Gazetecilerin en büyük 3 sorunu ve çözüm önerileri: Örgütlü mücadele şart
Gözde TÜZER
İstanbul
Türkiye, basın özgürlüğünde 180 ülke arasında 149. sırada. Bir yılda 137 gazeteci görevi başında şiddet gördü. 234 gazeteci yargılanıyor. 31 gazeteci cezaevinde. 8’i uluslararası medyadan olmak üzere 100 gazeteci ve medya çalışanı gözaltına alındı. 15 televizyon kanalı kapatıldı. 2 gazeteye el konuldu. 56 farklı olayda gazetecilere akreditasyon engeli getirildi. 128 yayın engellendi. 877 internet sitesine erişim engeli konuldu.
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’nin hazırladığı Basın Raporlarına göre; 2015 yılında ülkemizde basın ve ifade özgürlüğü gerilemeye devam etti. Bu yıl gazetecilerin önündeki en büyük engel haklarında açılan davalar ve cezaevi tehdidi oldu. 2015 yılında 500’e yakın gazeteci işsiz kaldı. 70 gazeteci saldırıya uğradı.
Tüm bu verilerler beraber gazeteciler 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü’ne üzerlerindeki baskı ve tehditleri hissederek girdi. Biz de Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay Olcayto, Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur Güç, Özgür Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Hakkı Boltan, DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk Eren ve Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet Abakay’a gazetecilerin yaşadıkları üç sorunu ve çözüm önerilerini sorduk.
‘YILMAKSIZIN ÇALIŞMAYA DEVAM EDECEĞİZ’
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Turgay OLCAYTO: Günümüzde gazetecinin üzerindeki baskılar ve sorunlar her gün biraz daha artıyor ve çeşitleniyor. Bunların içinden üçünü öne çıkarabilmek bir hayli güç. Yine de deneyeceğim.
1- Günümüz Türkiye’sinde gazeteci işini, mesleğin gereklerine ve kurallarına göre yerine getirememenin sıkıntısı içindedir. Özgür ve nesnel haber yapma şansı elinden alınmaktadır. Sansür ve oto sansürün arasına sıkışmış, bir biçimde habercilik yapmaya uğraşmaktadır.
Özellikle yazısı görseli ile ana akım medya halkın haber alma gerçekleri öğrenme bilgilenme hakkına sırt çevirmenin faturasını çalışanlarına çıkarmaktadır. Düşen tirajlarla birlikte ekonomik küçülme adıyla başlatılan operasyonlarda yüzlerce gazeteci mesleğini yapamaz durumdadır. İşsiz gazeteci sayısı sektörde şimdiye dek görülmeyen boyutlara ulaşmıştır. Gazeteciler pek çok iş yerinde sosyal güvenceden yoksun, kadın çalışanları mağdur eden ücret eşitsizliğinin tavan yaptığı bir düzen içinde çalıştırılmaktadır. Çözümü elbette ülkede çağdaş bir demokrasinin yerleşmesinde yatıyor. Bütün kurum ve kurallarıyla işleyen bir demokraside ancak gazeteciler de nesnel habercilik yapma olanağına kavuşabilirler.
2 - Sendikasızlık: Gazetecilerin haklarının, sorumluklarının ve dayanışmalarının en önemli adresi sendikalar olmalıdır. Çağdaş demokrasilerde bu, gazeteci çalıştırmanın da bir gereğidir. Kimi meslektaşlarım bana kızsa da gerçekleri söylemek durumundayım. Cumhuriyet tarihimizden bu yana 1961 tarihindeki gazeteci grevini saymazsak, çalışanlar haklarını hep devletten talep ederek almışlardır. Çeşitli iktidarlar döneminde elde edilen kazanımlar da böyledir. Mücadele içermeyen bir bedel, ödenmeyen kazanımların elden çıkması da kolay olmuştur. Nitekim devlet desteği ile elde edilen 212 sayılı yasa ile kısa süre sonra çalışanlar, patronların isteği ile sendikalarından istifa etmiş ve kazanımlarına sırt çevirmişlerdir. Sendikaları güçlü olmayan bir basın sektörünün çalışanları da sektörün bugün içine düşürüldüğü duruma şaşmamalıdır.
3 - Siyaset medya ilişkilerinin gazeteci üzerindeki etkisi: Tek parti döneminden çok partili döneme geçtiğimizden beri gazetecilerin devlet dili gazeteciliği süregelmiştir. Nesnel (objektif) gazetecilik yapanlar hep azınlıkta kalmıştır. Ceza yasası, Terörle Mücadele Yasası arasına sıkışan sol eğimli gazeteciler, Kürt gazetelerinde çalışanlar ürettikleri haberler nedeniyle ağır bedeller ödemektedirler. Hukukun üstünlüğü ilkesinin işlemediği bir ülkede adil yargılanmaktan söz etmek ne kadar zorsa, gazetecilik yapmak da bir o kadar zordur. Kaldı ki iktidarın titizlikle ‘senden, benden’ diye ayırdığı gazeteci gerçeği ortada durdukça, basın özgürlüğü ölçütleri içinde gazetecilik yapmak isteyen gazetecilerin omuzlarında yük ve sorumluluk daha da artmıştır. Çözüm, her şeye karşın yine kendisini aklı ile yüreği ile gazeteci hissedebilenlerin elinde. Küçük hesapların insanı olmadan mesleğin itibarını yeniden kazandırabilmek için yılmaksızın çalışmaya devam edeceğiz.
ÖRGÜTLÜ MÜCADELEDEN BAŞKA ÇIKAR YOL GÖRÜNMÜYOR’
Türkiye Gazeteciler Sendikası Genel Başkanı Uğur GÜÇ: Gazetecilik her dönem hükümetler tarafından baskı altına alınmaya çalışıldı fakat 2013 yılından beri AKP Hükümeti tarafından yok edilmek isteniyor. Geride bıraktığımız 2015 yılını değerlendirecek olursak yaşadığımız en temel üç sorun “İşsizlik, sansür ve davalar” olarak genelleştirilebilir.
1 – İşsizlik: 2015 yılında birçok gazeteci işten atıldı. Sektörde işsizlik Türkiye’deki ortalamasının üç katına çıktı. Bugün çalışma hakkından mahrum bırakılan gazeteci sayısı 7 bin civarında. 2015’te binin üzerinde gazeteci işten atıldı. İpek Medya Grubu’na kayyum atanmasıyla İstanbul, Ankara ve İzmir bürolardan 200’e yakın gazeteci işten çıkarıldı. Aralık ayının son günlerinde ise sadece TRT Türk’ten 80 civarında çalışan işten çıkartıldı. Cumhuriyet; Bilim ve Teknoloji eki ile İzmir Bürosu’nun kapanması nedeniyle işten atılan 23 gazeteci 2016 yılına işsiz girdi.
2 – Sansür: 2015 yılında sansür uygulamaları, yayın yasakları, haber sitelerinin kapatılması, internet sitelerine yapılan engellemelerle çeşitlendirildi. Siyasiler meydanlardan ve sosyal medya üzerinden halkın haber alma hakkı için görev yapan gazetecileri hedef göstererek, işten attırmakla tehdit ederek susturmaya çalıştı. Birçok toplumsal olaya yayın yasağı getirildi. 200’ün üzerinde haber sitesi ve 103 binin üzerinde internet sitesine URL bazlı engelleme yapıldı. DİHA, ETHA, Sendika.org gibi muhalif haber sitelerine engelleme hala devam etmekte. 2015 yılında cenazelere bile akreditasyon uygulandı. 25 olayda 17 medya organı akreditasyon uygulanarak engellendi.
3 – Davalar: 2015 yılında yüzlerce basın emekçisi zamanını adliye koridorlarında geçirdi. Gazetecilere uygulanan zulüm davalarla sınırlı kalmadı. 8’i uluslararası medyadan 100’ün üzerinde medya emekçisi gözaltına alındı. Özellikle Güneydoğu’da görev yapan gazeteciler günlerce süren gözaltılara ve gözaltında şiddete maruz kaldı. Gazetelere ve gazetecilere özellikle “299. madde kapsamında Cumhurbaşkanına hakaret”, “terör propagandası yapmak”, “kin ve düşmanlığa tahrik”ten davalar açıldı. En önemlisi KCK, Balyoz, Ergenekon ve son olarak FETÖ terör örgütü davalarında gazeteciler tutuklu olarak yargılandı ve yargılanmaya devam ediyor. 2010 yılından beri 300’ün üzerinde gazeteci hapishanelere girdi çıktı. Şu anda özgürlüklerinden alı koyulan 29 gazeteci hapisanelerde ve tutuklu olarak yargılanıyorlar.
Son tahlilde Cumhurbaşkanından başlayarak Başbakan ve AKP hükümeti gazetecilere savaş açmış durumda. Bu zulümden kurtulmanın tek yolu dayanışmadan geçiyor. 1990’lardan itibaren gazetelerden dışlanan sendikalara üye olarak, birlikte mücadele mesleğimizin geleceği açısından çok önemli. Tüm medya şirketlerinde çalışan gazeteciler “Toplu Sözleşmeli” olarak çalışmalı ve iktidar, parton baskıları karşısında örgütlü mücadele ederek editöryal bağımsızlığı kazanmalı. Ülkenin, mesleğin geleceği ve demokrasi için örgütlü mücadeleden başka çıkar yol görünmüyor.
GAZETECİLİĞİN ZORLUKLARI
Özgür Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Hakkı BOLTAN: Gazetecilik birçok ağır tehlikeyle karşı karşıyadır. Bu tehlike gazetecilerin bulunduğu yere göre de değişir. Dolayısıyla kendi tespitlerim Türkiye ve Kürdistan için olsa daha isabetli olur.
Kürdistan’da can güvenliği birinci derece tehlike arz eder. Buna gazeteciliğin güvenliği dersek daha kapsayıcı olur. Bunlar gazetecinin haber takibinde hiçbir engelle karşılaşmadan çalışmasını yapabilmesi sorunlarıdır. Baskı, saldırı, tehdit, korkutma, yakalama, gözaltı, işkence ve tutuklama biçimin de cereyan eder ve bizler her an bu tehditler altında haber takibi yapma durumundayız.
Gazeteciliği yaralayan diğer bir konu da sansür konusudur. Sansürün bir boyutu devlet ve hükümet eliyle gerçekleşir. Bu da çok yönlüdür. Site ve sosyal medya erişimini engelleme, gazete, TV’ye kayyum atama ya da el koyma, baskı altına alarak haber kaynağını ters yüz etme, devlet imkanlarını basın yayın kurumlarına peşkeş çektirip devlet yanlısı basını yaratma gibi...
Gazeteci ve kamuoyu hasasiyetinin yetersizliği de önemli bir konudur. Gazeteci dayanışmasının olduğu yerde birçok baskı ve istenmeyen gelişme önlenir. Türkiye de bunu gerçekleştirmek bir hayli zor. Nedeni de aynı şekilde yaralayıcıdır. Burada haberin ticarileştirilmesi öne çıkar. Paraya göre haber siparişi buna en büyük engeldir.
‘GAZETECİ YAŞADIĞI YERE BENZER’
DİSK Basın İş Genel Başkanı Faruk EREN: Gazetecilik, bu topraklarda doğduğundan beri egemenlerle ilişkisi açısından hep sorunlu. Bugün daha sorunlu, çünkü bu topraklar (şimdilik) en sorunlu günlerini yaşıyor.
Gazeteciliğin en önemli dertlerinden biri temel işlevini yerine getirmemesi/getirememesi. Yani ülkede yaşanan bu ağır havayı okuyucularına-izleyicilerine aktaramaması. Ülkede yayın yapan gazete ve televizyonların neredeyse yüzde 90’ından fazlası (tiraj ve izlenme oranlarına göre) ya iktidarın direkt yayın organı, ya da ağır bir sessizlik içinde.
Bu çizginin dışına çıkanlar ise ağır baskılar altında. Gözaltılar, tutuklamalar, silahla tehditler, haber takip ederken -büyük çoğunluğu devletin güvenlik güçlerinden- ağır hakaretler, gazetecinin en temel görevi olan soru sorma hakkının ellerinden alınması, ağır akreditasyon uygulamaları vs... Biz bugün Metin Göktepe’yi anacağız, birkaç gün sonra Hrant Dink’i, birkaç gün sonra Uğur Mumcu’yu!.. Arada bombalanan gazete binaları, onlarca ölü gazeteci var. Bize hep hatırlatılan 1990’lı yıllar var ya... Şimdi gazetecilik ‘imha’ edildi!
