20 Kasım 2016 05:12

Fenerbahçe-Galatasaray; 17 değil 44 yılın hikâyesi

Fenerbahçe'nin Galatasaray karşısındaki 17 yıllık sırrına ermek için Galatasaraylılara, Fenerbahçelilere, spor yazarlarına, tarihçilere danıştık.

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

Hafızamdaki ilk futbol maçı 1991/92 sezonuna ait.
6.5 yaşındayım. Hava aydınlık, demek ki gündüz maçı.
Okulda değilim, demek ki ya tatil günü, ya da bir şekilde okula gitmemişim.
Mersin’deki evimizi, maçı izlediğim salonu, Nisan baharının sıcaklığını hatırlıyorum.
Maça dair çok fazla şey anımsadığım söylenemez. Siyah saçlı, sakallı, ele avuca sığmayan bir adam aklımda ama. “Bizimkilerin” devamlı gol yemesine sebebiyet veriyor.
Maçı, tuttuğumu sonradan fark ettiğim takım 5-2 kaybediyor.
İnsanın ilk hatırladığı futbol maçında, tuttuğu takım 5-2 kaybeder mi?
“Sevinmek için sevmedik” ekolünden miyim?
Hiç sanmıyorum.
Kişisel taraftarlık tarihimde etkili olan aileden gelen Galatasaraylılığı devam ettirmek daha çok.
Zaten hatırladığım ikinci maç da 2-1 kaybettiğimiz Bursaspor maçı.
İlk sezonumda 2’de 0 yapmışım yani. Hakkını verelim, sonrası “haddinden fazla” başarı tanıklığı.
92-93 ve 93-94’te şampiyonluk. 1993’te Manchester United zaferi. Şampiyonlar Ligi… 1996 ve sonrası 4 yıl üst üste şampiyonluk, UEFA Kupası, Süper Kupa. 2000’ler sonrası bir şekilde devam ettirilen “Kazanan takım” özelliği.
Hoş, akıl ermeye başladıktan sonra futbolda tuttuğum takımın kazanmasını hiç önemsemedim, taraftarlığı da kültürel bir alışkanlığa, eğlenceye indirgedim ama siz bunu babama söylemeyin.
O hâlâ beni, “Fenerbahçe’ye 5-2 yenildiği gün Galatasaraylı olan süper cefakar taraftar” biliyor.
Eh artık bütün özneleri açık ettik. Siyah saçlı, sakallı, ele avuca sığmayan adam kaldı bir tek. O da Rıdvan Dilmen elbette.

DİLE KOLAY 17 YIL!

Dedim ya, bizim kuşağın Galatasaraylılarının başarıya tanıklık etme konusunda bir eksikliği yok. Sayısız kupa, Avrupa zaferleri…
14 yıl üst üste şampiyon olunamayan dönemin cefasına da katlanmadık… Ama bizim de 17. yılına ulaşan bir Kadıköy hasretimiz var ki, yabana atılamaz.
1999’da Hasan Şaş ve Marcio’nun golleriyle kazanılan derbi sonrası deplasmanda tanık olduklarımız pek de hoş değildi.
Hepimiz 6-0 sonrası okula “başı dik gitme” sınavını verdik mesela. Romantik olanlarımız “Bize bu kadar mutluluk yaşatan takımı bir maçla satmayız” diyerek en dik durmaya çalışanlar oldu.
Sonra birbiri ardına eklenen yıllar, seri 8 yıla taşındı, 12, 16…
“Bizim UEFA Kupamız var oğlum” en güçlü sığınaktı. Ama o da eskidi artık.
Dünyanın en irrasyonel müessesesi olan taraftarlığın sarı kırmızılı mensupları her yıla bu irrasyonel serinin sonlanması umuduyla giriyor. Ancak camiaya sinen bir “Bu yıl da olmayacak” ruh halinin varlığından kesinlikle söz edilebilir.

‘BU YIL DA OLMAYACAK’ PSİKOLOJİSİNİN KÖKENLERİ

Spor Yazarı Eren Loğoğlu, bu psikolojinin varlığını tereddütsüzce teyit edenlerden. “İki kez Kadıköy’de deplasman tribününe gittim ve o psikolojiyi bizzat teneffüs ettim” diyor.
Tamam da bu psikoloji tam olarak hangi anda oluştu? Ne oldu da Galatasaray deplasmanda Fenerbahçe’yi asla yenememeye başladı? Galatasaraylı futbolcuların ayakları Kadıköy’de hangi maçla birlikte titremeye başladı? Belki de meselenin kökenine inmek için Kadıköy öncesi bir döneme gitmek gerekiyor.
Fitbol Dergisi Editörü Kaan Kavuşan’a göre bu psikoloji uzun süredir bizimle. Kaan Kavuşan Fenerbahçeli ve içeride dışarıda fark etmez, Galatasaray maçlarında hep -örneğin Beşiktaş maçlarında duymadığı- özgüven hissettiğini söylüyor. “Babam bile beni böyle büyüttü. 40 yılın birikimi” diyor.
40 yıl vurgusu meselenin kilit noktası.

