5 Aralık 2011 03:58

Bu düzene katlanmak düpedüz delilik

Nurettin Öztatar

Hurafelerin, metafiziğin, ilahi güçlerin yeniden sahneye çıkarıldığı bir dönemi yaşıyoruz. Yaklaşık on yıldır genel kabul gören bir fikir olarak Ortaçağ’ın değerleri parlatılıyor. Bir dönem bütün insanlığın umudu haline gelen bilim, toplumlarının refah ve mutluluğu için belirleyici önemini yitirdi; daha doğrusu böyle düşünülmesi için yoğun bir propaganda örgütlendi. Böyle olunca bu dünyada eşitlik, kardeşlik, refah mutluluk gibi olgu ve kavramların gerçekleşebileceğine olan güven yok olmadıysa da azaldı.

BİLİMİN DÜŞMANLARI ÇOĞALDI

Peki ne oldu da bir dönem baş tacı edilen bilim, sadece kâra endeksli teknolojik yenilikler söz konusu olduğunda hatırlanır oldu. Tarih boyunca; dönemin egemen sınıfları tarafında hiç hoş karşılanmasa da, bilim insanları çeşitli yöntemlerle susturulsa da bilimin doğrudan etkisiyle gelişen toplumlar, bugün tarihin en büyük eşitsizliklerine, baskılarına, yoksulluğuna mahkum hale geldi. Bunda bilimin rolü olduğunu söyleyenler de çoğaldı, tarihsel olarak bilimin düşmanlarının yönlendirmesiyle.

YOK SAYILAN BİR BİLİM İNSANI

“Günümüz dünyasında bir dizi maddi felaketle yüz yüzeyiz-açlık, hastalık, kölelik ve savaş... Bunlar eski zamanlarda doğanın bir parçası ya da öfkeli veya kötü yürekli tanrıların eylemleri olarak görülüyordu. Oysa bugün, bunlara katlanmamızın tek nedeninin köhnemiş politik ve ekonomik sistemler olduğu anlaşılıyor. Artık, herkesin yeterince yiyeceğe sahip olmaması için teknik bir neden yok. Herkesin ağır ve monoton işlerde günde üç ya da dört saatten daha fazla çalışmasını gerektirecek bir neden yok. Herkes için bolluğun ve huzurun hüküm süreceği bir çağda, savaş düpedüz delilik ve zalimliktir.”

Bu değerlendirmeler John Desmond Bernal’a ait. Pek çok okur kim olduğunu soracaktır kuşkusuz. Evrensel Basım Yayın tarafından yayımlanan ‘Bilimin Toplumsal İşlevi’ adlı kitabın yazarı. Bir bilim insanı. Ancak yaşadığı dönemde de bugün de görüşleri ‘zararlı’ olduğu için yok sayılan bilim insanlarından biri. Bir bilim insanı olarak kendi alanında dünya çapında bilinen bir kişi olduğu halde, politik görüşleri yüzünden İngiltere’de yok sayılan bir yazar aynı zamanda. Yazarın Evrensel Basım Yayın tarafından basılan üçüncü kitabı bu. Daha önce de ‘Marksizm ve Bilim’ ile iki ciltlik ‘Bilim Tarihi’ kitapları da yayımlanmıştı.

Bernal “Sistemin değişmesi toplum için olduğu kadar bilim için de bir zorunluluktur” diyerek bilimin yüz yüze bırakıldığı durumdan kurtulmasının yollarını anlatıyor kitabında.

SAF BİLİM MÜMKÜN MÜ?

Niçin böyle bir zorunluluğun söz konusu olduğuna gelince... Şu da bir gerçek; artık hiçbir şey ‘kendi halinde’ değil. Politika bütün kurumları, yapıları kendi ihtiyaçlarına tabi hale getirdi. Bilim de bundan bağımsız değil. Bir istisnayla... Bilimin her buluşu, icadı, kendiliğinden bir etkiye yol açar. Sonuçta öz ile görünüm arasındaki çelişkinin her halkasının çözümü bir nesnel bir ilerlemedir aynı zamanda. Bunu hiçbir gücün engellemesi mümkün değil.

Sermaye iktidarını tarihin gördüğü en çıkarcı ve şüphesiz en bencil iktidar olduğuna dair veriler yaklaşık 300 yıldır insanlığın gözleri önünde cereyan eden olgulardan anlaşılıyor. Bilimi de bu nedenle bu çıkara tabi hale getirmek için önemli mesafeler kat edildiği bir gerçek. Aynı zihniyet yine bu nedenle bilimin insanlığın karşı karşıya kaldığı sorunları çözebilecek potansiyele sahipken, ‘bilimsel özgürlüğün’ toplumun, bilim dünyasının bir talebi olmanın ötesinde anlamı kalmadığı için, gerek doğada, gerekse toplumlarda bir çok sorun varlığını sürdürüyor. Sermayenin politik ve ekonomik çıkarlarına bağlanan bir akademi, böylece aslında kendi ipini de kesiyor.

“Bilim toplumsal adalet, barış ve özgürlük uğruna mücadele edenlerin düşmanı değil, müttefiki olarak ortaya çıkmak durumundadır.” Bernal, böylece tarafsızlığın zaten mümkün olmadığı bir dünyada, bilimin bir bakıma ‘kendi özüne’ dönmesi gerektiğini savunuyor. Bu öz de egemen sınıfa bağımlılığın bütünüyle ortadan kaldırılmasını gerektiriyor.
Başka bir deyişle bilim siyasal bir özne haline de gelmiş durumda. ‘Saf bilim’ artık bir ütopyanın ötesinde anlam taşımıyor. Toplumda egemen olan gücün çıkar ve ihtiyaçlarına bağlanmak, aynı zamanda bilimin özgürlüğünü de ortadan kaldırıyor. Bu nedenle hangi alanda olursa olsun, bilimsel gelişimin önündeki engelleri aşmak için mücadele, bugün hem devrimci politikanın hem de doğrudan akademinin sorumluluğu.

POLİTİKA VE BİLİM

Ve bu sorumluluğun altından politikacının ya da akademisyenin kendi başına kalkması mümkün değil. Toplumun refahı, mutluluğu için, insanlar arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılması için, barış için el ele verme zamanı.
Aslında Bernal’ın söylediklerinin özeti de bu... Bunu görmemek yine Bernal’ın vurguladığı gibi düpedüz delilik... Başka bir deyişle bilimin kendi varlık nedeninin yadsınması. Bu anlaşıldığında ise, her türlü bencil çıkardan kurtulan toplumlar aynı zamanda bilimin toplumları olacak. Ve görülecek ki bugün toplumların gelişiminin, refah ve mutluluğunun öündeki sorunlar, çok hızlı bir şekilde çözülecek.

Bilimin Toplumsal İşlevi
John Desmond Bernal
Çeviren Tonguç Ok
Evrensel Basım Yayın, 2011


 

Evrensel'i Takip Et