29 Kasım 2015 04:10

Stendal üzerinden aşka bakmak -2

Paylaş

Mustafa İŞİTMEZ

Aşkla ilgili işler, özünde düş gücüne bağlı olduğundan, aşkta gelişmek ve büyüme için zamana gereksinim vardır. Dolayısıyla, Stendhal’e göre en iyi aşk, çok yavaş ilerleyen aşktır, çünkü sevenin sevdiğine yaptığı yatırımın kök salıp yerleşmesi ve güvenilir hale gelmesi için uzun bir kristalleşme sürecinden geçmekten başka çaresi yoktur. Stendhal, kadınlardaki iffetin sadık bir hayranı olduğunu itiraf etmiştir çünkü her zaman dediği gibi arada iffet kavramı olmadan romantik aşkın mümkün olamayacağını düşünüyordu.
Kadınların gururu, her iki cinsin aşk arzularının yoluna engeller çıkarır, böylece erotik kovalamaca bir tür maceraya dönüşür:, “Aşk medeniyetin bir mucizesidir,” der yazar, “barbar ve vahşi insanlar arasında sadece en kaba şekliyle bedensel aşk vardır. Ve iffet, aşkı hayal gücü ile korur, böylece de aşka yaşama şansı tanır.” Bu düşünce tarzında potansiyel bir çelişki vardır.
Stendhal kitabının birçok bölümünde, kadınlar için daha iyi eğitim olanakları ve daha çok özgürlük gibi fikirleri savunur, bunun sonucu olarak cinsel ilişkilerin büyük ölçüde düzeleceğini öngörür. Ancak Stendhal aynı zamanda, kadın iffet ve gururunun romantik aşkın devamı için mutlaka gerekli olduğu konusunda ısrar eder, bu özelliklerin cinsler arası sosyal eşitsizliğin süregelmesiyle yakından ilintili olduğunu açıkça kabul etmesine rağmen.
Stendhal liberal görüşlü bir insandı, kadınlara daha çok özgürlük ve eşitlik verilmesini destekliyordu; ama bir yandan da, 17. yüzyılda demokrasinin gelişmesinin aşk sanatını mahvedeceğine inanıyordu. Politik açıdan kurumların daha özgür olmasını tercih etse de, kültürel açıdan bu tür özgürlüklerin, aşkın yeşerip büyüdüğü tezatlarla dolu koşullarını yok ederek insanların mutluluğunu engelleyeceğinden korkuyordu. Tersine, yaşadığı çağın Avrupa’sına bir göz attığı zaman, aslında engeller ve eşitsizliklerin çok olduğu, Burbonların hâkimiyetindeki İspanya, birleşmeden önceki Almanya veya Avusturyalıların yönetimindeki İtalya gibi toplumların, daha özgür olan İngiltere ve Fransa gibi toplumlara kıyasla mutluluğa erişme şansının çok daha fazla olduğunu düşünüyordu. Çünkü sosyal engellerin arzuların hem tahrik hem de sürdürme işlevi olduğu kanısındaydı.
“Özgürlük yanlısı bir yönetim vatandaşlarına zarar vermeyen, onlara güvenlik ve sükûnet sağlayan bir yönetimdir,” der yazar.
Bunu söylerken, kesinlikle Amerika Birleşik Devletleri vardı kafasında.
“Fakat buna mutluluk denmez, mutluluk insanın kendisinin yaratması gereken bir şeydir,” diye devam eder sözlerine.

