06 Kasım 2016 04:43

Endişeler

Ercüment Akdeniz, muhalif yayın organlarının kapatılmasına, milletvekillerinin tutuklanmasına halkın nasıl baktığını, hangi kaygıları taşıdığını yazdı

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Aralarında muhalif televizyon, gazete, radyo, kültür ve politika dergilerinin olduğu basına yönelik akıl almaz operasyonlar gündeme geldiğinde hemen herkesin aklında aynı soru vardı:
“Acaba neyin hazırlığı yapılıyor?”

Kimileri bu “yol temizliği”ni Suriye veya Irak’ta dahil olacağımız çılgın bir savaş hazırlığına bağladı; kimileri ise dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra gelmesi muhtemel “HDP operasyonu”na...  

Başkanlık sitemine dönük adımların hızlanması da bu senaryoların içinde vardı; ülkenin tıpkı bir zamanların İran’ı gibi kendi içine kapanma olasılığı da. 

Peki ya iç savaş?

Kanı donduran bu kara kabus, soğuk nefesini her gün biraz daha daha yakından hisettirse de bu senaryoyu kalemle telaffuz etmek kimse için o kadar kolay olmadı/olamazdı.

4 Kasım’da gerçekleşen HDP operasyonuyla ne yazık ki üstüne yazılıp çizilen senaryolardan biri gerçekleşmiş oldu. Milyonların seçtiği vekiller evlere yapılan baskınlarla gözaltına alındı ya da tutuklandı. Meclis’in üçüncü büyük partisinin belediyelerine zaten kısa bir süre önce kayyım atanmış ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eş başkanları tutuklanmıştı.  

***

Ülkenin içine girdiği siyasi türbülans herkesi derinden sarsarken, toplumsal psikoloji  de elbette bu siyasi altüst oluştan etkilenmeden edemezdi/edemiyor. Toplum psikolojisine ayna tutan bazı diyaloglar bu bakımdan son derece çarpıcı:   

Yönetici ve yazarları gözaltına alınmış Cumhuriyet gazetesi önünde not tutan bir gazeteci şöyle  diyor: “Tıpkı 1922 İtalyası’nda olduğu gibi bir süre sonra bizi evlerden polislerin değil Kara Gömlekliler* gibi çetelerin alıp götürmesinden endişe ediyorum!”

Bir eleştirmen de ona şu örnekle karşılık veriyor: “Şiddetten olabildiğine nefret eden karım benden kendisini atış poligonuna götürmemi istedi! Çünkü birgün gözü dönmüş fanatikler tarafından evde kıstırılıp öldürüleceğinden endişe ediyor. Vaziyete bakar mısın?”

İstanbul’un Alevi yoğunluklu mahallerinden birinde yaşayan bir kadın ise bakın geleceğe dönük endişelerini nasıl dile getiriyor: “Milletin birbirini yemesinden korkuyorum. Çocuklar ne olacak? İlerde bu mahalle ya hedef olırsa! Gücüm olsa burada bir dakika durmam”

Bir ilginç diyalog da şöyle zuhur ediyor: “Bizim şirkette yurt dışına gitmek için evrak alanların sayısında ciddi bir yükselme var. Birkaç aylığına da olsa durumu olanlar ülke dışına çıkıp vaziyete ordan bakmak istiyor”

Ve biri iş (patron) biri işçi dünyasından son iki not:

Bir şirket yöneticisi bütün sermayenin nakite çevrilmesi yönünde karar aldıklarını söylüyor. Çünkü ona göre sermaye hem yatırım hem de birikim açısından güvende değil. 

Sanayi bölgelerini takip eden ve işçi sendika haberlerinin nabzını tutan bir gazeteci de fabrikalardaki durumu şu sözlerle özetliyor: “Muhafazakar ve milliyetçi görüşten işçiler siyaseten hükümeti desteklemeye devam etse de ekonomik gidişattan memnun değiller. İç savaşa gelince; bunu hem istemiyorlar hem de ülkenin zararına görüyorlar”

*** 

Bazı yorumcuların söylediği gibi; İran’la savaşa girip ülkeyi 8 yıl boyunca savaş koşullarında yöneten Baas rejimi örneği acaba ne kadar bizim ülkenin kaderine benziyor? 

Eğlence merkezlerinde kadehlerin tokuşturulduğu ama hemen arka sokaklarında farklı mezheplerden gençlerin birbirini öldürdüğü bir zamanların “Lübnan örneği” ya peki? 

Bilemiyoruz...

Geleceğimizi bugünkü Suriye’nin haline benzeten yazılar da çoğalıyor bir yandan. 

Bütün bu yorum, diyalog ve endişelere yer verirken amacım elbette felaket tellallığı yapmak değil.

Umutlu şeyler yazmak, söylemek şu saatte benim hem muradım hem bir gazeteci olarak görevim. 

Mültecilerin sorunları üzerine yaptığım çalışmalardan bir röportaj geldi aklıma. Onunla bitireyim.

Savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan ve burada kayıt dışı çalışmak zorunda kalan Suriyeli bir işçi ülkesinin halini şöyle anlatmıştı:

“Kendi halinde bir mahallemiz ve kendi halinde bir şehrimiz vardı. Suriye’nin bu kadar kısa bir zamanda savaşa sürükleneceği ve bu hale geleceği aklımın köşesinden bile geçmezdi!”

Umalım ki hâlâ son virajdayızdır ve umalım ki Suriyeli o sığınmacının altın değerindeki sözlerine kulak vermek için hâlâ çok geç değildir.

* Kara Gömlekliler I. Dünya Savaşı sırasında ve onu izleyen II. Dünya Savaşı’nın sonlanmasına kadar İtalya’da yarı askeri faşist örgüt. Benito Mussolini yönetimindeki Ulusal Faşist Parti’nin üyeleri olan silahlı birliklerdir.

ÖNCEKİ HABER

İkinci Yeni'nin birincisi üzerine düşünceler

SONRAKİ HABER

Kadın gücünden korkanların JINHA’yla imtihanı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...