01 Kasım 2015 04:55

Kobanê nere Diyarbekir ora

Paylaş

Faruk AYYILDIZ

“Kobani diyerek Türkiye’deki huzura, istikrara, güven ortamına ve kardeşliğe saldırıyorlar. Kobani ile Türkiye’nin ne alakası var? İstanbul’un Ankara’nın ne alakası var? Siirt’in Diyarbakır’ın ne alakası var?”(1)

Tayyip Erdoğan’ın, “6-8 Ekim serhildanı” sonrasında Rize’de İmam Hatip Lisesi açılışında okuduğu bu tirat, Kobanê sonrası Kürtler ile AKP arasındaki ilişkinin çerçevesini çizecekti. IŞİD’in 2014 Temmuz ayında Kobanê’ye karşı başlattığı ağır saldırılar Ekim ayının ilk haftası “Kobanê düşüyor” noktasına kadar ilerlemiş, kentin büyük bir kısmı da IŞİD’in eline geçmişti. Kobanê’ye sınırı olan bölgelerde nöbet tutan Kuzey Kürtleri, IŞİD’in Kobanê’ye yönelik ağır saldırıları ve devletin bu saldırıların sorumlusu olduğu düşüncesi(2) üzerine sokaklara inmişti. Üç gün (6 – 8 Ekim) boyunca Kürdistan’ın neredeyse tamamı ve Kürt nüfusunun olduğu birçok Batı kentinde devam eden olaylar sırasında polis, asker kurşunuyla çok sayıda Kürt yaşamını yitirmişti. Tüm koşullar aleyhine olmasına rağmen şehri savunan Kürt güçlerinin(YPG/YPJ) kararlılığı ve Türkiye’deki Kürtlerin ayaklanması uluslararası kamuoyunun da dikkatini çekmiş, ABD öncülüğündeki koalisyon güçleri Kobanê civarında IŞİD mevzilerini vurmaya başlamıştı.(3) Hava desteğinin ardından çatışmalar uzunca sürmüş ve aylar sonra IŞİD, Kobanê’de yenilgiye uğratılmıştı.

ROBOSKÎ İLE BAŞLADI KOBANÊ İLE SONLANDI

Kısa bir Kobanê anlatısının ardından Roboskî katliamını hatırlatarak yazıya devam edebiliriz. Roboskî’nin ardından politik çevrelerce kopacağı düşünülen devlet ve Kürtler arasındaki ilişki devam etmiş, iktidar, Kürdistan’da “meşru” ve “açıktan desteklenebilir” güç olmayı sürdürmüştü. Tartışmalar Roboskî katliamının ardından yoğunlaşmış ve sertleşmiş olsa da beklenen “büyük kopuş” yaşanmamıştı. Ancak Roboskî, genel çerçeve içerisindeki etkileşimlerin büyük parçalarından birisi olmuş, zamanın akışını ve politik dengesini büyük ölçüde değiştirmiş, devletin başına “bela” olmuştu.(4) Roboskî, Kürtler ile devlet arasındaki ilişkiyi sarsmış olsa da esas sarsıntı Kobanê ile birlikte yaşandı. Uzun yıllardır “statü” mücadelesi ve özlemi içerisindeki Kürtler, IŞİD’in Kürtlerin yönetimini ele aldığı Kobanê’ye saldırmasını kabul etmemişti. Kuruluşundan bu yana PKK saflarında savaşan Rojavalılar ile akrabalık bağının yanında oluşan “yoldaşlık” ilişkisi,  Türkiye’den Kobanê savunmasına katılan binlerce Kürt’ün varlığı, IŞİD vahşetinin ulaştığı korkunç nokta, Kürtler adına Türkiye’de de büyük bir kırılma yarattı. Suriye’deki savaşın başlangıcından bu yana cihatçı örgütlerle iş tuttuğu açıkça ortada olan, politik çıkarlar adına El Kaide’den IŞİD’e kadar cihatçı örgütlerle aynı fotoğraf içerisinde görünen iktidar, Kürdistan’da meşruiyetini ve kitlesini giderek kaybetti. “Tüm eksikliğine rağmen Kürt’ü inkar etmiyorlar” propagandası ile geniş bir taban bulan iktidar artık Kürtleri katletmeyi hedefleyen IŞİD’in “azmettiricisi” olarak anılmaya başlandı. Bu bağlamda Henri J. Barkey’in 18 Ekim 2014 tarihinde The American Interest’te “Kobanê’nin anlamı” başlığıyla yayımlanan yazısında yaptığı tespit Kürtlerin konumlanması noktasında açıklayıcıdır: “Kobanê, Suriye ve Türkiye Kürtleri için, Halepçe 1988’de Irak Kürtleri için neye dönüştüyse ona dönüşmesi muhtemel: milliyet ve kimlik açısından bir dönüm noktası.”(5) 

