8 Mart 2007 00:00
Irakta kadının adı kalmadı
GÜNÜN YAZILARI
Neredeyse 50 yıldır Ortadoğunun kadın hakları konusunda imrenilen ülkelerinden birinde, onları din temelli ayrımcılık ve şiddetten koruyan yasal hakların güvencesinde yaşayan Iraklı kadınlar, ABDnin işgaliyle başlayan kabusta sadece çocuklarını, bedenlerini ve yaşam haklarını değil, eşitlik ve özgürlük umutlarını da kaybettiler.
ABDnin daha çok özgürlük vaadiyle başlattığı işgalden önce Iraklı kadınlar, güçlü ve bağımsız kadın hareketinin çabalarıyla 1958de krallığı deviren General Kasım yönetiminde kabul edilen Medeni Kanunla güvence altına alınan eşit haklara sahiplerdi.
1968de iktidara gelen laik Baas Partisi, bu hakları daha da sağlamlaştırmıştı. Toprak ve mülk sahibi olabilen, boşanma ve çocukların velayeti konusunda erkeklerle eşit haklara sahip olan Iraklı kadınlar, evlilik içi şiddete karşı da yasal olarak korunuyorlardı.
Kadın-erkek eşitliği konusunda somut kazanımlara ulaşan kadınlar, din etkisinden uzak sivil yargıyla muhatap oluyor, eğitim alabiliyor ve toplumun her kesiminde aktif olarak yer alıyorlardı.
Bütün Iraklılar gibi devrik rejimin baskı ve kısıtlamalarından mustarip olsalar da gaddar, ama laik yönetim, onları radikal dinci şiddetten ya da gelenekçi toplumun baskılarından koruyordu.
Amerikan işgali hakları geri aldı
Afganistan ve Iraka müdahalenin, uzun vadede kadınlara daha fazla özgürlük getireceğine inananların yanıldığını vurgulayan bağımsız örgütler, daha başlangıçta ABD yönetiminin bunun aksini ispatladığını belirtiyor.
İşgalden sonra, 29 Aralık 2003te mevcut yasanın neredeyse tamamını iptal eden ABD uzantısı Irak Hükümet Konseyi, 137 sayılı kararla birlikte, Iraklı kadınların, evlilik ve boşanma gibi durumlarda, dini kurumlara başvurmalarını öngören bir yasa tasarısı hazırladı. Yasa tasarısı kabul edilmese de bu yöndeki çabalar çoktan kabul görmüş ve özellikle radikal dincilerin kadınlar üzerindeki baskıları artmıştı.
Yeni Anayasanın hazırlanması ve kabul edilmesi sürecinde de Iraktaki Amerikan temsilcilerinin, bağımsız ve laik kadın liderlere yeterince kulak vermediği, sonuç olarak yeni anayasanın, kişisel ve ailevi hayatı düzenleyen İslami kuralları, anayasal hakların üzerine çıkardığı belirtiliyor.
Anayasanın ikinci maddesinde yer alan İslam, ülkenin resmi dinidir ve yasaların temel kaynağıdır ifadesi ve kadın erkek eşitliğinin, şeriat hükümlerine aykırı olmadığı sürece kabul edilmesiyle de somutlaşan yeni dönemde, artık Iraklı kadın hakimler çalışamıyor, kadınlar tamamen örtünmeden sokağa çıkamıyor, evlerinde oturmaları için baskı görüyor ya da tehdit edildikleri için üniversiteyi bırakıyorlar.
Tecavüze uğradı, yalancı dediler!
İşgal ve bitmeyen çatışmalar, Iraklı kadınların kaderini kökten değiştirdi. Mezhep çatışmaları, kadınları hedef alan şiddeti en uç noktalara taşıdı ve onların bedenlerini, tehdit, gözdağı ve intikam için kullanılan birer cepheye dönüştürdü.
Irakta doğrudan kadınları hedef alan şiddet, 20 yaşındaki Sünni bir kadının, 3 polis tarafından kaçırılarak tecavüze uğradığını açıklamasıyla iyice görünür oldu.
Bağdatın güneyinde, kocasıyla birlikte yaşayan bu kadın, 18 Şubatta evinden alınarak karakola götürüldü ve bir gün sonra televizyondan bütün dünyaya başına gelenleri anlattı.
Polislerin kendisine direnişçiler için yemek pişirdiği suçlamasıyla tecavüz ettiğini açıklayan kadın, onlara tecavüz etmemeleri için yalvardığını, iyi bir kadın olduğu üzerine yeminler ettiğini söyledi.
Nuri El Maliki liderliğindeki Şii ağırlıklı hükümet, bir günden kısa süren soruşturma sonrası genç kadını yalancılıkla suçladı. Polislerin hızla aklanması siyasi krize yol açtı, Sünni kadının, Şii polisleri suçlaması iki taraf arasında intikam eylemlerini tetikledi.
22 Şubatta ise 50 yaşındaki başka bir Sünni kadın, 4 Iraklı askerin kendisine tecavüz ettiğini belirterek, Iraklı bir yetkiliye başvurdu. Bakan İzzeddin Dola, olaya karışan 4 askerin tespit edildiğini ve cezalandırılacağını kaydetti.
