04 Mart 2017 04:24

Nerede bir kadın varsa 8 Mart oradadır

Biz kadınlar yanarak, yakılarak elde ettik ekmeğimizi, emeğimizin değerini, bedenimizi, bilincimizi, kazanımlarımızı... Öyle yasaklara teslim etmeyiz.

Paylaş

Biz kadınlar yüzlerce yıllık varlık mücadelesinde büyükannelerimizin tırnaklarıyla kazıyarak kazandıklarımızın hakkını verdik hep; hazıra doğmadığımızı bilerek, gücümüzü borçlu olduğumuz kadınların anısını kendimizi daha dirençli hissetmek için hafızamızda tutarak...

Biz kadınlar yanarak, yakılarak elde ettik ekmeğimizi, emeğimizin değerini, bedenimizi, bilincimizi...

Tam 160 yıl önce, 8 Mart 1857’de Amerika’da tekstil işçisi kadınlar greve çıktılar, ‘daha iyi koşullarda çalışmak ve yaşamak, eşit işe eşit ücret almak’ istiyorlardı. Polisler işçilere saldırdı, işçiler fabrikaya kilitlendi ve arkasından çıkan şaibeli bir yangında 129 kadın işçi can verdi. İşçilerin cenaze törenine 10 bini aşkın kişi katıldı.

Kadınlar, kız kardeşlerinin anısına sahip çıkmanın kendi hayatlarını eşit ve özgürce yaşamanın gereği olduğunu bilerek ilan ettiler; 8 Mart, emekçi kadınların yaşamlarına sahip çıkma, kendilerine reva görülen karanlığı yırtma günü oldu. 

Ve tam 107 yıldır tüm dünyada kadınlar 8 Mart’ı dayanışma ve mücadele günü olarak kutluyor. Nerede bir kadın varsa, nerede yaşamı değiştirmek, geleceği umutla örmek isteyen kadınlar yan yana geldiyse orası 8 Mart alanı oluyor.

Onca yasaklamaya, korkutmaya, saldırıya rağmen kadınlar her 8 Mart’ta kadınlığın ortak sözünü ve yaşamı değiştirme umudunu her yerde söylemeye devam ediyor.

Yıl oldu 2017, kadınların bu engin birikimine kulaklarını gözlerini kapatanlar, tek gecede aldıkları kararlarla 8 Mart’ı yasaklamaya niyet ediyorlar hâlâ. 

İzmir Valiliği ferman buyurmuş; kadınların 8 Mart mitingi ‘kamu düzenini, genel sağlığı ve başkalarının hak ve özgürlüklerini ciddi şekilde bozacak olaylara sebebiyet verebileceği için’ yasaklanmış!

Doğrudur; kadınların tacize uğrama korkusuyla sokağa çıktığı, çocukların uluorta istismar edildiği, her gün 5 kadının öldürüldüğü, nerede patlayacağı belli olmayan bombaların telaşının her yeri sardığı, sınır ötesi operasyonlarla ve iç savaş tehditleriyle komşunun komşuya düşman edildiği ‘kamu düzenini’ bozmaya niyeti var kadınların...

Doğrudur; kürtajı fiilen yasaklayarak yaşamlarıyla oynayan, çalışma koşullarını ağırlaştırıp işçi sağlığı ve güvenliği kurallarını esneterek ölüme ya da meslek hastalığına mahkum eden, nükleer santrallerle, mega projelerle, tarım alanlarının yok edilmesiyle bizi temiz havaya, suya, toprağa hasret bırakan, geçim olanaklarını zamlarla ve vergilerle daraltarak bedenlerimizi eriten ‘genel sağlık’ düzenini bozmaya niyeti var kadınların.

Doğrudur; çocukları istismarcılarıyla evlendirme ‘hakkı’ isteyenlerin, kadın derneklerini, şiddet gören binlerce kadın için hayati bir rol üstlenen kadın sığınaklarını kapatma ‘hakkı’ isteyenlerin, kadınların büyük çabayla edindikleri mesleklerinden bir gecede ihraç etme, akademisyenleri üniversiteden atma ‘hakkı’ isteyenlerin, boşanma komisyonu kararlarıyla kadınları şiddet gördükleri evlere kapatma ‘hakkı’ isteyenlerin hak ve özgürlüklerini ‘ciddi şekilde’ bozmaya niyeti var kadınların!

Dünyaya hangi inançla, hangi kimlikle, hangi fikirle bakarsa baksın tüm kadınların yaşamı zorlaştıran, geleceği karartan, umudu azaltan bu düzenle bir derdi var!

Tam da bundan korkuyorlar. Bu ülkede yaşayan 40 milyon kadının yaşamın iplerini eline alma çabasının ete kemiğe büründüğü, kadınların ortak söz söyledikleri dayanışma ve mücadele gününde buluşmalarının bu ülkede değiştireceklerinden korkuyorlar.

Hayatı boyunca sözü kesilenler olarak kadınların birbirinin sözüne kulak vererek o düğümü çözme güçlerinden korkuyorlar. Tam da “herkes sözünü söyleyecek, milli irade tecelli edecek” dedikleri bir dönemde kadınların kendi yaşamları ve gelecekleri hakkında söz söyleyecekleri bir günde sözü ortaklaştırdıkları alanları kapatma çabalarının başka açıklaması yok! İstiyorlar ki hayatlarımız hakkında tek söz sahibi kendileri olsun!

Babamızın, abimizin, kocamızın, sevgilimizin, patronumuzun, vekil diye meclise gönderdiklerimizin, hatta hiç tanımadığımız adamların hayatımız, bedenimiz ve geleceğimizle ilgili kararları bizim adımıza alma, kuralları belirleme, bizi yargılama, hüküm verme hakkını kendilerinde görmesinden bıktık. “Seni ben koruyorum”, “Sana ekmeğini ben veriyorum”, “Sen benim sorumluluğumdasın” sözlerini duymaktan bıktık.

Tam da bu nedenle tek bir kadını bile bir tek adama bırakmamak için kadınlar nerede yaşamı kuruyorsa, nerede bir araya geliyorlarsa, nerede birbirlerinin yüzüne bakıyorlarsa orayı 8 Mart alanı ilan ediyoruz! Sırtımızı birbirini dinlemenin, birlikte karar vermenin gücüne dayıyoruz.

Dergimizin Mart sayısı bu gücü edinebileceğimiz, bugünü, geleceğimizi kurabileceğimiz kaynakları gösteriyor bize. Nedir o kaynaklar?

Dünya üzerinde adını hiç bilmediğimiz kız kardeşlerimizin sadece kendi hayatlarını değil, bütün kadınların hayatlarını değiştirmek için ‘bir kişi bile eksilmeyeceğiz’ diye bağırdığı sokaklar... Bir derneğin 8 yıllık uğraşısının değiştirdiği mahalle... Bir kahve sohbetinde, bir komşu muhabbetinde, bir okul bahçesinde, bir park bankında, bir kahvaltı sofrasında yapılan tartışmalar... Sosyal medyada yapılan bir yorumda, bir üniversite kantininde birbirine verilen destekte...

İşte o kaynakların her birine dair bir yazı var Ekmek ve Gül’ün bu sayısında...

Bu birikimlerin, baharda eriyen kar sularından beslenip çağıldayan ırmak misali bir yerde buluştukça bentleri yıkacak ve dünyayı değiştirecek güç olacağını biliyoruz.

Kadınların birlik, mücadele ve dayanışma günü 8 Mart kutlu olsun!

Kadın dayanışmasının en güçlendirici günlerinden biri olan 8 Mart’a yaraşır kapağımızı Şeyda Aydın çizdi. Kadınların elleri nasıl ki birbirini güçlendiriyor, güzelleştiriyorsa, sanatçı arkadaşlarımızın elleri de dergimizi o kadar güzelleştiriyor. Teşekkür ederiz...

ÖNCEKİ HABER

Eskişehir’de kadınlar ‘Hayır’ dedi

SONRAKİ HABER

Stuttgart, Kevin Grosskreutz ile yollarını ayırdı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...