DİDİ’YLE KURULAN HEGEMONYA

Tarihçi Melih Şabanoğlu, Fenerbahçe’nin Galatasaray’a karşı üstünlüğünü 1970’lerde Didi döneminde kurduğunu anlatıyor. 1973’te Galatasaray’ın üst üste 3 şampiyonluğunun sonuncusunda, sezon bitiminde oynanan Cumhurbaşkanlığı Kupası karşılaşmasında alınan yenilgiyle 13 maçlık bir seriye giriliyor. 14 Aralık 1975’e kadar gelinen süreçte sarı lacivertliler 8 galibiyet 5 beraberlik alıyor. Bu dönemle birlikte Galatasaray’ın hem 14 yıllık şampiyon olamama kabusu hem de Fenerbahçe’ye karşı rekabette geri düşme dönemi başlıyor. 16 Ağustos 1976’dan 19 Ocak 1980’e kadar oynanan hiçbir maçta kazanamıyor sarı kırmızılılar.

PEKİ YA KADIKÖY FAKTÖRÜ?

Fenerbahçe Stadyumu’nun 1982 itibariyle derbilere ev sahipliği yapmaya başladığını hatırlatacak olursak ortada henüz Kadıköy yokken Fenerbahçe önemli bir hegemonya kuruyor.
Galatasaray bu üstünlüğü, Derwall-Denizli dönemiyle kırmaya başlıyor. 1985, 1986, 1987, 1988’de Fenerbahçe Stadyumu’nda kupa ve lig galibiyetleri alınıyor.
Ancak 1988’den 1999’a yani “miladımıza” kadar Galatasaray Kadıköy’de ligde 1 kez(1993’te Kalli’yle 4-1, bir de ’98’de TSYD’de 4-1’lik maç var) kazanabiliyor.
Kısacası, ortada psikolojik etkenden bahsedilecekse bunu Kadıköy’e bağlamak doğru değil. Ancak Kadıköy’ün ’70’lerde kurulan hegemonyayı sağlamlaştıran bir etkisi olduğundan bahsedilebilir. Ve yine ‘2000’ güçlü bir serinin başlangıcına işaret etmesi bakımından anlamlı ama “Galatasaraylı futbolcuların bacakları Kadıköy’de titriyor”sa eğer bunun kaynağı yalnızca 2000 sonrası Kadıköy atmosferiyle açıklanamaz.
Bu konuda farklı görüşler var.
Örneğin Yazar Erdem Aksakal, Aziz Yıldırım’ın Kadıköy mitini, Galatasaray’a karşı, rakibinin en güçlü döneminde fark yaratan bir faktör olarak kurguladığını, bu yüzden de iç saha maçlarında özel bir atmosfer oluşmasını sağladığını belirtiyor.
Eren Loğoğlu da Fenerbahçe’nin yer yer “sindirme politikası” olarak adlandırılabilecek bir iç saha psikolojisini yaratma konusunda mahir olduğuna değiniyor.
Kaan Kavuşan’a göre rakibin “korktuğunu” bilmek, Fenerbahçe’ye önemli bir psikolojik avantaj sağlıyor.  

CİMBOM’A ‘SIRADAN BİR GÜN’ LAZIM

Nereden bakılırsa bakılsın 17 yıl, herhangi bir takımın herhangi bir takımı herhangi bir sahada üst üste yenememesi için çok uzun bir süre. İki takım arasındaki güç dengesinin eşitliğini(2000’den bu yana iki takım da 6’şar şampiyonluk kazandı) de hesaba katarsak meseleyi psikolojik faktörlerle açıklamak çok daha mantıklı hale geliyor.
Galatasaray için Fenerbahçe’yi Kadıköy’de yenmek artık olağanüstü bir mesele. Ancak sorun tam da burada. Galatasaraylılar bu işe olağanüstü bir anlam yükledikçe baskı artıyor. Baskı arttıkça “Yine olmayacak” hissi güçleniyor ve doğrusu Fenerbahçe, bir an olsun gardını düşürmüyor.
Kısacası meseleyi “şans”la, “tılsım”la falan açıklamak mümkün değil. Psikolojisi, taktik disiplini güçlü olan kazanıyor.
Peki bu Galatasaray ne zaman kazanır?
Bilemiyorum bugün kazanamaz(Kara büyü! Bu da benim sadece Kadıköy’e işlemeyen totemim!- kara büyü içinde kara büyü!-)
Şaka bir yana, o gün, Erdem Aksakal’ın dediği gibi “Sıradan bir gün olacak.”
Çok büyük anlamlar yüklememek, baskıyı mümkün olduğunca azaltmak, belki de derbi atmosferinden en bihaber oyuncu topluluğuna sahip olmak işin sırrıdır.
Galatasaray biraz da bunu deneyebilir!

ÖNCEKİ HABER

İtalya’ya faşizm nasıl geldi?

SONRAKİ HABER

Hindistan'da tren raydan çıktı: En az 90 ölü 150 yaralı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...