10 Ekim 2016 00:55

Onlar için her zaman ‘barış’ diye haykıracağız

10 Ekim’de yakınlarını kaybedenler, süren ölümlere karşı her zaman mücadele edeceklerini vurguluyor.

Paylaş

DOSYA: BİRİNCİ YILINDA 10 EKİM KATLİAMI

 Hazırlayan:  Damla YELTEKİN

SUNU
Tarih 10 Ekim 2015. Türkiye’nin dört bir yanından Ankara’ya gelen onbinlerce kişi, iktidarın savaş politikalarına son vermesi, ölümlerin durması ve barış ortamının sağlanması talebiyle Tren Garı önünde buluştu. Saatler 10.04’ü gösterdiğinde Türkiye tarihinin en kanlı katliamlarından biri yaşandı. Katliamda yakınlarını kaybedenler, her ay aynı gün, aynı yer ve aynı  saatte “Adalet ve barış istiyoruz” diye haykırdı. Dosyamızın 3. gününde, katliamda yakınlarını kaybedenlerle konuşuyoruz. Aileler, tüm sorumluların ortaya çıkmasını ve ölümlerin durmasını istediklerini bir kez daha yineliyor.


Bugün Ankara Garı Katliamı’nın birinci yıldönümü. Hayatını kaybedenlerin aileleri ve yakınları bir yıldır adalet aramaya ve acılarını dindirmeye çalışıyor. 10 Ekim’de yakınlarını kaybedenler, süren ölümlere karşı her zaman mücadele edeceklerini, yakınlarının mücadelesini daha ileriye taşıyacaklarını vurguluyor.

Katliamda yaşamını yitiren Sarıgül Tüylü geride 12 ve 6 yaşlarında iki çocuğunu bıraktı. HDP Sarıyer teşkilatıyla  beraber gelmişlerdi Ankara’ya. Celalettin Tüylü, eşinin ölümünün ardından daha fazla kan ve göz yaşı dökülmesin diye emek ve barış mücadelesini sürdüreceğini sık sık tekrarlıyor konuşmasında. Emekçi bir kadın olarak bahsettiği eşinin yokluğunu hissetse de çocuklarına annelerinin yokluğunu hissettirmemeye çalıştığını anlatıyor. Sesi titreyerek... Barış mücadelesini büyütmenin karanlıkları aşacağını anlatan Tüylü, ülkenin siyasi atmosferini de eleştirerek ekliyor: “Katliamların üstüne gidilmediği için yeni katliamlar doğuyor. Birileri barışı ve kardeşliği, birileri de savaşı istiyor. Türkiye’nin iç  ve dış politikasını görüyoruz. Öğretmenlere, avukatlara yapılan baskılar, sol-sosyalist kurumlara yapılanlar... ‘Solcuyum’ diyen kurumları ‘FETÖ’cü diye devlet kurumlarından ayıklamaya çalışıyorlar.”

‘CENAZELER KALDIRILMASIN DİYE MÜCADELE EDİYORUZ’

Tüylü, ölümlerin son bulması için her zaman mücadele edeceklerini ise şu sözlerle belirtiyor: “Daha önce de çok cenaze kaldırdık. Şimdi en yakınlarımızın cenazesini kaldırıyoruz. Bu cenazelerin kaldırılmaması için de mücadelenin içinde olmaya, eşimin onurunu devam ettirmeye çalışacağım. Engel olmaya çalışanlara inat; demokrasi, özgür yaşam, Türk’ün Kürt’e, Kürt’ün Türk’e düşman olmadığı, mezhep çatışmalarının olmadığı bir ortamı yaratmak için mücadele edeceğiz. Şimdi onların mücadelesini büyütme zamanı. 10 Ekim’de yaşamını yitirenlerin bayraklarını daha da ileriye taşıyacağız. Onlarla için mücadele edeceğiz.”

‘ANNEM HALKLARIN KERDEŞLİĞİ İÇİN MİTİNGE GİTTİ’

Meryem Bulut ise katliamda yaşamını yitiren bir barış annesiydi. Bir oğlu 25 yıldır dağda olan Meryem Bulut’un, yaşamı boyunca ölümler olmasın, başka analar ağlamasın diye mücadele eden bir barış annesi.

