06 Kasım 2016 05:05

Direnen son yayınları yalnız bırakmayın

Gazeteci Mehveş Evin muhalif basına yönelik baskıları kaleme aldı

Paylaş

Mehveş EVİN

Aylardır böyle yaşıyoruz... Kimi tanıdığım, kimi uzaktan takip ettiğim meslektaşlarım, ya haber takip ederken, ya ifade vermeye gittiklerinde, ya da sabahın bir köründe kapılarının çalınmasıyla ‘alınıveriyor’. 

Hepsinde içim titriyor, hepsinde sarsılıyorum. 

Hiçbirinin hakkında kesinleşmiş hüküm yok. Ne gerek var? OHAL öncesinde de böyleydi bu ülke, şimdi bin beteri uygulanıyor... Önce ya kişisel olarak, ya da çalıştıkları yayın hakkında bir dedikodu çıkartılıyor. Kendilerine utanmadan ‘gazeteci’ diyenler tarafından amansızca hedef gösteriliyor... Ortada iddianame bile yok; ama ‘suç’ları çoktan belirlenmiş, sanki hayali bir mahkeme kurulmuş ve yargıları bitmiş gibi davranılıyor. 

O terörist, bu darbeye yardım etti, şu hakaret etti... En güzeli, hepsini birbirine karıştırmak. Korku ikliminden sonuna kadar faydalanmak!

Piyango en son Kadri gibi, Güray abi gibi, Murat gibi beraber çalıştığım, fikirlerine değer verdiğim dostlarıma vurdu. 

Evet, ‘sıra’ Cumhuriyet’e de geldi...

Aslında bunu söylerken bile utanıyorum. Çünkü böyle derken Kürt ve sol basına yapılan ağır baskıları, kapatmaları, tutuklamaları kabullenmiş oluyoruz. 

Sanki Kürtlere olan bir gün laiklere veya başka bir kesime olmayacakmış, Kürt ve devrimcilere yapılan ağır haksızlıklar eşyanın doğasında varmış gibi bir hayretin ifadesi bu. 

YETERİNCE ANLATAMADIK MI?

Oysa her şey birbirine bağlı. Kürtlere, solculara ve evet, darbe girişimiyle doğrudan bağlantısı kanıtlanmamış, cemaat medyasında çalışmış olan gazetecilere reva görülen muamelenin yaygınlaşacağını, her yere sıçrayacağını öngörüyorduk. 

Bu öngörüye rağmen yeterince anlatamamanın, engelleyememenin yarattığı bir vicdan muhasebesi yaşıyoruz. 

Bazen sokakta yürürken insanların yüzlerine bakıp olan bitenler hakkında ne düşündüklerini anlamayı o kadar istiyorum ki... Hakikaten göründükleri kadar umursamazlar mı? Hakikaten meselenin bir gazetecinin özgürlüğü değil, kendi özgürlükleri olduğunun farkında değiller mi?

İster yerel basın olsun, ister ulusal yayın yapan bir kanal, bir yayının kapatılmasının hayatlarında neleri eksilttiğini kestirebiliyorlar mı? 

Saray şaklabanı olmayı reddeden her gazetecinin işsiz kalmasının, radara giren her gazetecinin hapse atılmasının zaten çok kısıtlı olan doğru, eleştirel haber alabilme kanallarına tıkılan bir tıpa daha olduğunu bilmiyorlar mı? 

21. yüzyılın ikinci on yılını devirirken bunları vatandaşa hiç mi anlatamadık? Hâlâ düşmanlıklarla, şiddet ve çatışmayla nasıl beslenebiliyor insanlar?

KORKULARINIZA TESLİM OLMAYIN, GÜÇ ALIN

Korkmak çok doğal ve gerekli, korkun zaten. Ama anlamadığım iki şey var: 

Birincisi, korkulara bu kadar kolay yenilmek, prim vermek. Kendini her şeyden soyutlayarak ‘ben artık hiçbir gazeteyi, haberi okumuyorum’ diyebilmek. 

Aferin, iyi yapıyorsun. Kalan iki-üç tane gazete, bu ülkede kalan son umut kırıntısı için mücadele verirken sen sakın tatlı canını sıkma. Kürtlerin, eleştirel herkesin sesi tamamen kısılmışken kendi sesinin duyulacağını varsaymaya devam et. 

İkincisi, sırf aynı düşünceleri savunmadığı için bir insanın, kurumun perişanlığından mutluluk çıkarmak... Almanların deyimiyle, “Schadenfreude”dir bu. Yahu bunca yaşananın üzerine Schadenfreude’den hâlâ geçemedin mi? Gezi’yi, oradaki birlikteliğin verdiği gücü bu kadar kolay mı unuttun? Söz konusu olan kendi geleceğin, çocuklarının geleceği... Hısımlığın, nefreti körüklemenin sırası değil şimdi. 

Hep diyoruz, bayıltana kadar da demeye devam edeceğiz: 

Bu karanlıktan çıkmanın tek yolu, birbirimize destek çıkmak. Elimden bir şey gelmez demeyin. Direnen, manen ve madden darbe alan yayınları yalnız bırakmayın. Bayiden satın almanın, internetten haber okuyup izleyip yorumsuz paylaşmanın önünde engel yok.

Bağımsız kalabilen yayınları takip edin, bloklananları takip etmenin yolunu öğrenin. Durumunuz müsaitse alıp etrafınızdakilere dağıtın, yüksek sesle yakınlarınıza okuyun. Otellerde, hava yollarında, mekanlarda anlaşma karşılığı balya balya bırakılan yayınlara inat, gazetenizi koltuğunuzun altına sıkıştırın. Onlara moral verecek mesajlar yollayın, gerekirse kapısında nöbet tutun. 

İnanın bunların her biri çok değerli. 

Her güne başka bir felaketle uyanmanın da sonu gelecek, inanın...

ÖNCEKİ HABER

Cumhuriyet’e sahip çıkmak neden önemli?

SONRAKİ HABER

Biz sadece halkımızın ve okurlarımızın önünde eğiliriz!

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa