Bayteks işçileri 34 gündür grevde: 'Herkes evine ekmek götürebilsin'
Uğur ZENGİN
İstanbul
Küçükçekmece’ye bağlı Beşyol Mahallesi’nde kurulu Bayteks tekstil atölyesinde çalışan 21 işçinin direnişi sürüyor. Bayteks direnişi kamuoyunda yeteri kadar duyulmamış olsa da tekstil sektöründe çalışan işçiler için oldukça önemli. Sendikasız oldukları halde direniş çadırı kuran 21 makinecinin direnişi 34 günü geride bıraktı.
Tekstil atölyelerinde çok ‘nefes’ tüketen, günde en az 12 saat makine başında üretim yapan makineciler, atölyenin vasıflı işçileri. Atölyenin temel direği olan bu işçiler haftanın 5 günü, günde 12 saat çalışıp ortalama 1500 lira aylık ücret alıyor. 1 Haziran 2013’te binlerce tekstil işçisinin katıldığı iş bırakma eyleminin ardından ortaya çıkan örgütlenme işçilerin üzerinde etkisini göstermiş. Haziran 2013 işçilerin hâlâ dilinde.
REKABET, REKABET, REKABET...
İşçiler, atölyede kurulu olan rekabet düzeninin farkında olsalar da yetmeyen ücret, bitmek bilmeyen borçlar onları sürekli üretmeye zorluyor. Çünkü belli miktarın üzerinde üretim yapılırsa işçilere ek prim veriliyor. Makinecilerin diliyle 185 bin vuruştan sonra yapılan her vuruş onlara ücret olarak yansıyor. 185 bin vuruş ise asgari sınır. 185 bin vuruşun altında çalışan nakışçı en fazla 2 kere uyarılıyor, sonunda kapı dışarı ediliyor. Karşılıklı yerleştirilen makinelerinde çalışan 2 işçi bu nedenle sürekli rekabet ediyor. Patronun kurduğu bu düzen işçilerin yardımlaşmasını bile daha çok üretime bağlamış durumda. Örneğin makineci tek başına ipliği takarsa zaman kaybediyor. Tek başına 10 dakikada takılan iplik, iki kişiyle 3 dakikada takılabiliyor, üretim daha da artıyor. Ancak Bayteks’te bu primler aylardır ödenmemiş. Bu durum işçiler arasındaki rekabete son verirken, Haziran 2013’te ortaya çıkan birlik fikrini daha öne çıkarmış. İşçiler şimdilerde prim sistemini ortadan kaldırmak için çaba gösteriyor. Bunun yolunu üretimi 320 bin vuruşta sınırlamakta bulan işçiler “Herkes, yapabilsin, herkes evine ekmek götürebilsin” diyor, 320 bin vuruşu çıkarmak da kolay değil. Bir işçi atölyeyi savaş alanına benzetiyor: “Fazla iş çıkarmak için koşuşturuyoruz. Elimiz kolumuz makinenin bir tarafına çarpıyor kanıyor. Eller şişiyor. Normal makineler 15-16 kafadır, 1 kişi çalışır. Burada 56 kafadır yine bir kişi çalışır.”
ÜCRET SINIFLANDIRMASI VE SİGORTA PRİMLERİ
Atölyede ücret sınıflandırmasının kendilerini böldüğünü söyleyen işçiler anlatıyor: “1450 lira, 1500 lira, 1600 lira. Eski makineci daha fazla alıyor. Sınıflandırmayı istemedik. Ben 1500 alıyorsam karşımdaki 1600 alıyorsa olmaz. Aynı işi yapıyoruz. Eskiden ‘Eski işçi tabii daha fazla maaş alacak’ derdik. Ben burada 10 sene çalıştıysam diğer adam da başka atölyede 10 sene çalışmış. Aynı işi yapıyoruz sonuçta. Taleplerimizden biri de bu sınıflandırmanın kaldırılması.”
Bayteks’te işçilerin tersine çevirmeye çalıştığı başka bir patron kuralı ise: “Sigorta primleri asgari ücret üzerinden yatırılır.” İşçiler sigorta primlerinin aldıkları ücret üzerinden yatırılmasını istiyor.
MAKAS YOK DİŞ VAR!
Tekstil atölyesinde işçi güvenliğini sağlayacak iki temel araç olan kulaklık ve maskenin ikisi de kullanılmıyor. İş sağlığı güvenliği uzmanlarının yaptığı teftişler hariç atölyede görülmeyen bu araçların kullanılmama sebebi işçilerin dişlerini de araç olarak kullanmak zorunda olmalarından başka birşey değil. Hızlı üretmek zorunda olan işçiler ipi makasla kesmek yerine dişleriyle keserek zaman kazanıyorlar.
SABAH ÖĞRENCİ GECE ORTACI
Çalışma ve yaşam koşullarının ağırlığına dayanamayıp iş bırakan Türkiyeli işçilerin yanında bir de, aynı atölyede daha kötü koşullarda çalışan ancak sesini dahi çıkaramayan işçiler var: Suriyeli, Nijeryalı, Iraklı işçiler... Ortalama 700-900 lira ücret alıyor. Çoğu Avrupa’ya, Amerika’ya gitmek istiyor. İşçilerin “Barış” adını taktıkları Nijeryalı genç, sabahları hemen atölyenin yanında bulunan özel üniversitede eğitim görüyormuş. Akşamları ise atölyede ortacılık yapıyormuş. Sınır dışı edilme korkusu nedeniyle, işçilerin verdiği mücadeleye girmekten çekindiğini anlatıyor.
GECE VARDİYASI DERTLEŞME VARDİYASI
Bir işçi grevin nasıl başladığını şöyle anlatıyor: “Kurban Bayramı’nın hemen ertesiydi. Borçla kurban kestik. Borçlar vardı. Kendi aramızda konuşmaya başladık. Aile sıkıntılarımızı, borçlarımızı. Ben kredi ile geçimimi sağlayamadım gittim başka bir bankadan kredi çektim. Hepimiz benzer durumdaydık. Baktık hiçbirimiz geçinemiyoruz, iş dışında da toplantılar yaptık. Bu birliği sağladık.” Özellikle ustabaşıların bulunmadığı gece vardiyaları, dertleşme vardiyalarına dönmüş. Sonunda taleplerini belirleyerek patronun karşısına çıktıklarını anlatan işçi şöyle devam etti: “Bunları oturduk konuştuk. Sigorta priminde 1500’den anlaştık. Şart koşmuştuk 10 madde olsun demiştik. Olmayınca iş bıraktık. En hassas noktamız 21 kişiden 1’i bile çıkarılamayacaktı. Üzerinden 1 ay geçti geçmedi arkadaşlarımızı önce 4 sonra 7 kişi işten atıldılar. İşe geri alınmasını talep ettik. Bazı arkadaşlar yıllık izne, hatta ücretsiz izne gidelim dedik. Biz çalışmaya başlayacaktık. Onların dediklerini de kabul etmiştik. Çalışmaya başlayacaktık, Patronun annesi bağırmaya başladı. ‘Neden çalışmıyorsunuz, defolun gidin’ diyerek. Fiili müdahale olmasın diye dışarı çıktık. O gün bugündür buradayız.”
Evrensel'i Takip Et