduğunda da hesabında biriken tutarın ancak bir kısmını alabilecek. Tümünü alabilmesi için emekliliği beklemesi ya da işçinin ölümü gerekecek. 

6. İşçi kıdem hesabından belli bir tutarı aldığında, yeniden kıdem hesabına dokunabilmesi için 5 yıl daha beklemesi gerekecek. 

7. Kıdem tazminatı son ücretten hesaplanmayacağı için işçinin eline geçecek tutar her koşulda düşecek. 

8. İşçi kıdem hesabında biriken tutarı doğru bir biçimde işletemezse, kıdem tazminatı daha da eriyebilecek.

‘İŞÇİLERİN YÜZDE 75’İ ALAMIYOR’ YALANI 

Eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik “İşçilerin yüzde 90’ı kıdem tazminatını alamıyor” diyordu. Sonraki Bakan Soylu, bu oranı yüzde 86’ya çekti. Bugünkü Bakan, bu oranı yüzde 75’e kadar düşürdü. Üç ayrı bakanın üç ayrı oran vermesi bile, bu söylemin gerçek dışı olduğunun göstergesi. 

Peki, bu oranları verirken neye dayanıyorlar? SGK’ya yapılan bildirimlere. Geçtiğimiz yıl 13 milyon sigortalı işçi için SGK’ya tam 19 milyon çıkış bildirgesi yapıldı. Ortalamaya vuracak olursak her bir işçi bir yılda 1,5 kez işten çıkarıldı ya da ayrıldı. İşte bu sağlıksız veriden hareketle işçilerin çoğunluğunun kıdem tazminatını alamadığı sonucuna varıyorlar. Patronların önemli bir kısmı gerçek dışı olan çıkış bildirimlerine ve kâğıt üzerinde yaptıkları girdi-çıktılara bakıp, “İşçiler kıdem tazminatı alamıyor” diyorlar. Bugün ihalesi aylık yenilendiği için her ay girdi-çıktı yapılan taşeron işçilerin verileri üzerinden sonuç üretiyorlar. Dün detayları ile ele aldığımız üzere kıdem tazminatı hesabında “işçinin aynı işveren bünyesindeki toplam hizmet süresinin” esas alındığını onlar da biliyor ama görmezden geliyorlar. Hak kazandığı halde kıdemi ödenmeyen işçinin dava yoluyla hem de en yüksek faizle kıdem tazminatını aldığını biliyorlar ama yok sayıyorlar. İşçileri fona ikna etmek için alenen manipülasyona başvuruyorlar.  

‘30 GÜN KORUNACAK’ ALDATMACASI

Kıdem tazminatı son, giydirilmiş, brüt ücret üzerinden hesaplanır ve her bir yıl için 30 günlük ücret tutarında ödenir. Kıdem tazminatında işçiye düzenli olarak sağlanan tüm haklar (ikramiye, sosyal yardım, prim vb.) ve para ile ölçülmesi mümkün tüm menfaatler (servis, yemek vb.) de kıdem tazminatı hesabına dâhildir. AKP Hükümeti, sendikaları ve işçileri ikna etmek için “30 günü koruyacağız, kayıp olmayacak” diyor. Mesele sadece 30 gün meselesi değil. Çünkü son ücret esas alınmadığı, işçilerin tüm hakları hesaba dâhil edilmediği sürece 30 günün korunması bir anlam ifade etmiyor.

Öngörülen sistemde işveren SGK’ya bildirdiği brüt ücret üzerinden her ay prim ödeyecek. Dolayısıyla para olarak ödenmeyen, ayni olarak sağlanan tüm haklar hesap dışı kalacak. Öte yandan patronların çoğu SGK’ya işçinin gerçek ücretini bildirmediği, daha düşük bildirimde bulunduğu için, yatacak prim gerçek ücreti yansıtmayacak, daha düşük olacak. Hepsinden önemlisi de hesaba yatacak primde o ayki ücret esas alınacak. Bugün son ücreti üzerinden kıdem tazminatı alan işçi, yıllar içinde ücretinde meydana gelen tüm artışlardan yararlanabiliyor. Oysa getirilmek istenen sistemde işçi, geçmiş yıllarda yatan primlerini hem enflasyona karşı korumak hem de son ücretini yakalayacak şekilde artırmak (nemalandırmak) zorunda. SGK’ya bildirilen ücretin, gerçek ücretten düşük olması ve ayni hakların dikkate alınmayacak olmasından kaynaklanan kayıpları da telafi etmek zorunda işçi. Bütün bu kayıpların telafi edilmesi ise teknik olarak imkansız. “30 gün kuralı” korunsa bile öyle ya da böyle kıdem tazminatında çok ciddi maddi kayıplar olacak. 

YARIN: Sistem mevcut işçileri nasıl etkileyecek? Sendikalar ne diyor? Kıdemde mevcut sorunlar nasıl çözülür? 

ÖNCEKİ HABER

Fransa’da olgunlaşan mücadele, seçimler ve 1 Mayıs

SONRAKİ HABER

CHP, referandum sonucu ile ilgili BM'ye de başvuracak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...