24 Aralık 2016 00:45

Avrupa’da karşılıklı radikalleşme

Berlin'de Noel pazarına yapılan, 12 kişinin ölümüne, 50 kişinin yaralanmasına yol açan saldırı Avrupa’da değişik boyutlarıyla tartışılıyor.

Paylaş

Berlin’de Noel pazarına yapılan 12 kişinin ölümüne, 50 kişinin yaralanmasına yol açan saldırı Avrupa’da değişik boyutlarıyla tartışılıyor. Olayı Almanya’nın 11 Eylül’ü (terör miladı) olarak değerlendirenler var. Henüz faili kesin belli olmamasına, zanlı da yakalanmamasına rağmen “terör saldırısı” olduğu konusunda yetkililer kesin konuşuyor.
Kimi yazarlar Almanya’nın terörle mücadeleye yeteri kadar katılmadığını savunurken, ırkçı örgütlerin mülteci düşmanlığını artırabileceği uyarıları da yapılıyor.
Kimi yazarlar ise Avrupa’daki aşırı sağcıların ve aşırı İslamcıların bir birinden beslendiğini ve işledikleri suçları, karşı suçlarıyla aklamaya çalıştıklarına dikkat çekiyor.

KARŞILIKLI RADİKALLEŞME: AVRUPA’DAKİ EN BÜYÜK TERÖR RİSKİ, AŞIRI SAĞCILAR VE AŞIRI MÜSLÜMANLARIN BİRBİRİNİN POPÜLARİTESİNİ ARTIRMASI

Nikita MALIK
The Independent

Berlin’deki Noel pazarında gerçekleşen terör saldırısının ve ardından Pakistan kökenli 23 yaşında bir mültecinin yanlışlıkla tutuklanmasının etkileri tüm Almanya’da ve Avrupa’da mülteci toplumlar tarafından hissedilecek. Birikerek çoğalan radikalleşmeye, özellikle “karşılıklı radikalleşmeye” dikkat etmeliyiz ve buna karşı çıkmaya hazır olmalıyız. Karşılıklı radikalleşme aşırı sağcı gruplar ve aşırı Müslümanlar birbirinden yararlandığında oluyor, bu zaman zaman “öteki” olarak gördükleri diğer gruba karşı şiddet içeren saldırıları da beraberinde getiriyor.
Karşılıklı radikalleşmenin gelişimi en çok mültecilere yönelik tavırlara bakıldığında gözlemlenebiliyor. Hem aşırı Müslümanlar hem de aşırı sağcılar “mültecileri terörist” olarak gören komplo teorisinden faydalanıyor. Aşırı Müslümanların gözünde mülteciler Müslüman devlet ya da ülkeden (dar al-İslam) kafirlerin ülkesine (dar al-kafir) kaçtıkları için haindirler. IŞİD düzenli olarak yayımladığı propagandada “halifelikten” ayrılan hainlerin cezalandırılmaları gerektiğini savunuyor. İlk sığındıkları ülkede sıkışıp kalan ve onları korumayı beceremeyen siyasi kurumlar tarafından bezdirilmiş mültecilerin yaşadığı olumsuz tecrübeler ise sağcıların gözünde hak edilmiş olarak görülüyor.