Barkey’in bu tespitiyle beraber dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da IŞİD’e karşı Kobanê cephesine katılımın Kürt Özgürlük Hareketi’nin tabanını oluşturan politik kitleyle sınırlı kalmayışıdır. Devlet partilerine oy veren ya da gönül bağı kuran birçok Kürt’ün evinden Kobanê savunmasına katılanlar oldu ve bu sayı azımsanmayacak kadar çoktu. Diğer yandan ulusal kaygılardan öte İslami kimliğiyle kendisini tanımlayan Kürtler, IŞİD’in hem Rojava/Kobanê’de hem de Türkiye/Kuzey Kürdistan’da Kürtlere yönelik saldırılarıyla beraber kendilerini bir boşlukta buldular. Devlet ile olan ilişkilerini tartışmaya başlayan bu kitle, tamamen Kürt hareketinin yörüngesine girmese de devlete ve onu yönetenlere duydukları öfkeyle beraber oylarını Kürt cephesine taşıdılar. Kürt Özgürlük Hareketi’nin temel kesimi denilebilecek yoksul Kürtler cephesinde ise Kobanê, Rojava devriminin başlangıcıyla beraber hafızalarda iyice anlamsızlaşan sınırın pratik anlamda da ortadan kalkması anlamını taşıyor. Sınırın ortadan kalktığına inanan ve Rojava Kürtleri ile varlıklarını özdeşleştiren Kuzey Kürtleri için devlet, sınırın bu tarafında mücadele edilmesi gereken IŞİD olarak algılanıyor. Bu motivasyon, 90’lı yıllardan büyük farklılıklar gösteren(6) Kürtleri “Beyaz toros” ve “JİTEM” gibi tehditlere karşı daha da cesaretlendiriyor ve öfkelendiriyor. 

Bugüne gelecek olursak; 1 Kasım bilindiği üzere Dünya Kobanê Günü ilan edilmişti. Ortadoğu’da uzun yıllar sonra bile hatırlanacak, anlatılacak, siyasal etkileri hissedilecek olan Kobanê direnişinin günü. Kürt halkı açısından ulusal birliğin sağlanması ve özgüvenin perçinlenmesi adına dönüm noktası olan Kobanê özelinde Rojava, Kürdistan siyasetine yön vermeye devam edecek. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yazının girişinde paylaşılan tiradındaki sorusuna gelecek olursak; Kobanê, bombanın patlatıldığı Diyarbakır İstasyon Meydanı, Ankara Tren Garı, IŞİD’i aratmayan özel harekatçıların saldırdığı Cizre sokaklarıdır. Bu tarihsel gerçeklik ve inkârı artık mümkün olmayan bir halk olarak Kürtler; Kürdistan’da on binleri, yüz binleri toplayabilen devlet partilerini/iktidarları birkaç bin kişilik mitinglere razı edecek noktaya düşürmüştür.(7)

(1) “Cumhurbaşkanı Erdoğan: Kobani’yle Türkiye’nin ne ilgisi var”, 

(2) Devletin IŞİD’e silah yolladığı tartışmalarının yanında IŞİD’in Kobanê’ye yönelik saldırılarını sınırda izlemiş ve sınırda IŞİD’e manevra alanı açıldığını, herhangi bir önlem alınmadığını kendim yerinde görmüştüm. Sınırdan yaptığım haberlerde de alandaki ve çevre köylerdeki Kürtler, devletin IŞİD’e yardım ettiğini iddia etmiş, aktarmıştı: “Sınır IŞİD’e emanet”, 

(3) “Uçaklar IŞİD’i vurmaya başladı”, 

(4) Roboskî katliamının ardından iktidar kadroları özellikle Kürdistan coğrafyasında katliamdan kendilerinin değil ordunun suçu olduğu propagandasına yoğunlaşsa da Roboskî aileleri, teklif edilen paraları da reddetmiş ve sorumlunun Tayyip Erdoğan olduğu fikrinin peşinden gitmekten asla vazgeçmemişti.

(5) Henri J. Barkey, “Kobanê’nin Anlamı”, çev. Zeynep Uğur, 

(6) 90’lı yıllarda devlet, köy boşaltma/yakma pratiğiyle PKK’nin lojistik desteğini büyük oranda kesmeyi başarmış, JİTEM varlığıyla da kentlerde estirilen “terör”, direnişe rağmen kentlerde bir panik ve korkuya da yol açmıştır. Günümüzde ise bu tehditlerle sindirilemeyecek kadar kitleselleşen bir halk hareketi gerçeği vardır. 

(7) Alaattin Parlak, “An itibari ile Diyarbakır mitingi..”, 

ÖNCEKİ HABER

Deliliktir

SONRAKİ HABER

Hüsnü Arkan: Aşk özgürlükle de yakın akrabadır

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...