30 Mayıs 2010 00:00
AYNUR DOĞAN: Bir kere yola çıktık, artık her yerde göçebeyiz
GÜNÜN YAZILARI
Gönül Yarasındaki ünlü sahne herkesin hafızasındadır. Aynurun Dar Hejirokeyi (İncir Ağacısın) söyleyişinin ardından gelen Bu türküye ağlamak için Kürtçe bilmek mi gerekir? repliği herkesin yüreğine aynı acıyı oturtmuştu. Birbirinin acısını, dili farklı da olsa anlayabilen, ama bunun yanında farklılıklara tahammülsüzlüğü de ziyadesiyle barındıran, umudu da umutsuzluğu da bağrında taşıyan kadim topraklarda yaşıyoruz. Aynur, kendisini dinleyen herkesi Gönül Yarasının setine taşıdı o günlerden bu yana. Avrupalı, Asyalı, Amerikalı Hepsi Aynurun şarkılarını hiçbir anlama sorunu yaşamadan dinleyebildi. Sadece şarkıların gücüyle açıklanamazdı bu elbette. Aynurun dinleyeni kıskıvrak yakalayan, içten ve samimi seslenişini hesaba katmazsanız bu ortak duygulanımı izah etmeniz de güç olacaktır. Keçe Kurdan ve Nupelden sonra Rewend yani göçebe ile çıktı karşımıza Aynur. Göçebe halkının göçebe ezgilerini dünyanın dört bir tarafına taşırken aklı ve yüreği hala yasaklı ülkesinde Aynurun .
Rewend, göçebe demek Neyi konuşacağımız da belli olmuş oluyor böylece Kürt kızı şimdi göçünü mü anlatıyor?
Hepimiz bu hayatta göçebeyiz, bunun bir kere bilincindeyiz. Bir gün çekip gideceğiz. Pek çok göçün kesiştiği bir albüm oldu. Keçe Kürdandan sonra pek çok konser verdik, bir çok önemli festivale katıldık. Gittiğin her yerde bambaşka şeyler keşfediyorsun, dostluklar kuruyor, ilişkiler yakalıyorsun. Doğasını seviyorsun, kahvesini, yemeğini, gelen dinleyicinin yaklaşımını seviyorsun. Gittiğin her yerde bazı şeylerin sende, onları beraberinde götürdüğünü hissediyorsun. Bu bir göçebelik ruhu verdi. Her yere ait ama hiç bir yere de ait olmama hissiyatıyla oluştu bu albüm. Fiziksel göçebeliğin dışında artık bir ruhsal göçebelik de yaşıyorsun. Bu göçebeliği kendi müziğime, kendi kültürüme nasıl çeviririm diye düşündüm.
Dersimden okumak için önce Elazığa ardından ailecek İstanbula Yaşamın da bir göç hikayesi aslında pek çok Kürt gibi
Dersimdeyken Bir tek farklı biziz bu ülkede sanıyordum. Alevi, Kürt filan İlkokulda Türkçe ile tanıştığımda sadece Türkleri ve bizi biliyordum. Elazığa geldiğimde yanı başında Diyarbakırın Kürt olduğunu gördüm. Batmanda Elazığda Kürtlerin olduğunu... Oradan çıkıp İstanbula geldiğimde sınırların ötesinde Kürtler, inançlar olduğunu keşfettim. İşte bu albümde hep o süreçleri düşündüm. Yaşadıklarım hep benim içimde döndü dolaştı.
Dersimdeyken Diyarbakır, Batman Soran bölgesi yada İran Horasan buralardan haberim yoktu.
KİM ACININ İÇİNDE YAŞAMAK İSTER?
Siz neden göçtünüz Dersimden?
92de İstanbula geldik. Bölgede ki savaş ve kaos durumu, faili meçhuller, gözaltında kayıplar... Köyden habire birileri götürülüyor, iki üç ay sonrasında bir yerde cesedi bulunuyordu. Rahat değildik, her seferinde bir acı yaşanıyordu. Kim acının içinde yaşamak ister ki...