Üstelik sağcı gruplar, IŞİD gibi grupların tüm ayrıntılarıyla yayımladığı -aralarında çocukların insanların başını keserken ya da kadınlar taciz edilirken kaydedilen görüntülerin de bulunduğu- kayıtları kullanarak mültecileri neden istemediklerini aklamaya çalışıyorlar. Bunlar göçmenlere karşı ya da mülteci kamplarına yakın yerlerde şiddetli gösterilere yol açabiliyor. Önemli bir örnek; Berlin’deki saldırıdan kısa bir süre sonra Zürih’te Müslüman bir kurumda 3 kişiyi vuran silahlı adam, görgü tanıklarına göre ateş açmadan önce namaz kılan insanlara “Geldikleri yere geri dönmelerini” haykırmış.
Aşırı sağcıların mültecilere karşı gerçekleştirdikleri şiddet eylemleri aşırı İslamcılar tarafından halifelikten kaçanların neden cezalandırıldıklarını savunmak için kullanılıyor, böylece birbirini körükleyen şiddet ve gerginlik döngüsü devam ediyor. Her iki kesim de mültecileri azarlıyor ve işlemedikleri -hiç alakadar da olmak istemedikleri- suçlar üzerinden istismar ediyor.
 Geçen hafta Batı Almanya’da, 12 yasında bir çocuk, ikinci kez Noel pazarında bomba patlatma teşebbüsünde bulunduğu için tutuklandı. Alman ama Irak kökenli bir çocuk olduğu için yabancı toplumları topyekün suçlamamak gerekiyor. Bir bireyin şiddet kullanan ve aşırı uçlarda olan gruplara katılmaya neden eğilimli olabileceğine bakarken, o bireyin geçmişine mesela gençliğine ve zafiyetleri gibi faktörlere odaklanmalıyız.
Radikalleşmeye engel olmak çare bulmaktan daha kolay. Genç ve savunmasız insanları aşırı sağcıların nefretinden ve aşırı İslamcıların komplo teorilerinden, yani her türlü aşırı retorikten korumak gerekir. Bunu yapabilmek için halkla iç içe çalışan ve mültecilerle çalışan insanları bu gibi şeyler hakkında bilgilendirmek lazım.  
Mülteci gençlerle çalışırken, onları sömürebilecek ve radikalleşmeye teşvik edecek kaçakçılık yapan gruplara odaklanmak lazım. Mültecilerin aşırı düşüncelere karşı durabilmelerini ve metanetli olabilmelerini sağlayabilecek eğitim materyalleri, ücretsiz ve kolaylıkla ulaşılabilir olması gerekiyor.
Mültecileri ağırlayan toplumların komplo teorilerine değil gerçeklere odaklanması lazım. Bunun yanı sıra bölgedeki önemli aktörleri bir birinden uzaklaştırmak yerine entegre etmeye çalışmak gerek. Böylece kaygılar ve şikayetler düşmanca değil sağlıklı bir ortamda açıkça konuşulabilir. Çok zorlamadan, karşılıklı etkileşimi sağladığımız sürece mültecilerin ve onları ağırlayan toplumların benzerliklerini ortaya çıkartabiliriz.