Gazeteciliğin binlerce sorunu var ama ... Edip Cansever bir şiirinde ‘insan yaşadığı yere benzer’ diyor ya, gazetecilik de yaşadığı yere benzedi ne yazık ki. Gazetecilerin özlük haklarını konuşamaz hale geldik. Bu ne yazık ki ‘muhalif’ yayın organları için de geçerli. ‘Yaygın medya’ ya da ‘yandaş medya’ diye tanımlanan gazete ve televizyonlarda çalışan basın emekçilerinin büyük bölümünün hem vicdan, hem gelecek kaygılarının olduğunu biliyoruz. Sadece onları değil, bütün basın emekçilerini DİSK Basın-İş’e üye olmaya çağırıyoruz.
Ama buradan nasıl mı kurtulunur? Gazetecilerin de bu sistem içinde işçi olduklarını anladığında ve işçilerin kendisi için sınıf olduğunda...
İLK SIRA BASKICI UYGULAMALARDA
Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Ahmet ABAKAY: Gazetecilerin yaşadığı en büyük üç sorundan ilk sırayı, iktidarın; demokrasi, basın ve ifade özgürlüğü, temel hak ve özgürlükler konusundaki baskıcı uygulamaları alıyor.
Gazeteciler haber yazdığı, yorum yaptığı, iktidarı eleştirdiği için ya öldürülüyorlar (Hrant Dink, Metin Göktepe örnektir) ya haksız, hukuksuz şekilde cezaevlerine dolduruluyorlar ya da iktidar gücü kullanılarak işten atılıyorlar, işsizliğe, mahkum ediliyorlar. Halen 31 gazeteci cezaevlerinde. Tutuklanan arkadaşlarımız Can Dündar ve Erdem Gül’e yöneltilen suç ise ‘DOĞRU’ haber yazmalarıdır. Can ve Erdem hakkında dava açan Cumhurbaşkanı RTE, yazdıkları haberi yalanlamıyor. “Bu haberi nasıl yazarsınız?” diyor. Bu olay, arkadaşlarlarımızla birlikte aynı zamanda gazeteciliğin, halkın haber alma hakkının yargılanması ve cezalandırılmasıdır. Ayrıca gazetecilerin meslekleri nedeniyle yargılanması, cezaevlerine konulması aynı zamanda dışarıdaki gazeteciler için de ağır tehdittir. Baskılar Güneydoğu bölgesindeki gazeteciler için daha zalim şekilde uygulanıyor. Bölgede olayları izleyen gazetecilerin alnına silah dayanıyor, ölümle tehdit ediliyorlar. Çözüm: Bu sorun siyasaldır, iktidarın demokrasi dışı, hukuksuz, faşizan tutumu ile ilgilidir. Dolayısıyla sorun siyasal olunca, çözüm de siyasaldır. Çözüm, demokratik bir yönetimin ülkeyi yönetmesidir.
Gazetecilerin, yaşadığı ikinci önemli sorun gazeteci ve yazarlarla ilgilidir. Bu süreçte çok sayıda gazeteci yazar, mesleğini, gazeteciliği zorda, baskı altında olan meslektaşlarını değil, iktidarı savunma yolunu seçmiştir. Gazeteci değil, iktidarın memuru, tetikçisi olarak görev yapıyorlar. Sırtını iktidara dayayarak, yanaşma gazetecilik yapanlar basın tarihine “yüz karaları” olarak geçtiler. Bunlar çocuklarına çok kötü miras bıraktılar. Çözüm: Bunun çözümü yok. Olay, gazetecinin, insanın kişilik bozulması ile ilgilidir. Gazetecinin mesleğine, kendisine, toplumuna yabancılaşmasıdır.
Üçüncü önemli sorun, medya patronlarının iktidarla olan büyük ekonomik çıkarları nedeniyle gazetecilerin ekonomik, sosyal haklarını, iş güvencelerini yok saymalarıdır. Toplu işten çıkarmalar, gazete, TV bürolarının kapatılması, taşeronluk sisteminin yaygınlaşması nedenleriyle basında işsizlik görülmemiş boyutlara varmıştır. Burada sorun vahşi kapitalizmin kurallarının iktidardan da güç alarak kendi baskıcı kurallarını uygulamasıdır. Çözüm: Burada çözüm, sendikal örgütlenmenin gerekliliği, zorunluluğudur.
Evrensel'i Takip Et