MİLLETLERE GÖRE ÂŞIKLAR

Stendhal bütün milletler içinde İtalyanların en iyi âşıklar olduğu kanısındaydı. Her şey onların lehine çalışıyordu: Güzeldiler, tutkuluydular ve 1821’de ülkeleri politik anlamda pek durgundu, bunun anlamı, romantik aşka yönelmelerini engelleyecek herhangi bir şey kalmamış olmasıydı. Ayrıca pek az kitap okuyorlardı, dolayısıyla duyguları hâlâ doğaldı, spontandı; gereğinden çok roman hatmedip kendini fazla önemseyen ve yapmacıklı davranışlara başvuran kişilere dönüşmemişlerdi. Daha da önemlisi, İtalya’da alay konusu olmak gibi bir kavram da yoktu; aşk budalası olduğunuz zaman utanç duymanız, ille de özsaygınızı yitirmeniz gerekmiyordu.
Sıralamada, İtalyanlardan sonra Almanlar geliyordu; komşularına göre ikinci derecede olmalarının nedeni, ateşli arzuların deşildiği değil, bilakis aşkın dolaylı düzeyde fazla olmasıydı. Stendhal’e göre genç Almanlar, sevgililerine kur yaparken gereğinden fazla hevesliydiler, aşkları çıkmaza girdiğinde kendilerini yerden yere atmaya pek meraklıydılar.
Öte yandan Fransızlar, her şeyi fazlasıyla görüp bildikleri için iyi âşık olamazlardı. Çok sayıda kitap okurlar, alaya alınmaktan pek korkarlardı. Stendhal, büyük bir tutkunun pençelerinde kıvranan bir Fransız erkeğini anlatırken şöyle der;
“Kendisini pencereden atan bu âşığın, bu arada aşağıdaki kaldırıma zarif bir şekilde düşmeye de çalıştığını görüyorum sanki.”
Ayrıca Fransızların yalnız başına kalıp, kendileriyle yeterince vakit geçirmediklerini de söyler. Stendhal’in akıl yürütmesine göre uzun yalnızlık dönemleri aşkın gelişmesi için çok önemliydi, çünkü aşk tohumlarının ekileceği tarihler, sadece can sıkıntısı ve karamsar düşüncelerle hazırlanabilirdi. Fransızlar fazla sosyal olmaktan başka, bir de sofistike olmakla çok övünürlerdi. Dolayısıyla Fransa’da aşk, çoğunlukla her zaman ya yapmacık ya da havai bir aşktır. Bunu Laclos’un Dangerous Liaisons [Tehlikeli İlişkiler] adlı kitabında görebiliriz; romandaki erkek ve kadın karakterler, daima rol yaptıklarının bilinciyle hareket ederler.
Her şeye rağmen, Fransızlar yine de İngilizlere kıyasla oldukça iyi âşık sayılırlar; Stendhal İngilizlerin yaşayan en zavallı millet olduğu kanısındadır. İngiliz kadınlarının iyi sevgili olamayacak kadar erdemli, erkeklerini ise fazla gururlu bulur yazar:“Burada hiçbir erkek ileri doğru kararlı bir adım atmak istemez,” der. “Bu girişimden dolayı düş kırıklığına uğrarım diye çekinir.” İngiltere’de erkeklerin kendi başlarına dışarı çıkıp hüzünlü bir şekilde sarhoş oldukları sırada, kadınların bir araya toplanıp bütün gecelerini dikiş ve örgü işleriyle geçirmelerinin sebebi budur. Listenin en sonunda Amerikalılar vardı; onlar, pratik ve ticarete yatkın kişilikleri nedeniyle romantik aşka karşı tamamen bağışıklık kazanmışlardır:
 “Amerika Birleşik Devletleri’nde öylesine güçlü bir mantıklı olma alışkanlığı var ki,” der Stendhal, “orada aşkın kristalleşmesine hiç imkan yoktur.”
Stendhal’e göre romantik aşkın tarihinde en parlak dönem XII. ve XIII. yüzyıllardı; bu dönemlerde Provence’daki aristokrat saraylarında, aşkın özenle hazırlanmış ayrıntılı kuralları hüküm sürüyordu.
Bu kuralların, âşığın sevgilisi olan leydiye bağlılığını nasıl bir tarzda açıklayabileceği ve aşkı kabul gördüğü zaman ne şekilde bir prosedür izleneceğini katı bir biçimde düzenlediğini anlatır Stendhal. Bu aşk sahnesinde hiç rolü olmayan kocalar tamamen dışlanmıştı; bunun en önemli nedenlerinden birisi de çoğu evliliğin zaten planlanmış evlilikler olmasıydı.
Stendhal, görünüşe göre bu kadar fazla aleniyet ve formalite bolluğunun var olmasının gerçek tutku ve arzuya ters düştüğünü kabul ediyor. Aslında saray aşkı kültürü olağanüstü bir zarafet ve derin duygularla doluydu.

Kaynak:
* Henri Brulard’ın Hayatı (Otobiyografi 1890)
* Aşk Üzerine (1822) Stendhal
* Kırmızı ve Siyah (1830)Stendhal
* Parma Manastırı (1839)Stendhal
* Stendhal’in Acıları (Britanya Kütüphanesi 1894)

ÖNCEKİ HABER

Sennur Sezer anısına

SONRAKİ HABER

Elbette gazetecilikten yargılanıyorlar, hem de tutuklu olarak

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...