(Çeviren: Çağdaş Canbolat)


ALMANYA KENDİSİNİ TERÖRE KARŞI SAVAŞTA GÖRMÜYOR

Barbara KUNZ
Le Monde

İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere en azından 2015 Paris saldırılarından bu yana defalarca tekrarladı: Almanya’da da terör saldırı riski çok yüksek. Bu uyarıya rağmen, Almanların tepkileri bazen çelişkili olarak görülebiliyordu. Bir yandan anketler nüfusun dörtte üçünün terör saldırılardan korktuğunu gösteriyordu. Diğer yandan ise, Almanlar her zaman saldırıların ancak başkalarının başına geldiğini düşünür gibiydiler. Sokakta unutulmuş bir çanta örneğin kimseyi kaygılandırmıyordu. 2016 yaz mevsiminde yapılan saldırılar bile tabandaki bu duyguyu gerçek anlamıyla yıkmadı. 19 Aralık günü, birçok Alman için, ülkeleri ilk “gerçek” İslamcı saldırıyı yaşadı. İlk defa birçok Alman’a tehdidin gerçek olduğunu ve sıradan herkese zarar verebileceği gerçeğini gösteren Berlin’deki bir Noel pazarına yapılan bu saldırının olası sonuçları ne olacaktır?
Siyasi boyutta kaçınılmaz olarak terör tehdidi ve yurttaşların korunmasına dair bir tartışmanın yaşanması kaçınılmazdır. Bu tartışma, daha önceden başlatılan iç güvenlik, mülteciler ve Almanya’nın daha az güvenlikli bir ülke olduğuna dair yürütülen tartışmalarının bir devamı olacaktır. Umarız ki tartışmalar dozu kaçırılmadan yürütülür ve siyasi sorumlular durumu sükunetle değerlendirmeyi başarabilirler: Panik yaratmadan yurttaşların kaygılarını anlamak, “tümüyle  güvenlikçi önlemler” tuzağına düşmeden uygun önlemlerin alınması. Kuşkusuz saldırıları siyasi alet haline dönüştürme teşebbüsleri şimdiden başladı ve birçok kişi hemen mülteciler politikasıyla bir ilişki kurmaya kalktı. Özellikle de sağcı popülist Alternative für Deutschland ve bunun Kuzey Ren Vestfalya bölge başkanı Berlin’de ölenlerin “Merkel’in ölüleri” olduğunu ilan etti. Unutmamak gerekir ki, 2017 sonbaharında gerçekleşecek Bundestag seçimleri hazırlıklarının başladığı koşullarda konu çok hassas. Savaş retoriği ve OHAL’ın ilan edilmesi (...) talebi nadir bir olgu olmaya devam ediyor.
Güvenlik boyutuyla ise, Almanya 11 Eylül 2001’den bu yana ve kuşkusuz son yaşanan olaylardan sonra güvenlik önlemlerini zaten arttırmıştı. Polis daha görünür oldu ve bu yaz yaşanan olaylardan sonra İçişleri Bakanı Thomas de Maizière mali ve hukuksal önlemlerden oluşan bir  “güvenlik paketi”  sunmuştu. Federal iç güvenlik sorumlularının gelecek yıllar için bütçeleri 1 milyar avro arttırıldı ve binlerce yeni istihdamın olanağı sunulacak. Mülteciler yasası değiştirilecek ve daha da sertleştirilecek, kamu düzenini tehdit eden kişilerin göz altına alınması da kolaylaştırılacak. Vatandaşlıktan çıkartma da tartışma konusu oldu (fakat başbakan bunu reddetti). Kimileri burkanın yasaklanmasını bir güvenlik sorunu olarak görüyor. Diğer yandan çok eski bir tartışma yeniden alevlendi: Orduyu ülke içerisinde aktif görevlendirme.
Bugünkü Almanya’da “Sentinelle” (Fransa’da ordunun iç güvenlikte görevlendirilmesi operasyonunun adı-DU) türü bir operasyonu hayata geçirmek imkansız. Tarihsel nedenlerden dolayı (ki bu III. Reich’den daha da eski) Anayasa (Çok özgün birkaç istisna hariç) ordu güçlerini Alman topraklarında seferber etmeyi yasaklıyor. Önümüzdeki haftalarda bu önlemlerin yeterli olup olmadığı kuşkusuz tartışma konusu olacaktır. Fakat Almanlar terör sorununu sadece güvenlik sorunu olarak algılamıyorlar.
Saldırıların olmamasına yönelik önleyici önlemlerin ya da bulaşanları de-radikalize etme sorunları da en azından güvenlik sorunu kadar önemli sorunlardır. Nihayetinde, ve Almanya ile Fransa arasında belki de en temel fark budur, bu terör saldırıları Berlin’in dış politikasını büyük ihtimalle gözden geçirmesinin bir vesilesi olmayacaktır. Temmuzda yayımlanan yeni Beyaz Kitap (Güvenlik Sorunları Resmi Raporu-DU) kuşkusuz sınır ötesi terörizmi Almanya ve Avrupa’nın göğüslemesi gereken sorunlar olarak nitelendiriyor. Fakat, Fransa için olmazsa olmaz olarak değerlendirilen iç ve dış politikanın bütünlüğü olgusu Almanya’da çok da tutacak bir olgu değildir. Alman sorumluların çoğunluğu açısından terörizme karşı mücadele esas olarak bir iç güvenlik sorunu ve siyasi, hukuksal, istihbarat, polis ve askeri önlemleri birlikte gerektiren bir sorun olarak algılanıyor. Berlin’de bir İslamcı terör saldırısının (Olasılığının doğrulandığı koşullarda) gerçekleşmiş olması IŞİD’e karşı daha fazla angaje gerektiriyor diye değerlendirilmiyor. Terör sorununu askeri yöntemlerle çözüleceği konusunda şüpheli yaklaşan Almanlar, her şeye rağmen peşmergeleri eğitmek için Afganistan ya da Mali’de askeri olarak varlar ama örneğin bu sonuncusu Almanya’nın güvenliğinden çok Fransa ile dayanışmak için orada bulunuluyor diye algılanıyor.

