24 Nisan 2016 03:33

Ailenin kutsallığı ve çocuklar

Nilüfer Altıunkaya devlet ve aile ilişkisini yazdı: Aile toplumsal düzenin bir yansıması olarak devlet için de oldukça önemlidir.

Paylaş

Nilüfer ALTUNKAYA
@nilaltunkaya

Aile önemlidir. İnsanın hayata ilk adımlarını attığı, sosyal çevreyle olan bağını kurduğu, birey olma serüveninde kişiliğinin de oluştuğu en küçük sosyal birim olarak tanımlanır. Ahlaki ve kültürel değerlerin kuşaktan kuşağa aktarıldığı toplumsal düzeni ayakta tutan bir yapıdır, aile.
Bizim gibi doğu toplumları için aileye biçilen kutsallık payesinin derinlerinde görünenden bambaşka nedenler yattığını anlamak zor değil. ‘Ailenin kutsallığı’nınkadınların susma biçimine dönüştüğü bir toplumda kadını, erkek egemen zihniyete bağımlı kılan bir payedir bu.  Aile içi mevzular, “kol kırılır yen içinde kalır” mantığıyla kapalı kapılar ardında saklanır böylece. Bazen kapalı kapıya da gerek yoktur. Ailenin kutsallığı ve dokunulmazlığı sokakta bir adam karısına şiddet uygularsa devreye girer mesela. Kimse araya girip bu kutsallığı bozmak istemez. Anne babaların çocuklarına uyguladıkları şiddet de bu mantıkla onaylanır. Eh, ne de olsa kızını dövmeyen dizini döver.

DEVLET VARLIĞINI AİLENİN VARLIĞIYLA KORUR

Aile toplumsal düzenin bir yansıması olarak devlet için de oldukça önemlidir. Devlet varlığını ve gücünü yapısal ve işlevsel olarak ailenin varlığıyla korur. Bu yüzden ataerkil aile yapısı devletin hegemonik unsurlarının bir parçası gibi çalışır.  Piyasa koşulları, tüketim döngüsü ve kültürel değerlerin devamlılığı için elbette korunmalıdır ailenin kutsallığı. Ama aileyi korumak demek erkeğe karşı kadını ve çocuğu korumak demek değildir. ‘Erkeğin gücü’nü onaylayıp ona sahip çıkarak korunur bu kutsallık. ‘Devlet baba’erkeğin yanındadır, tüm yasal düzenlemeler aksini söylese de. Mesela Çilem Doğan kocasını şikâyete gittiğinde karakoldaki polisler birer devlet görevlisi olarak “güzel kadınsın kıskanıyordur,” diyerek koruyabiliraileyi.
Henüz aile içinde başlayan şiddetle yüzleşemediğimiz bir durumda tacizle yüzleşmemiz mümkün mü? Elbette değil. Bir cinnet çağına geçmişiz gibi hemen her gün ürkütücü taciz haberlerini kanıksamaya başladık.  İşin akıl almaz yanı mağdurlardan çok, suçu işleyenlerin korunup kollanması.
Özellikle muhafazakârlaştığımız son yıllarda Türk aile yapısına uygun örf adet gelenek ve görenekler hakkında epey yol aldık. Ne dersiniz? Aile kutsallığını korumaya devam ederken taciz kadına ve çocuğa yönelik en travmatik şiddet biçimi olarak karşımıza çıkıyor. Cinsellikle ilgili verilen fetvalar kadını cinsel bir metaya dönüştürürken, yasak ve günah kavramlarıyla yüzeyde ahlaki bir yaklaşım sergileniyor. Diğer yandan erkeğin kadın ve çocuk üzerindeki baskısı onaylanarak şiddet pekiştiriliyor.
Aile her şeyden önce sevgi ve güven demektir bir çocuk için. Ailenin ekonomik ve kültürel yapısı çocuğun alacağı eğitimi doğrudan etkiler.  Ebeveynlerin eğitim durumu ve ekonomik sınıfı aile içi ilişkileri belirleyen önemli unsurlardır. Ülkemizdeki aile yapısı bu değişkenlere göre az çok tahmin edilebilirken siyasi sorumluluğu olan kişilerin çok daha dikkatli konuşması gerekir. Oysa bunun tam tersi bir gerçeklik içindeyiz.
Aile Bakanı’nın da ifade ettiği gibi ‘bir kereden bir şeyolmaz mantığı’ çocuklara tacizi normalleştirmekle kalmadı, devletin bir kurumu gibi korunan malum vakfı da suçtan arındırmaya çalıştı. Mesele mağdur çocukların durumunu tartışmaktansa ‘önüne yatmak’ deyimin çağrıştırdıklarına kaydı.

‘BİZDEN VE BİZDEN DEĞİL’ MANTIĞI

Akıl almaz sandığımız şeyleri aklımız almaya başladı ama yüreğimiz dayanmaz oldu. Çocuklar söz konusu olduğunda bile tarafsız kalamayan bir zihniyete çarpıp duruyoruz. Çocukları korumak şeklinde gelişmesi gereken toplumsal refleks bile bu siyasi anlayışın ‘bizden ve bizden değil’ mantığına çarpıp dağıldı.
Çocuklarımız laik anlayıştan gittikçe uzaklaştırılan bir eğitim sisteminin çarpıklığında kaybolup duruyor. Bu noktada karşımızda epeyce örgütlü bir cahiller ordusu çıkıyor. Pediatrik yeterliliği bile olmayan kişiler Milli Eğitim tarafından din derslerine sokulurken, okullar birer dini kurum haline gelmiş durumda. Bilimsel eğitimden gittikçe uzaklaşan eğitimin bir de yasal olmayan ve yıllardır devlet tarafından gözetilen yurt, vakıf gibi kurumları yoksul çocukları barındırarak içeriği bilinemeyen bir cemaatçilik anlayışından geçiriyor.
Evet, akıl almaz dediğimiz şeyleri akıl ve mantıkla bir şekilde irdelemeye çalışıyoruz ama yürek dayanmıyor. Çocuk yaşta evliliklerin önüne geçmek için çabalaması gereken Aile Bakanı “doğar doğmaz çocuklarınıza çeyiz parası biriktirmeye başlayın”  diyebiliyor mesela.
Daha neler görüp duyacağız bilemiyorum ama çocuklarımıza güzel bir gelecek bırakmak adına, iktidarda olan ve devletin tüm kurumlarıyla kendi ‘ahlak’ını dayatan bu anlayışla mücadele etmek zorundayız.

ÖNCEKİ HABER

Müsteara mahkum edilen emek

SONRAKİ HABER

Cumhuriyetçi milyarder: Clinton daha iyi bir başkan olabilir

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...