Bu hikayelerle somutlaşan şiddet, aslında kadınları işgalin ilk günlerinden beri hedef alıyor. Irakta tecavüz kurbanı kadınlar, dışlanma, aşağılanma ya da namus cinayetleri nedeniyle, başlarına gelenleri nadiren yüksek sesle dile getiriyorlar.
Kaçırılan kadınların ve kız çocuklarının tam olarak kaçının geri döndüğü bile bilinmiyor. Iraklı polis yetkilileri, bazı çetelerin kız çocuklarını kaçırarak Körfez ülkelerinde sattıklarını belirterek, sınırlardaki kontrolsüzlük nedeniyle insan kaçakçılığının arttığına dikkat çekiyor.
Dini baskılar giderek artıyor
Musulda bir okulun müdürü olan Ahmed Muhtar, Iraklı güvenlik güçlerinin, kendilerini eğitenlerin izinden gittiklerini söylüyor.
Muhtar, Amerikalı askerler, bunu binlerce kez yaptılar ve çekip gittiler. Abiri tecavüz ettikten sonra öldüren askere, yüz yıllık hapis cezası verdiler, ama biz Iraklılar aptal değiliz. Suçluların, kısa süre sonra şartlı tahliyeyle serbest kalacaklarını biliyoruz diye konuşuyor.
Mahmudiyede geçen yıl, Amerikan askerlerinin tecavüzüne uğrayan 14 yaşındaki Abir El Cenebi, ailesi ve kardeşiyle birlikte öldürülmüştü. Askerler, olayı gizleyebilmek için cesetleri yakmıştı. Suçlu bulunan askerlerden 24 yaşındaki Çavuş Paul E. Cortez, 23 Şubatta, 100 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ancak 10 yıl sonra şartlı tahliye hakkı bulunuyor.
İşgalin başından beri Iraklı kadınlar, şiddetin her türlüsüne maruz kalıyorlar. Tecavüzlerin yanı sıra kaçırılma, intikam ve namus cinayetleri ülkede her geçen gün artıyor.
Merkezi Bağdatta bulunan, Irakta Kadınların Özgürlüğü Örgütünün (OWFI) geçen yılın sonunda yayımladığı bir rapora göre, Şii milislerin öldürdükleri kadınların sayısı giderek artıyor. Raporda yer alan olaylardan birinde, boynunda derin bir tel iziyle bir futbol sahasına sürüklenen genç bir kadının, burada kale direğine asıldığı ve bedeninin kurşunlarla delik deşik edildiği belirtiliyor.
Kadının, kendisini kurtarmaya çalışan erkek kardeşinin de öldürüldüğü kaydediliyor.
Radikal dinci Sünni militanların da en az diğerleri kadar gaddar olduğu, her ay en az 30 kadının, namus davaları nedeniyle öldürüldüğü belirtiliyor.
Ebu Garib Cezaevinde, erkek ve kadın tutukluları hedef alan işkence fotoğraflarının ortaya çıkması, tüm dünyada sanki hiç ihtimal verilmeyen bir gerçekle yüzleşilmiş gibi tepki toplamıştı. Bugün uluslararası örgütler ve insan hakları savunucuları, Iraklı kadınların koşullarındaki geriye gidişin ve maruz kaldıkları eziyetlerin önlenmesi için de bir an önce harekete geçilmesi gerektiğini vurguluyorlar. (Ankara/AA)
Milyonlarcası dul kaldı
Irakta sayıları her geçen gün artan yüzbinlerce dul kadın, sessiz bir trajedinin kurbanları olarak çocukları ve aileleri için yaşama savaşı veriyor.
İşgal başladığından beri ölen erkeklerin sayısının bir milyonu aştığı belirtilirken, bu ölüler arkalarında, çaresiz, umutsuz ve sessiz eşler ya da anneler bıraktı. Sayıları 10 milyonlarla ifade edilen bu kadınlar, hayatta kalmak ve ailelerini beslemek için amansız bir mücadele veriyor.
1980-1988 yılları arasındaki İran-Irak savaşında da yüzbinlerce erkeği savaşa kurban veren ülkede kadınlar, Önce babalarını, şimdi de kocalarını ve oğullarını kaybettiklerini, hiçbir zaman insanca yaşayamadıklarını söyleyerek isyan ediyor.
Bir işleri olan şanslı kadınlar, eşlerinin ölümünden sonra sadece kendi ailelerinin değil, eşlerinin ailesinin de geçimini üstlenmek zorunda kaldı. Uluslararası ve yerel örgütler, yalnız kadınlara yardım etmek için çeşitli çalışmalar yürütse de yeterince iyi organize olamadıkları için sayıları her gün artan bu kadınlara ulaşamadıkları belirtiliyor.
Hükümetin, dul kadınlara verdiği yaklaşık 100 dolar değerindeki maaş, henüz az sayıda aileye ulaşıyor...
Gamze Rastgeldi
Evrensel'i Takip Et