Vasiyeti üzerine geçtiğimiz yıl, Kobanê’de IŞİD’e karşı savaşırken yaşamını yitiren torununun yanına defnedilen Bulut’un oğlu Adnan Bulut, annesinin ülkedeki savaş halinin sona ermesi için mitinge katıldığını anlatıyor: “10 Ekim Mitingine yaşlı olduğu için gitme diyenlere annemin cevabı, ‘Ülkedeki kardeş kavgası, iç savaş son bulsun. Ne olursa olsun gideceğim’ oldu. IŞİD saldırılarını her duyduğunda halkların kardeşliği ve birlikteliğinin barışı getireceğini söylerdi. IŞİD’in bizim topraklara geldiğini duyunca annem çok üzüldü. Hele ki Diyarbakır ve Suruç patlamalarını duyunca, çocukların ölümü çok etkiledi annemi. Annem ölüm olsun istemezdi. Ankara’da patlama olacağını bilse yine de giderdi.” Annesi Meryem Bulut’un en büyük korkusunun ülkenin  1990’lı yıllara geri dönmesi olduğunu anlatan Adnan Bulut, “90’lı yıllar faili meçhuller demek, asit kuyuları demek, 90’lı yıllar köy baskınları, ölümler demek. Annem 7 Haziran seçimlerinden sonra oluşan ortam, 90’lı yıllara dönmesin, analar ağlamasın diye gitmişti”

‘AYNI ACIYI HİSSETTİK’

Meryem Bulut’un katliam sırasında üzerinde bulunan eşyaları da çok uzun süre ailesine ulaştırılmadı. Adnan Bulut annesinin eşyaları eline ulaştığında yaşadığı duyguları şöyle tarif etti: “Eşyalar geldiğinde, annemin ölüm haberini aldığımızda ne hissettiysek aynı şeyi hissettik. Aynı acıyı bir kez daha hissettik. Annem hep arabanın önünde otururdu. Eşyalarıysa, şimdi bagajda duruyordu.

Dayanamadım ön koltuğa koydum eşyalarını. Gördük ki canlarımız paramparçalar. Bize bunları reva görenler utansın. Annem ‘Hiçbir zaman ağlamayın, düşmanın karşısında kendinizi zayıf göstermeyin’ diyordu. ‘Onlara karşı hep kendinizi savunacaksınız’, diyordu. Annemizin öğrettiği gibi, her zaman barışı sahipleneceğiz. Asla yılmayacağız.”

Bulut, annesinin Soma’daki, Ermenek’teki iş cinayetlerine de hep tepki gösterdiğini ve nerede haksızlık varsa orada olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Annem Hrant Dink anmalarına hep giderdi. Son anmada, biz annemizin yerine gittik. Hrant Dink’in eşi Rakel Dink’e  ‘Annemizin katledildiğini, katledilmeseydi onun geleceğini ve annemiz yerine geldiğimizi’ söyledik. Duygusal şeyler yaşadık. Sarıldık”

‘HER ŞEYİMİZ YARIM’

Katliamda hayatını kaybeden Malatya Gençlik Kolları üyesi Canberk Bakış’ın kardeşi Burak Bakış ise, katliamın aydınlatılmasıyla ilgili tüm çabaların engellenmeye çalışıldığını ifade ediyor. Katliamın sorumluları bulunana kadar mücadele edeceklerini ifade ediyor Bakış ve “Kardeşimin yokluğu tarif edilemez. Herşeyimiz yarım, her şeyimiz gözü yaşlı. Daha dün gibi. O sıcaklık üzerimizde. Onlar için mücadele edeceğiz. Asla yılmayacağız, pes etmeyeceğiz. Bize bu acıyı yaşatanlar, unutturmaya çalışıyorlar. Üstünü kapatmaya çalışıyorlar. 10 Ekim Barış ve Dayanışma Derneği olarak mücadelemizi sürdürüceğiz. Kimse kalmasa bile dernek olarak bunu yapacağız” diyor.

