15 Nisan 2007 00:00

politik olarak aktif bir aydın: sartre

Çok konuşulmuş, çok okunmuş, çok tartışılmış bir yazar, filozof ve politik olarak aktif aydın kimliğiyle Jean Paul Sartre, hiç kuşkusuz 20. yüzyılda önemli yer tutmuş bir isim.

Paylaş

Çok konuşulmuş, çok okunmuş, çok tartışılmış bir yazar, filozof ve politik olarak aktif aydın kimliğiyle Jean Paul Sartre, hiç kuşkusuz 20. yüzyılda önemli yer tutmuş bir isim.
Göklere çıkarılmış, kıyasıya eleştirilmiş, lanetler okunmuş...
Sartre, Türkiye’de aydınlar arasında daha çok “Marksist” bir filozof olarak görülmüş, özellikle cesur olarak nitelenen politik angajmanıyla tanınmıştır. Büyük toplumsal politik sorunlara sırtını dönmeyen, kendini toplumdan ve tarihten yalıtmayan, dıştalamayan aydının bir prototipini oluşturabildi zamanında.
Fransız ateist varoluşçuluğunun kurucusu Sartre, İkinci Dünya Savaşı’nda Fransız direniş hareketine katılmak, faşizme karşı çıkmak, Dünya Barış Konseyi’nin üyesi olmak, nedenlerini sergileyerek kendisine verilen Nobel Ödülü’nü geri çevirmek gibi çağına yakışan başarılarıyla dünya çapında pek çok aydının haklı olarak ilgisini çekmişti.
Kapitalist üretim düzeninin dünya çapındaki büyük bunalım yıllarında (1930), birinci ve ikinci dünya savaşlarının ertesinde iyice serpilen varoluşçu düşünceler, kapitalist toplumun bazı görüngü biçimlerine eleştirel yaklaşan belli bir burjuva çevrenin ideolojisi olarak görülebilir.
Sartre’ın kitapları da bu sıralarda çıkar. İmgelem (1936), Coşkular Üstüne Bir Kuram Taslağı (1939), Düşsel (1940), Duvar (1939).
Psikolojik konulardaki ilk eserlerinin ardından politika ve felsefeye eğilen eserler yazar, 1943’te basılan Varlık ve Hiçlik’in ardından birçok oyun (Sinekler, Gizli Oturum, Saygılı Yosma, Kirli Eller, Mezarsız Ölüler), denemeler (Descartes, Baudelaire, Durumlar), romanlar (Özgürlük Yolları, Us Çağı, Geciktirme, Ruhtaki Ölüm), senaryolar (Çark, İş İşten Geçti) yayımlar. Öğretisini yaymak ve savunmak için Les Temps Modernes (Yeni Zamanlar) dergisini çıkarır.
İnsanın istediği gibi davranması...
Sartre, ölümsel hiçliğin karşısına bensel varoluşu koyar. Ona göre “insan ne yaparsa odur”, insan özünü kendi yaratır, insandan başka evrendeki tüm varlıklarda yapış varoluştan önce gelir, bir salatalık bir salatalık olarak ve bir kedi bir kedi olarak varolur, yalnız insandır ki kendisini var eder ve nasıl varlaştırırsa öyle olur. Eşek eşekliğini kendi yapmaz ama, insan insanlığını kendi yapar. Demek ki insan özgürdür. Bu özgürlük, zorunlu olarak onun sorumluluğunu gerektirir. Kendini bizzat kendi var ettiğine göre, ne olduğundan sorumludur. İşte Sartre’nın deyimiyle bunaltı (Fr. La Nausee), bu sorumluluğu duymaktadır. Sorumluluk da, bunaltı da insanın insanlığından gelmektedir, kendisi tarafından var edilmiştir. İnsan, ancak elinden geleni yapabilir, ama yapmayı dilediği her şey de elinden gelir.
Sartre, “Varoluşçuluk Bir Hümanizmadır” yazısında, bizlerin her zaman, insana dair tasavvurumuz doğrultusunda, insanın olmasını istediğimiz gibi davrandığımızı söyler. O halde Sartre’ın kendine çizdiği insan tasavvuru kuşkusuz faşist değil, tersine kaynağını tüm o büyük Fransız aydınlanmacı geleneğinden alan hümanist bir tasavvurdu. Bu bakımdan Sartre, politik bir filozof haline geldi. Çünkü davranışlarımız bizi, kendimizin oluşturduğu bir insan tasavvuruyla yükümlü kılıyorsa, o zaman, bu tasavvurun politik olarak gerçekleştirilmesiyle de yükümlüyüzdür. Bu, Kıta Avrupa’sında savaşın hemen akabindeki dönem üzerinde büyük bir etki yarattı. Çünkü özellikle