29 Eylül 2009 00:00
Günçıkan ile güne çıkanlar
GÜNÜN YAZILARI
Fatih Polatın Gazeteci Berat Günçıkan ile yaptığı röportaja ilişkin iki-üç gündür medyayı tarıyorum bir yansıma göremedim. Medyanın neden bu röportajı görmediğini merak etmek için gezinti yaparken, önüme DTPnin AKPyle bayram ziyaretine Hayat Televizyonu ile gazetemiz muhabirinin alınmaması, ardından da Demokratik Açılım gazetesine verilen 1 ay kapatma kararı geldi.
Üç olayın bu kadar peş peşe gelmesi bir tesadüf. Çünkü tam da Türkiyede medyanın içinde bulunduğu en önemli hastalıkların örneklerini oluşturuyor.
İlk örnek Berat Günçıkanın durumu...
Günçıkanın söyledikleri oldukça iddialı ve üzerinde durulması gereken sözler. Tabii bunlar Cumhuriyetin yayın politikasına ya da ideolojik çizgisine ilişkin değil. Bu konuda da malzeme var. Eğer bu çizgiyi 80 öncesi durumuyla karşılaştırırsanız. Ama Günçıkanın gazetedeki görevine son verilmesine gelirsek, benim dikkat çekmek istediğim noktalar farklı. Yani Cumhuriyetin çizgisiyle ya da Günçıkan ile yollarını ayırma isteği değil. Çünkü, gazete ya da genel anlamda basın yayın organları, yayın çizgisine uyanlarla çalışır, uymayanlarla çalışmaz. Bu normal.
Normal olmayan, Beratın Cumhuriyetin yayın çizgisiyle ilgili söyledikleri değil; aksine, anlattıkları ve dikkat çektiği noktaların basın mesleğinin temel kuralları ve ilkeleriyle yakından ilgili olmasıydı. Eğer söyledikleri doğruysa, Berat Günçıkan, basın meslek ilkelerini ve evrensel insan haklarının temel kaidelerini sahiplendiği ve savunduğu için işten çıkarılıyor ya da ötekileştiriliyor. Günçıkanın söyledikleri sadece Cumhuriyet ile de sınırlı kalmıyor. Zaman ve Yeniçağ gazetelerini de kapsıyor. Son iki gazete ise Günçıkanı savundukları için uymayı taahhüt ettikleri gazetecilik ilkelerini ihlal ederek hedef haline getirmişlerdir.
Peki Günçıkanı hedef haline getiren nedir? Medyanın, Öcalan bebek katili söylemini kullanamayacağını, Türk bayrağını simgeleştirmenin ötesine geçen bir dil kurmayı öğrenmelerinin anlamlı olacağını söylemesidir. Her ne kadar kimse sesini çıkarmasa da medyanın Öcalandan bebek katili diye direkt bahsedilmesi dahi gazetecilik dışı bir tutumdur. Aynen terör örgütü ya da terörist tanımlamaları gibi... Örneğin BBC bu iki kelimeyi de çok nadir ve çok dikkatli kullanıyor. Ama Türkiyede muhaliflere ya da ötekileştirilenlere yönelik yakıştırmaların haddi hesabı olmadığını biliyoruz. Ermeni dölü ve Rum tohumu, Kuyruklu Kürt, Çapulcu aşiretler, Aşiret lideri, Piç, Manyağa bak, Karakafalı...bunlardan hemen ilk akla gelenler. Ama daha da önemlisi... Öcalan için Bebek katili manşetini atan gazetenin genel yayın yönetmeni Ertuğrul Özkök bile bugün aynı kanıyı taşımadığını söyleyerek, bir nevi gazetecilik dışı bir tutum olduğunu zımnen kabul etmektedir.
Türk bayrağının da ötekilere karşı bir baskı unsuru olarak kullanıldığına dair yüzlerce örnek sayılabilir. En uygunu sanırım Mersindeki bayrak provokasyonudur. Ne zaman muhaliflere yönelik bir kampanya oluşturulmak istense, muhakkak Türk bayrağı bunun aracısı yapılır.
Diğer önemli ve çarpıcı örnek ise bayramın 3. günü DTPnin AKPyi ziyaret programında yaşandı. DTP heyeti AKP Genel Merkezine giderken, bayram görüşmesini izlemek isteyen Hayat Televizyonu ile gazetemiz Ankara bürosu muhabiri içeri alınmadı. Gerekçe, AKPnin akreditasyon listesinde isimleri yokmuş. Demokratikleşmeyi sağlayacağını söyleyen AKP, akreditasyon uygulamasına giderek, haber alma hakkına sınırlama getiriyor! (Genelkurmay da aynısını Yeni Şafak ve Zamana yaptığında tepki göstermişlerdi.) Görüşmeye giden diğer basın mensupları ise arkeditasyon uygulamasına karşı çıkmak yerine olayı haberleştirmekle yetiniyorlar. Asıl skandal durum da bu haber üretimi sırasında yaşanıyor.
Görüşme anına katılmayan Hayat Televizyonu ve gazetemiz muhabiri sonuca ilişkin bilgileri ancak DTPliler binadan çıktıktan sonra alabiliyor. Yaşananlar, gazetemizin de anlaşmalı olduğu Cihan Haber Ajansı tarafından, DTPliler Roj TV muhabirleri ile görüştü biçiminde servis ediliyor. Bu haber, NTV, Kanal 8, Haber Türk ve Kanal 7 tarafından Hayat Televizyonunun Roj TVye haber aktardığı ve bunun için kapatıldığı eklemeleriyle genişletilerek veriliyor. Düzeltme girişimlerine Cihan Haber Ajansı tarafından getirilen açıklama, Muhabirimiz biraz zorlamış şeklinde. Haberi eklemelerle yayınlayanlardan NTV ise AKPli yetkililer böyle söylemiş yanıtını veriyor.
Yaşananlar, gazetecilik ilkeleri açısından bakıldığında, sadece maddi bir hata ile kalmayıp aslında bir ihbar niteliği ve karalama içermektedir. Kendi meslektaşına sormadan, mesleki açıdan karşı tarafın (suçlananların) görüşünü almadan yargı oluşturan haberler... İşte medya hali...
Roj TV asparagas söylemi üzerine atlayan aynı medya, Demokratik Açılım gazetesinin bir haberden dolayı kapatılmasına aynı ilgiyi ve alakayı göstermedi. Roj TV olayı bile medyanın gazetecilik ilkelerine ne kadar saygı gösterdiğini ortaya koymuyor mu?
Üç temel ilke...
Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesinin E bendinin 10. maddesi: Gazeteci, çalıntı, iftira, hakaret, lekeleme, saptırma, manipülasyon, söylenti, dedikodu ve dayanaksız suçlamalardan uzak durur.
Aynı bildirge, Gazetecinin Doğru Davranış Kuralları Bölümü, Özdeşleşme başlığı: Gazeteci uzmanlık alanı ne olursa olsun öncelikle gazetecidir. Polis veya sözcüsü gibi davranamaz, spor muhabiri, kulüp yöneticisi ve sözcüsü, herhangi bir partiden sorumlu muhabir onun üyesi veya sözcüsü gibi davranmamalı ve bu yönde yayın yapmamalıdır.
İsviçre Gazeteciler Federasyonu, Gazetecilikte Kalite Manifestosu Kriterleri: Kalite, mesleki araçlara en üst düzeyde sahip olunduğunu varsayar. Gazeteciler haberlerin toplanmasında ve yayınlanmasında özenli, kullandıkları dilde asla kaba ya da saldırgan değil, düzgün ve üslup anlamında etkilidirler.
HÜSEYİN DENİZ - Gazeteci
Evrensel'i Takip Et