* Fransız Uluslararası Durum Enstitüsü
(İFRİ) Fransa-Almanya ilişkileri araştırma komitesinde görevli
(Çeviren: Deniz Uztopal)


TERÖRİSTLER BAŞARILI

Arnd FESTERLING
Frankfurter Rundschau

Berlin’de 12 kişi öldürüldü.. Biri, sürdüğü TIR ölüm aracı yapıldığı için öldürüldü, 11 kişi de onunla birlikte. 50 kişi  yaralı. Yaralıların kurtulup kurtulamayacağı, bir daha eski yaşamlarını sürdürüp sürdüremeyeceği belli değil. Polonyalı TIR şoförü işi gereği Berlin’e demir getirmişti. Diğerleri ise Noel’e hazırlık için pazardaydılar.
Bir teröristin nefretini, körlüğünü, aklın almayacağı saldırganlığını dünyanın gözü önüne sermek istemesi nedeniyle Berlin’de insanlar öldüler. Terörist bu saldırıyla kendi değerlerinin her şeyin üstünde olduğu mesajını verdi. Ancak esas istediği bu değildi: Erişmek istediği insanları korku ve endişeye sokmak, bir daha eskisi gibi yaşayamaz hale getirmekti. Canlı bombalar her yerde insanlar arasında korku yaymak için öldürüyorlar.
Başarılılar da. Almanya’da defalarca terör uyarısı yapılmış olmasına, başka yerlerdeki terör saldırıları bilinmesine rağmen  insanlar ne yapacaklarını bilemez durumdalar. Dehşete kapılmışlar. Neden? Çünkü bir terör saldırısının vahşetine hazırlanılamaz, olayın boyutu ve sonuçları önceden bilinemez.  
Saldırı sonrası bazı tepkiler de aklın hayalin almayacağı boyutta oldu. Sosyal medyada nefret ve sınırlandırılmamış öfke yaygınlaştırılıyor. Kimisi katillerin ya da katil gibi düşündüklerini sandıklarının aynı yolla öldürülmesi çağrıları yapıyorlar. Bazıları terörü bahane ederek‚ yabancılar dışarı!’ ırkçı söylemiyle insanları kışkırtıyorlar.
Teröristler başarılı. Çok sayıda insanı korku ve dehşete düşürürken, yine sayısı çok olan bir başka grubu nefret dolu şiddet fantezilerinden oluşan bir coşkuya ve bir şekilde farklı olan her şeye karşı kör bir öfkeye itiyorlar. Tabii ki ülkemizi, bir tarafta hoşgörülü ve anlayışlı, diğer tarafta öfke ve korkuları ile hareket eden iki ayrı kampa bölmekte oldukça başarılılar. Kuşkusuz aşırı sağcıların çıkardığı ses, onların sayısı konusunda aldatıcı olmamalı. Sayıları  hiç de az değil. Ancak yine de mağdurlara, yoksullara, güçsüzlere, baskı görenlere yardım etmekten geri durmayanların sayısının yanında çok azlar. Ayrıca bu yardımsever  kamptakiler yaşadıkları ve yaşattıkları hoşgörüyü, Twitter’dan ya da herhangi bir yorum platformundan bağıra çağıra dile getirmedi. Onlar karşılıklı anlayışa, birlikte yaşama, sosyal dengeye ve demokrasiye inananlar. Ama şimdi onlar da güvensiz ve yaralı. Çevrelerindeki sahipsiz çantalara kuşku  ile bakıyorlar, maça, konsere, Noel pazarına giden yakınları için endişe duyuyorlar. 2017 seçim yılı. Politik partiler, sonuçlar üzerinden seçim kampanyası sürdüreceklerine sağduyulu olmak,  sorumluluk içinde,  özgürlükleri azaltmadan güvenliği sağlayacak bir yol bulmak zorundalar. En büyük yanılgı sokaklarda ırkçı sloganlarla dolaşanların ve onları temsil ettiğini söyleyen AfD (Almanya için Alternatif) gibi partilerin politikasına yakınlaşarak sorunların çözüleceğini sanmaktır. Onların çözümü toplumsal bölünmüşlüktür. İnsanları birbirine düşürmektir. Kötü olan bize benzemeyen, bizim gibi düşünmeyen, etnik ve dini açıdan bizden farklı olanlar değil Berlin’de 12 kişiyi öldüren gibilerdir. Bunu unutmak çok pahalıya mal olur

(Çeviren: Semra Çelik)

ÖNCEKİ HABER

El Bab endişesi: Çocuklarımız ölmesin

SONRAKİ HABER

Esad'dan Putin'e teşekkür

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa