10 Şubat 2017 08:42

Müfredat değişikliği...

“Müfredat değişikliği, gençlerin ve eğitimcilerin talepleri dikkate alınarak yapılmalı”

Paylaş

Geçtiğimiz hafta Milli Eğitim Bakanlığı, hazırlanan müfredat değişikliği taslağını duyurdu. Taslakta evrim teorisinin çıkarılması, birçok ders içeriğinde İslami referansların öne çıkarılması, tarih derslerindeki “sadeleştirme” üzerine birçok tartışma yapıldı. Biz de bu tartışmaları Eğitim-Sen eski yöneticisi Rıza Zeyrek ile konuştuk.

Milli Eğitim Bakanlığı, geçtiğimiz hafta değiştirilen müfredat taslağını kamuoyuna sundu. Anayasa değişikliğinin tartışıldığı bir OHAL döneminden geçerken böyle bir müfredat değişikliği neden yapılmak isteniyor?
Müfredat, eğitimin anayasasıdır. İçerik olarak yeni kuşakları yetiştirmenin, onları bilgi beceri davranış değer duygusu ve alışkanlık yönünden hayata hazırlama anlamına geliyor. 2002’den 2017’ye kadar çok fazla bakan ve müfredat değişti. Bugün değiştirmek istenen müfredat da 2005’te AKP hükümetinin kendisinin yaptığı müfredattır. Bugünkü müfredat değişikliği, AKP’nin Asım nesli yetiştirme, dindar ve kindar nesil yetiştirme isteği ve 2023 hedefleri doğrultusunda tamamen politik bir kaygı ve çıkar sağlama isteğinden kaynaklanıyor. Bu yaşadığımız 15 yıllık süreç bizim bu yargıya varmamızı sağlıyor. İktidar sahipleri böyle bir program değişikliğine giderken bilimin ve laikliğin karşısına kale gibi dikilerek toplumda varolan ayrışmaları derinleştirmek istiyor. Çünkü her seçim döneminde, siyasal çekişmenin arttığı dönemlerde AKP iktidarı bunu yapmaya çalıştı. Bugün de yapılmaya çalışılan budur. Başkanlık meselesi varken AKP kendi tabanını da konsolide etmeye çalışıyor.
EĞİTİMDE TÜRK-İSLAM SENTEZİ
12 Eylül’den önceki program için tam olarak bilimsel, demokratik ya da laik bir müfredattı diyemeyiz ama aynı zamanda bu programı tümüyle kenara atamayız pedagojik olarak düşündüğümüzde. 12 Eylül’de bu temel, pozitivist ve Kemalist eğitimden vazgeçildi. Eğitimde Türk-İslam sentezine dönüldü.
AKP bugün kendi ideolojik inşaasını, İslamcı yanı ağır basan türk-islam senteziyle devam ettiriyor. Eğitimi, laiklik, demokrasi, bağımsızlık karşıtı; mezhepçi, ayrımcı, bir içeriye eğitimi büründürmek istiyorlar. AKP buna iktidarda kalmak için ihtiyaç duyuyor. Görmeyen, duymayan, anlamayan, verilen komutlara olduğu gibi uyarak göre hareket eden gençler yetiştirmek isteniyor. Eskiden milliyetçilik yanı ağır basıyordu, şimdi Osmanlıcılık da katıldı bu işe. Bu koyu karanlığın yanında bir de yayılmacı, bizi Suriye’de batağa sürükleyen, Türkiye’yi savaş açmazına bulaştıran bir yönelim bu. 

Eğitim-Sen açıklamasında müfredat değişikliğinin sendikalara danışılmadan yapıldığını belirtmişti. Peki bir müfredat değişikliği nasıl yapılmalı?
Siyasal bir çıkar ve ideolojik bir saplantının içinde bu değişiklik yapılıyor. Eğitim-Sen yok bu işin içinde, sendikalar yok. Kiminle konuşuldu bu program? Hükümet yandaşı, cumhurbaşkanının YÖK’e atadığı, bir çoğu da eskiden 15 Temmuz şartlarını hazırlayan sözüm ona bilim adamlarıyla yandaş sendikalarla konuşuldu. Bu yandaş sendika karma eğitimin kaldırılmasını istiyor. Bu sendika, eğitim birliği yasasının yok edilmesini istiyor. Eğitim birliği yasasını yok eden uygulamalar yapılıyor bugün. Sıbyan okulları açılıyor. Osmanoğlu ailesi, “Başkanlık Okulları açacağız.” diyor. İçinde “Müslümanız Müslüman, yaşasın İslam.” cümlesi geçen marşlar öğretiliyor öğrencilere. Bir alt dizede de cihat var. Yani bu bütün derslerde şükretme bütün kazanım maddelerine yedirilmiş. Pozitif bilimlerin analitik düşünmenin verildiği matematikte, fen bilimlerinde bile biat etmeyi inceden inceye işleyen, hakkına razı olmayı, şükretmeyi vaaz eden bir içerik var. Bu çok tehlikeli bir şey. Çünkü gelecekten kaygılılar, kendilerinden kaygılılar. Bu kadar yıkım, bu kadar ekonomik darboğaz, yoksullaşma, haksız hukuksuz uygulamalar karşılarına çıkacak.
Bu sırada Eğitim-Sen ve diğer demokratik kitle örgütlerinin, proje okullar dönüştürülürken ayağa kalkan velilerin, üniversitelerde rektör atamaları şekillendirilirken direnen Boğaziçi, ODTÜ öğrencilerinin, ÖTK’lerinin, konseylerinin hiçbir görüşü dikkate alınmadı. “Sandık, sandık” deniliyor, sandıktan %85 çıkan yerde rektör atanmıyor.
“YAPTIKLARI YAPACAKLARININ KANITIDIR.”
ÖSYM’den geçen günlerde yapılan açıklamada bu yıldan itibaren LYS’de açık uçlu sorular sorulacağı belirtildi. Bu açık uçlu sorular, öğrencileri ezberci eğitimden uzaklaştıracağı gerekçesiyle sınava eklendiği de söylendi. Bir yandan ÖSYM bunu söylerken öteki yandan müfredat değişikliği bize bunun tam tersinin yapılmaya çalışıldığını söylemiyor mu?

Özneldir biliyorsunuz açık uçlu sorular. Öznellikte ne var? Rengini tespit edebilirsiniz öğrencinin. Demokratik düşünceye sahip, bilimsel eğitim isteyen bir gençle bunun tersi olanı ayırt edebilirsiniz. Haksızlık, eşitsizlik yaratacaktır bu uygulama. Soru çalma olaylarının başka bir yöntemi haline getirilecektir bu. Bir söz vardır “Yaptıkları yapacaklarının kanıtıdır.” Bu yüzden ben bu konuda ön yargılıyım. Eşit adaletli sorgulatan sorular yazacaklarını düşünmüyorum.
Bu müfredat, demokratik ve bilimsel eğitimi savunan öğrenci ve öğretmenlerin ayıklanmasını istiyor. Bu, fetih girişimi cihat kavramıyla birleştiriliyor. Birçok temel derste cihat kavramı anlatılıyor. Türkiye’de İslam’ın birçok farklı mezhebi var, farklı dinler var. Ne yapacağız bunlara cihat mı açacağız? Açtılar zaten ve daha büyüklerine hazırlanıyorlar. 
Artık Cumhurbaşkanı “Biz saldırıdayız” diyor. Kime saldırıyorsunuz? Demokrasi isteyenlere. Altı milyon oy almış partinin başkanları içerde, milletvekilleri içerde. Şimdi sınavlarda açık uçlu sorularla analitik düşünmeyi öne çıkaran bir davranış beklemek saflık olur. Orada da yine gençlere büyük haksızlıklar yapılacak. 
Gençler, iş yerlerinde isin pasın içinde, kölelik koşullarında gençlerin sömürüldüğü “stajlar”a, kalabalık sınıflara yönlendiriliyor. Bunun üzerine temel liseler ortaya çıktı.Ve devlet kendi okullarına değil, yurttaşların vergileriyle toplanan paraları bu liselere aktardı. Bu kadar akıl dışı yapılmış işler var. Kullandıkları süslü sözlerin hiçbiri inandırıcı değil. Yaptıkları yapacaklarının kanıtıdır.

Yeni değişiklikle derslerden evrim teorisi çıkarıldı, Kurtuluş Savaşı’nın anlatıldığı dersler “sadeleştirildi”. Bu ne anlama geliyor?
Bir zamanlar evrim karşıtlığını Adnan Oktar ile yapıyorlardı. Evrim teorisine yapılan bu saldırı bilimsel düşünmeye, laikliğe karşı bir duruştur. Sekülerizmi, pozitivizmi, nihilizmin ve anarşizmin yanına koymuşlar. Hem bilgisizler hem de bu bilgisizliği süslü sözlerle sunmaya çalışıyorlar.
Türkiye halklarının çok önemli bir ortak yaşam atılımı var 1919’dan 1923’e kadar devam eden. Tarih denince Osmanlı’ya, Abdülhamit’e, Irak’a kadar gidiyorlar ama Kurtuluş Savaşı’nı es geçiyorlar. Çünkü onu geçince eksikliklerine karşın bağımsızlık, yurtseverlik, devrim, yenilenme kavramlarını geçmiş oluyoruz. Bütün grevler yasaklandı OHAL’le. Emekçi düşmanı politikaları bu tür dinsel veya milliyetçi propaganda ile istismarcılıkla yürütüyorlar.
“ÖĞRENCİLERİN TALEPLERİ DİKKATE ALINMIYOR”
Bugün öğrencilerin barınma sorunu var, yeme içme sorunu var. Üniversiteler işletmeye dönüştürülüyor. Gençlik bunların düzeltilmesini istiyor. Siz bütün bu eğitimi dünyevi ve insani olandan çıkarıp tamamen uhreviyata dayanan ve 7-8 yaşında camiye giden, namaza giden, imam giysileri içinde tekdüze yürüyen sıbyan okulu çocukları yetiştiren bir eğitim getiriyorsunuz. Ama İmam Hatip liselerine giden öğrencilerin ailelerin çoğu da memnun değil. Demek ki halkımızın talebi bu değil. Halkımız parasız, bilimsel, demokratik, ulaşılabilir, gençliğin bütün ihtiyaçlarını karşılandığı bir eğitim sistemi istiyor. Eğitime gerçek bir bütçe ayrıldığı, yurttaşların eğitim giderlerinin %50’sini ödemek zorunda kalmadığı bir eğitim istiyor. Gençliğin talebi, Darwin’in, laikliğin, bilimin eğitimden çıkarılması değil, ihtiyaçlarının karşılanmasıdır. Gençlerin isteği demokratik bağımsız, emeğin hakkının verildiği Türkiye’dir. 
O nedenle yapılan bütün atılımlar, kazanılmış haklara yöneliktir. Cılız da olsa antiemperyalist Kurtuluş Savaşı süreciyle kazanılan önemli hakları birer birer elimizden alıyorlar. 9 yaşındaki kız çocuğunu vatandaş trende yanında oturtamıyor. Kadınlar tekmeleniyor, günde ortalama beş kadın öldürülüyor. Türk toplumu kadın üzerinden muhafazakarlaştırılarak iş ve yaşam koşullarında kadınların evde oturmasına neden olacak düzenlemeler yapılıyor. Kadın istihdamında 2002’den bu yana %25 azalma olmuş. Şimdi uzaktan çalışma diye kadınları eve hapseden, sadece annelikle sınırlayan düzenlemeler yapılıyor. Kadına şiddet tavan yaptı. Kadını insan saymayan bir anlayışın yaptığı müfredatın hiçbir noktasına olumlu diyemeyiz. 

