09 Nisan 2017 01:14

Hayır, ikimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım

Ayşegül Tözeren, Kadıköy İskelesi’nden ‘hayır’ manzaralarını Evrensel Pazar'a yazdı.

Paylaş

Ayşegül TÖZEREN

Koşar adım iskeleye doğru yürürken, binbir düşünce zihnime hücum ediyordu. İşsiz kalan, iş bulamayan arkadaşlar bir yandaydı, giderek her şey ateş pahası olurken ayın sonunun nasıl geleceği diğer yanda… Hiçbir düşünceme nokta koyup diğerine geçemiyordum. Peşi sıra birbiri ardına ekleniyordu hepsi, son birkaç ayda intihar edenler, duvarların arkasında neden suçlandıklarını öğrenemeden yatan gazeteciler… Sanki bir an Turhan Abi’nin gülümsemesini hatırladım, sonra yüzünün belleğimde solmakta olduğunu fark ettim. Gözlerimi kapadım, açtım, kapadım, açtım, yok olmuyordu… Tam o sırada, bana doğru uzanan bir elle irkildim. 

‘MEMLEKET MESELESİ BU’

Uzatılan bir broşürdü… Kocaman harflerle, HAYIR yazılmıştı. Kafamı çevirdim, gülümseyen bir yüz gördüm. Şengül’dü. Önce Barış Akademisyenleri için, sonra tutuklu gazeteciler için, Aslı Erdoğan ve Necmiye Alpay için cezaevi önündeki özgürlük nöbetlerinde azimlerinden ilk günden beri hiçbir şey kaybetmemiş CHP Kadıköy İnsan Hakları Komisyonu’ndan… “Merhaba” diyecekken, Şengül, iskelenin yeni konuklarına döndü, rüzgâr hızını arttırmıştı, başörtüsünü düzeltmeye çalışarak yürümeye çalışan bir teyze, broşürü aldı, “memleket meselesi bu” dedi. Gülümsedik birbirimize, iyi gelmişti. “Şengül, görüşürüz!” diye bağırdım, duymamıştı galiba…

Sabahın hızlı adımları, akşam ağırlaşıyordu yorgunluktan. Son günlerde iskeleleri, vapurları her zamankinden çok seviyordum. Ruhumun mağarasından denize açılmak gibiydi, “Hayır” broşürlerini dağıtan coşkulu yüzleri görmek… Yüzleri nisan gibiydi, mayıs gibiydi, haziran gibiydi! Bu kez gülümseyen yüzlerin yavaş yavaş yanlarına yaklaştım. Anayasa değişikliğini destekleyen iki partinin devasa çadırlarının, pankartlarının yanında yaramaz çocuk yüzü gibi kalmıştı CHP ve HDP’nin stantları, pankartları… HDP’nin Hayır’lı broşürleriyle Canan abla yaklaştı, yine rüzgârlıydı hava, ama yüzü güneş gibiydi. Bir okuyayım broşürü, dedim. Kahkaha attık. Ne kadar uzun süredir, enerjinin, heyecanın bizim kıyılara böyle geçtiğini görmemiştim. Nefes alıyordum, nefes alıyorduk.

‘ABLA BİZ YARIM SAAT ÇALDIK MÜZİKLERİ, SİZDEDİR SIRA’

Referandum stantlarına yaklaştığımda HDP’den bir genç, CHP’ye doğru döndü; “Abla biz yarım saat çaldık müzikleri, sizdedir sıra,” dedi. Sıra, İzmir Marşındaydı anlaşılan… Herkes istediği gibi söylüyordu, bazıları İzmir’in dağlarında çiçekler açar, diye başlıyordu… Bazısı Kadıköy’de… CHP Kadıköy’den Güler’e döndüm, yüzü güneşten iyice yanmıştı. Şengül ne diyeceğimi anlamış gibiydi. Güler sabah yedide alıyor nöbeti, akşam sekize kadar dedi. HDP standından bir ses duydum. “Bu da demokrasi nöbetidir.” Kadıköy iskelesinde her şey nöbetleşeydi, ama en çok müzikler… Birbirlerine saygıları hayranlık uyandırıcıydı. Yalnız bazen referandum şarkıları yerine, türküler, stranlar çalınıyordu. O zaman halaya birlikte duruluyordu. Halayda parti ayrımı mı olur? Bazen “anca halay çeksinler” diyenler oluyordu farklı çadırlardan ama onların da o halaya katılmaya can attığına emindim. Bir gün hep beraber o halay çekilecekti belki… Ben bir iki kitap alacağım deyip coşkulu kalabalığın yanından ayrıldım. 

“BEN ZÜRİH’TEN GELDİM…”

İskeleye döndüğümde HDP standını yavaş yavaş topluyordu, pazar yerine geçmeleri gerekiyordu. Kısıtlı imkânla, çok iş yapmaları gerektiğini biliyorlardı. Ben biraz durmak istedim. Vapur yolcularının referanduma ilgisini merak ediyordum. CHP stantına bir kadın yaklaştı. Türkçe’yi iyi konuşamıyordu. Zaten hemen ben Zürih’ten geldim, dedi. Söylediklerini anlamaya çalışıyorduk. HDP stantı için yiyecek bir şeyler almıştı, onların imkânları çok az, size bıraksam verir misiniz onlara, dedi. Gözlerinden bulutlar geçse de herkesin, elbette diyerek gülümsemeye çalışıyorlardı. Sabahları dikkat ettim sonra… Gelip geçen insanlar, siz bizim yerimize de buradasınız deyip, kahvaltılık bir şeyler ikram etmeye çalışıyorlardı… Evlerden yapılmış kurabiyeler çıkıyordu çantalardan… 

Kararsızlar hep bilgi arayışındaydı stantları dolaşırken… Ufak tefek pürüzler hariç dört parti de barışçıl biçimde derdini anlatmaya çalışıyordu. Uzunca boylu, yaşlı bir adam yaklaştı. Gençlerden biri hemen ‘Hayır’ broşürü uzattı. Almadı, ilk kez broşürü vermek istedim birine… Anlamıştım, Hayır’ı destekleyen partilere hiç oy vermemişti. Bir okusanız, dedim. Tok bir sesle ben kararımı verdim, derken bıyıkları titredi. Hayır sözcüğünü gösterdi, geçti. O anda başımı kaldırdım karşımızda duran görkemli çadırlara baktım. Çadır değil otağ gibiydi. Bize bakan bir çift göz gördüm, özlem doluydu… Görünmez duvarlar vardı, aramızda belki…

GÖĞE BAKMA DURAĞI

Artık vakit buldukça, Kadıköy iskelesine gidiyorum. Uzaktan izliyorum günlük güneşlik broşürleri uzatan genç yüzleri, yaşlı yüzleri, ama hep gülümseyen yüzleri… Broşürleri alanlara bakıyorum, çantadan çıkartılıp uzatılan simitlere, poğaçalara, kurabiyelere… Bazen sarılıyor bile insanlar birbirine. Sonra gökyüzüne bakıyorum, aklıma Turgut Uyar geliyor, “ikimiz birden sevinebiliriz, göğe bakalım” diyor, tekrar bakıyorum maviliğe… Belki yine binbir düşünce zihnime sürükleniyor ama eskisi kadar çaresiz hissetmiyorum kendimi. Yetmez mi?

Biliyorum, Kadıköy İskelesi dünyanın en güzel iskelesidir.

ÖNCEKİ HABER

Van'da 4.3 büyüklüğünde deprem

SONRAKİ HABER

Akademinin mağduriyeti hepimizin mağduriyetidir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...