16 Mart 2008 00:00

asya pasifik'te bu hafta


Avustralya için ‘bağımsız’ mı dediniz? Elbette diyebilirsiniz. Günümüzde hâl⠑Büyük Britanya’ (neresi büyükse artık), Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda başta olmak üzere 16 ülkenin yasal olarak en üst yöneticisi, İngiltere Kraliçesi II. Elizabeth. İngilterelilerin çoğunluğu ve İngiltereli olmayan İngilizciler, Hollandacılarla ağız birliği edip “olur mu canım, Avrupa’daki krallıkların simgesel bir niteliği var, siyasette bir etkisi yok” diyeceklerdir. “O zaman krallık mallarını niye yoksullara dağıttırmıyorsunuz? O simgesel dediğiniz krallıkların halklara karşı açtıkları savaşlar dolayısıyla edindikleri ganimetlerle kaç yoksul çocuk okula gidebilir haberiniz var mı?” ya da “madem ki simgesel, neden kralların/ kraliçelerin adlarını devlet marşlarında anıyorsunuz ve neden onların doğum günlerini kutlamak gibi oldukça demokratik (!) tepkiler gösteriyorsunuz” gibi sorular sorabilirsiniz; onlara da susmak düşer. Ya da en iyi olasılıkla size “en azından, bizim kralımız, kendini Japon İmparatoru gibi (güneş) tanrının oğlu ilan etmiyor” diyebilirler (2. Paylaşım Savaşı’ndan sonra gelen Amerikan işgaline kadar, Japonya halkları, Japon imparatorlarının soyunun güneş-tanrıdan geldiğine inanıyordu ya da daha doğrusu, buna inandırılıyorlardı. Yenik imparator Hirahito’nun (1901-1989) işgalci ABD’nin baskısıyla, halk önünde, kendisinin güneş-tanrı soyundan gelmediğini ve dolayısıyla, imparatorluğunun kutsal olmadığını açıklamasına dek, bu 20. yüzyıl firavunluğu sürmüştü.) Ama diyelim ki, bütün bu söylediklerinize tutarlı bir açıklama getirdiler. O zaman, anılan krallıkların simgesel olmayışına çarpıcı bir örnek ekleyelim: 1975’te, İngiltere tarafından atanmış genel vali eliyle görevinden alınan Avustralya Başbakanı Gough Whitlam (1916-).
Olay, ‘1975 Avustralya Anayasal Bunalımı’ olarak anılmaktadır. Avustralya genel valisi, anayasanın kendisine verdiği yetkiye dayanarak, seçilmiş başbakanı görevden alıp muhalefet liderini başbakan yapıyor (Türkiye’nin siyasal tarihinde böyle bir valiyi dört gözle bekleyen ne de çok muhalefet lideri oldu!). Başbakan Gough Whitlam, 23 yıllık tutucu hükümet döneminden sonra İşçi Partisi temsilcisi olarak iktidara gelmişti; fakat Lordlar Kamarası’ndaki çoğunluk, tutucuların elindeydi. İşçi Partisi, Lordlar Kamarası’nın ortadan kaldırılması yanlısıydı, çünkü Lordlar Kamarası (Senato), Avam Kamarası’nın (Temsilciler Meclisi) tersine, seçilmişlerden değil atanmışlardan oluşuyordu. İşçi Partisi, Avam’da çoğunlukken, Lordlar’da değildi. Lordlar Kamarası, Whitlam’ı, daha yeni seçilmiş olmasına karşın erken seçime zorladı. Erken seçimi sağlamak için bütçe görüşmeleri gibi en önemli hükümet gündemi toplantılarını boykot ettiler.
Avustralya anayasasında genel valinin yetkileri ile ilgili önemli bir boşluk bulunmakta idi: Genel valinin başbakanla ilişkisi danışma ve fikir paylaşımı ile sınırlı iken, bir yandan da genel valinin -sıfatının tersine- özel durumlarda, meclisi askıya almak gibi geniş yetkileri de bulunmakta idi. Kerr, başbakanı görevden alırken, “Bunu, İngiltere kraliçesinin Avustralya siyasetini doğrudan belirlemesini önlemek ve Avustralya anayasasının saygınlığını korumak için yaptım” diyecekti! Kerr, başbakanı görevden almakla kalmayıp meclisi de dağıttı.
Bu noktadan sonra kukla ipleri biraz karışıyor; çünkü 1975 İngilizci darbesini, İşçi Partili Başbakan Whitlam’ın Avustralya’daki CIA ağlarına açıkça tavır almasına bağlayanlar da bulunmakta. Whitlam, Avustralya’daki Amerikan üslerinin kapatılması için de girişimlerde bulunmuştu.
Avustralyalı anayasa hukukçuların çoğunluğu, 1975 Anayasal Bunalımı’nı, Avam Kamarası ve Lordlar Kamarası arasındaki güç savaşına bağlıyorlar. Zaten bu İngilizci darbeyi ‘darbe’ yerine ‘anayasal bunalım’ olarak adlandıranlardan daha farklı bir görüş beklenemezdi. Ama asıl belirsiz durum, bunun İngilizci bir darbe mi Amerikancı bir darbe mi olduğu... Darbe, Avustralya’yı ABD’ye daha da yaklaştırdığına göre, Amerikancı bir darbe olma olasılığı daha yüksek... Keşke karanlıkta kalmış tüm olaylar aydınlatılsa da, biz de olasılıklardan değil gerçek olaylardan söz edebilsek... İplerin birbirine karıştığı bu kukla tiyatrosunda, sahne de koltuklar da karanlık...
Bugün genel valilerin ve kralların/ kraliçelerin gücü, 15 koloniye çok da yetmiyor. Avustralya’da, kraliçeye karşı cumhuriyet isteyenlerin sayısı, nüfus gençleştikçe daha da artıyor. Bağımsızlık ve cumhuriyetleşme adına, kolonilerde yeni yeni yasalar çıkıyor. Ancak unutulmamalıdır ki, Büyük Britanya başta olmak üzere 16 ülkenin resmi devlet başkanı hâlâ Kraliçe 2. Elizabeth’tir. Yarın ilan edilecek cumhuriyetler de, 1975’teki İngilizci darbeyi bize unutturmamalı...
Dr. Ulaş Başar Gezgin

Evrensel'i Takip Et