‘EN ÇOK GÜLÜŞÜNÜ ÖZLÜYORUM’

Yaşamını yitirenler arasında Emek Partisi Mersin İl Yöneticisi Şebnem Yurtman da vardı. 10 Ekim’de hem kardeşini hem de yoldaşını kaybettiğini anlatıyor abla Serap Yurtman. Katliam sırasında 7 aylık hamile olan Serap Yurtman, bu yüzden mitinge gidemediğini ekliyor. Katliamın yaşandığı gün zeytin bahçelerinde ailecek vakit geçirdiklerini bu esnada saldırıyı duyduğunu anlatıyor. “Yokluğu doldurulamayacak bi yara. Hem kardeşimi hem yoldaşımı kaybettim” diyen abla Yurtman, yaşadığı özlemi şöyle tarif ediyor: “Biz yaşayarak anlıyoruz Şebnem’siz bir hayat ne demek. Çok zor ama çok. En çok gülüşünü özlüyorum. Pek hayata döndüğümüz söylenemez hala çok taze acılarımız. Katliamdan 2 ay sonra bebeğim dünyaya geldi. Kızım Derin Mavi bizi iyileştirdi. Annem ve babamı Şebnem’in mücadelesini devam ettirmeye, onun bayrağını artık kendilerinin taşıyacağına olan inançları ayakta tutuyor.”

‘BAŞUCUNDAKİ ZEYTİN BARIŞ TOPRAKLARINDA BÜYÜSÜN’

10 Ekim ve ülkede yaşanan diğer katliamların içerde ve dışarda savaşı körükleyenlerin eseri olduğunu dile getiriyor abla Yurtman ve “Ellerini kollarını sallaya sallaya geziyor canlı bombalar ama devlet, akademisyenler ve öğretmenlerle uğraşıyor. Gazete, televizyonların yayının karartıyor. Bunlarla uğraşmak yerine patlamaları engellemek için uğraşsalar bu durumda olmazdı ülke” diye tepki gösteriyor. 10 Ekim Katliamı’na ilişkin hazırlanan iddianameyi de kabul etmediğini söyleyen Yurtman, siyasi sorumluların yargılanması gerektiğini kaydediyor ve ekliyor: “Onlar ceza alıncaya kadar mücadele edeceğiz.
7 Kasım’da Ankara 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülecek mahkemenin ilk duruşmasını takip edin. Yoksa bu ateş başka evlere düşecek hepimiz yanmaya devam edeceğiz. 7 Kasım’da lütfen Ankara’da olun, bu davayı takip edin” Abla Yurtman,
Şebnem’in başucundaki zeytin ağacı barışın hakim olduğu topraklarda büyüsün. Derin Mavi barış dolu bi dünyada emeğin sömürülmediği, özgürlüklerin kısıtlanmadığı bi dünyada büyüsün” temennisinde bulundu.

‘HAYATIMIN PARÇASI KOPTU’

CHP Gençlik kollarından Eren Akın da hayatını kaybettiğinde 19 yaşındaydı. Ağabey Yusuf Akın babasının aramasıyla da mitinge saldırı olduğunu öğrendiğini belirterek, “O an hayatımın bir parçası koptu. Benden geçen her zamanda daha çok şey koparıyor. İlk aradığımda ve kardeşim telefonu açmadığında onun ne olduğunu iliklerime kadar hissettim. CHP Gençlik Kolları başkanını, Malatya İl Örgütünü aradım. Kimseye ulaşamadım. Yolcuğuluk boyunca çok zor geçen 7 saat yaşadım. Hep ağladım. Adli Tıp’a gittim. Beni teşhis için çağırdılar. Bahçesine girdiğimde tüm canlar Ali Tıp Kurumu’nun önünde sırayla dizilmişlerdi” diye anlatıyor o gün yaşadıklarını.
Yusuf son olarak Ahmed Arif’in şu dizeleriyle sohbetimizi noktalıyor.
öyle yıkma kendini
   öyle mahzun öyle garip
   Nerede olursan ol,
   İçerde, dışarda, derste, sırada,
   Yürü üstüne - üstüne,
   Tükür yüzüne celladın,
   Fırsatçının, fesatçının, hayının...
   Dayan kitap ile
   Dayan iş ile.
   Tırnak ile, diş ile,
   Umut ile, sevda ile, düş ile
   Dayan rüsva etme beni...

Yarın: Onların barış hikayeleri sürüyor: 10 Ekim yaralıları

ÖNCEKİ HABER

Ne pahasına olursa olsun Ankara’da olacağız

SONRAKİ HABER

Elif Kanlıoğlu’ya mektup

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...