Birçok ilkokulda öğrencilere 15 Temmuz görüntüleri izletildiği, idamın özendirildiği görüntüler basına yansıdı. Pedagojik açıdan bunu nasıl değerlendirebiliriz?
Biliyorsunuz pedagoji, çocukların hem fizyolojik hem de zihinsel gelişmesinin sonuçlarını, sürecini değerlendirir. 11 yaşına kadar soyutlama kabiliyetine tam olarak ulaşamamış çocuklara şehitlik, cihat kavramı öğretiliyor. Bu tümüyle çocukların duygu dünyasını alt üst etmektir. İşte bu iklim, cihadist insan yetiştirme iklimidir. Reina’daki, Beşiktaş’taki patlama fark etmez. Bombalarla insanların canına kıyan, Rakel Dink’in dediği gibi “bebekten katil yaratan” bir iklimdir bu. Şimdi din için insan öldürme fikri öne çıkıyor. Okullarda panolarda, televizyonlarda çocukların dünyasından çok uzak şiddet görüntüleri, tank görüntüleri, savaş görüntüleri gösteriliyor. Eğitim ortamının en sevmediği şey şiddettir. Öğretmen şiddeti, aile şiddeti, ideolojik şiddet... İşte bu müfredatta olan tek tip insan yetiştirmenin şiddetidir. Şiddet görüntüÿlerinin, soyutlama yapamayan çocuklara verilmesi çok tehlikeli.
İktidar, 15 Temmuz’u bahane ederek diyor ki “Ya bendensin ya da Türkiye’nin düşmanısın.” Türkiye’yi kendisi olarak görüyor iktidar, AKP olarak, atadığı görevliler ve yönetsel kadrolar olarak görüyor. Siz ona karşı bir düşünce, demokratik bir okul, çocuklar için oyun alanı, çocuklardan para toplanmaması, okulun ticarethane olmaması, öğretmenlerin tahsildar olmaması gibi bir düşünce öne sürüyorsanız Türkiye’nin düşmanısınız. Mantık bu. Bunu “15 Temmuz bir lütuftur.” sözüyle açıkladılar. Ve bu lütfu kullanıyorlar. Kılıçdaroğlu, “20 Temmuz’dadır darbe esas.” dedi, katılıyorum. Asıl darbe KHK’ler ve OHAL’dir. Okullarda özellikle çocukların ruh dünyaların yıkan, hiçbir şekilde çocuklara uygun olmayan şiddet görüntüleri, militarist görüntüler gösteriliyor; şehitlik kavramı özendiriliyor. Bunlar çocuklara çok uzak kavramlar.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?
Şöyle söyleyeyim. Evet okullarda baskı çok var ama gençler de var. Geçen sene sanki bir güneş gibi doğdu proje okullarındaki öğrencilerin çıkışları, Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinin yaratıcılıkları, barışçıl eylemleri, ODTÜ’lülerin yine aynı şekilde üniversiteden Melih Gökçek’in zoruyla yol geçirilmesine karşı eylemleri. Birçok üniversitemizde birçok demokratik talep için gençliğimizin ayağa kalkması beni umutlandırıyor. Gençler var, gelecek var. Ben gençliğe değer veriyorum ve onlara güveniyorum. Çünkü basit bir fizik kuralı söyleyeyim: Hiçbir şey vardan yok, yoktan var olamaz. Türkiye’nin 100-150 yıllık bir demokrasi mücadelesi ve birikimi var. O birikim kaybolmaz.


"BU MÜFREDATA TÜMDEN KARŞI ÇIKILMALIDIR"

Bu müfredat emekçi, toplumsal hayatın, öğrenci gençliğin, üniversitelerin isteği ve talebiyle değil, iktidar sahiplerinin Türk-İslam sentezi doğrultusunda ve AKP’nin ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde şekillendirildi. Bu müfredat değişimi için “Şurasında olumlu bir yan var.” demek de yanlış. Anayasa yapılırken de aynı tutum içerisindeler. Döverek, yıkarak, yakarak geçiliyor. 4+4+4 de öyle geçirilmişti.
Bu müfredat yeni bir mitosun etrafında kitleleri yönlendirmek, onun etrafında kenetlenmek ve muhtemel bir cumhurbaşkanlığı referandumunda yığınları yönlendirmek için yapıldı. Bu, 17 milyon gence, üniversiteli gençlere, işsiz gençlere yapılmış büyük bir saldırıdır. Onların hayatlarını karartmak, onları kobay gibi kullanmak, karşı-devrim atılımlarıyla onları kullanmaktan ibarettir.
Ekonomik şartların ağırlaşmasına ve OECD verilerine baktığımızda eğitim öğretim giderlerinin %50’sini aileler karşılıyor. Kız çocukları örgün eğitimden uzaklaştırılıyor. 4+4+4 birlikte çocuk gelinler ve açık lisenin önü açıldığı için kız öğrencilerin en az üç yüz bini örgün eğitim dışında kaldı. Bu müfredat, bu problemlere cevap getirmiyor. Taşımalı eğitime cevap vermiyor. Sınav sistemlerinde canına kıyan öğrenciler var. Şimdi bütün bunları geçtik, müfredatı konuşuyoruz. Gerçekten biat eden, dogmatik düşünen, söylenenleri olduğu gibi kabul eden, düşünmeyen, eleştirmeyen, haksızlığa karşı durmayan, kendisinin, ülkesinin, ailesinin karşı karşıya olduğu sorunlardan bihaber olan kuşaklar yetiştiriliyor.
Bu müfredata tümden karşı çıkılmalıdır. Bu program, öğrencilerin, öğretmenlerin, ailelerin, ülkemizin sosyo-ekonomik durumunda gelinen aşamaların, ülkemizde ötekileştirilen grupların ihityaçlarından doğmamıştır. Böyle bir ihtiyaçtan doğmayan program tamamen iktidar sahiplerinin ihtiyaçlarından doğmaktadır.

ÖNCEKİ HABER

Bütün atmosferi tek balona sıkıştırmak

SONRAKİ HABER

Yeni sınav sistemine itirazım var!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...