Almanya’da, ama faşizmin üstün geldiği diğer ülkelerde de aydınların yaygın olarak politikadan uzaklaştıkları bir gerçektir. Bu koşullarda, faşizmden kurtuluşun ardından, sıra, bu faşist sistemi destekleyerek ya da en azından sineye çekerek aydınların altına girdikleri ahlaki sorumluluk ile yüzleşmeye geldiğinde, Sartre’ın politik tutumu, felsefenin politik olabileceğine dair sinyale benzer bir işlev taşıdı. Ve işte bu, savaştan hemen sonra Almanya ve onun durumundaki, yani İtalya vb. ülkelerde Sartre’ın ilerici etkisine neden oldu. Fransa’da durum farklıydı, çünkü Fransız aydınlarının çoğunluğu faşizme karşı direnişte yer alıyordu ve bu bakımdan Sartre’ın politikleştiren etkisine ihtiyaç yoktu.
Bireysel eylem
Sartre’ın politik tutarlılık açısından sağlam bir felsefesi yoktur. Çünkü öznel idealist tarzı sonucu sürekli öznel nedenlere dayanarak kararlara varıyor. Bunun mantıklı bir bağıntıya sahip olması gerekmiyor; çünkü bunlar, anlık kararlardır ve herhangi bir olay karşısında alacağı her bir tutum gelişigüzelliğe mahkumdur.
Sartre, felsefi olarak bunu istemiyordu. Aslına bakılırsa sistematik bir felsefe teorisi amaçlıyordu. “Diyalektik Usun Eleştirisi”nin merkezine bütünsellik kategorisini, dünyanın bütünlüğünü, yani genel bağıntısını kurmaya çalışan bir kategoriyi koymakla, amacı nesnel olarak verili olana ulaşmaktı. Fakat bunu yapamaz. Çünkü bu bütünsellik, yine hep yeniden özne tarafından gerçekleştirilir. Sartre, sınıf mücadelesi için bir kritere sahip değildir, tersine yalnızca kişinin bireysel eylemi için bir kritere sahiptir; kendisini sınıf mücadelesine adayabileceği gibi –ki bu gelişi güzel olacaktır– diğer tarafa da adayabilir. Bütünsellik, yalnızca bireyden doğru gerçekleştiği için, “Diyalekitk Usun Eleştirisi”nde bulunan diyalektik hamle, burada bir virüs olarak faaliyetini sürdüren küçük burjuva öznel idealizm tarafından yine bozulmaya uğrar. Sartre’ın pozisyonunun tehlikesi de buradadır. Çünkü bir yandan kuşkusuz son derece ikna edici bir tarzda, toplumsal olgular hakkında konuşabiliyor ve önceleri son derece ilerici bir etki bırakıyor. Ancak metodolojik köklerine indiğinizde, yeniden burjuva bireye geri püskürtülüyorsunuz.
Bu okuma sırasında okurun gözünden daha çok gizli kalmaktadır. Bunu kavrayabilmek için okurun, maske düşüren, teşhir eden bir analiz yürütmesi gerekir; örneğin, varoluşçu pozisyonun analizinde Fransız Marksist filozof Henri Mougin’in gerçekleştirdiği gibi. Ancak bu yapıldıktan sonra iki manalılığı ve dolayısıyla da Sartre’cı felsefede yatan riski doğru kavramak mümkün olabilir. Ancak o zaman onun yönlendiriciliğine girmeden ve dolaysıyla burjuva ideolojisine saplanmadan, ilerici burjuva ideoloji çeşitliliğinin bir etmeni olarak ona hakim olunabilir.
Bu ışık altında bakıldığında yazar Sartre, filozof Sartre ve politik olarak aydın Sartre’ın bütün gelişimini işaretleyen belirgin çizginin öznelcilik olduğu söylenebilir.

Kaynaklar:
Henri Mougin, “Varoluşçu Kutsal Aile”; Evrensel Basım Yayın, Bilim ve Düşünce kitap dizisi, 1. Kitap: Varoluşçuluk ve Sartre
H. H. Holz, “Sartre Üzerine Söyleşi”; Evrensel Basım Yayın, Bilim ve Düşünce kitap dizisi, 1. Kitap: Varoluşçuluk ve Sartre
H. H. Holz, “Sartre’ın İkinci Felsefesi”; Evrensel Basım Yayın, Bilim ve Düşünce kitap dizisi, 1. Kitap: Varoluşçuluk ve Sartre
J.P. Sartre “Varoluşçuluk” Asım Bezirci Çevirisi, Say Yay. Orhan Hançerlioğlu, Felsefe Ansiklopedisi
Olcay Geridönmez
ÖNCEKİ HABER

evrensel olmak

SONRAKİ HABER

cızırtı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...