Şimdi de müzik göç ettiriyor...
Evet, şimdi sevdiğim şey göç ettiriyor. Bu hem güzel şeyler katıyor bana hem de duygusal anlamda bir yük yüklüyor insanın sırtına. O duygusal yükü taşıyabilirsen insanı geliştiriyor, taşıyamazsan yükün altında kalıyorsun.
Bu albümün başka bir göçebe tarafı da Kürt coğrafyasının pek çok yerinden ezgilere sahip olması. Kürtlerin göçebeliğini bir albüme sığdırmaya mı çalıştın?
İran sınırında akrabalar belli dönemlerde görüşürler. Suriyede, Irakta aynı şekilde. Erivan aynı şekilde. Dengbej dedeler bu diyaloğu bir şekilde taşımış. Ben de Dersimde doğup büyüyen birisi olarak sonradan bunları keşfediyorum, bu ortak duyguları görüyorum. Bir Soran parçasını dinlediğimde, dilini anlamasan da o ortak dil ruhu ve duygu var ki ne dediğini anlıyorsun. Bu kadar parçalanmış ama ortak bir duyguya sahip olan birikimi nasıl bir araya getirebilirim? Diye sordum kendime.
Singapura gidiyorsun müzeler müdürü kadın karşına geçip senin parçanı ezbere söylüyor. Ben nasıl etkilenmeyeyim kendi halkımdan, kendi kavmimden olan o duygudan? Kültürel ruhsal yapımla uğraşırken kendiliğinden oluşan bir şey oldu göçebelik. Göçebeyiz artık. Bir kere yola çıkmışsak kaçınılmaz bir şekilde her yerde göçebeyiz.
Albüm yapımı da göçebece olmuş galiba..
Evet, öyle oldu. Albüm içinde İranlılar, Afganlar, Polonyalılar, Almanlar, stüdyo hem burada hem orada Almanyadaydı. İki parçayı burada yaptık.
RÜYALARIMI BİLE TÜRKÇE GÖRÜYORUM
Bir Singapurlunun şarkını ezbere bilmesini nasıl karşılıyorsun, nasıl oldu da insanlar bu kadar sevdi senin müziğini?
Bu sevmekle ve gerçekten inanmakla ilgili bir şey galiba. Ne yapacaksın? Samimi olacaksın. Ben stüdyo çalışmalarını, albümleri pek o kadar önemsemiyorum. Çünkü istediğin zaman bozabiliyorsun, tekrar yapabiliyorsun. Ama sahne anı öyle bir şey değil, tamamen gerçek bir durum. Ben sahnede adeta ibadet ediyorum. Kendimle buluştuğum, kendim olduğum tek yer. Bu insanları etkiliyor olabilir. Aynı zamanda güçlü bir alan Kürt müziği; dokunulmamış, keşfedilmemiş bir alan. Bir sürü Kürtçe müzik yapılıyor ama aslında tam kürdi işler değiller. Çünkü hep böyle bir özentimiz var dışarıya, Batıya.
Kendi şarkın da var bu albümde ve çok güzel. Senin olduğunu bilmesek diğerlerinden ayıramayız
Geleneksel müzik o kadar güçlü ki, şu anda ne yaparsan yap seni tatmin etmiyor. Belki bir çok insan yaptıklarıyla barışıktır, bu da güzel bir şey. Ama beni tatmin etmiyor. Eski şeyler dinliyorum, ne yaparsak yapalım oraya varamıyoruz. Benim kendi yaptıklarıma olmuş demem için daha derinlere inmem lazım. Doğaçlamayı seviyorum, bu yeteneğin olduğu zaman beste yapmak o kadar zor değil. Ama bu bana yetmiyor. Müziğin sözüyle de bütünleşmesi lazım. Benim asıl zorluk yaşadığım yer, söz. Çünkü Kürtçe konuşmuyoruz günlük yaşamda. Televizyonda, gazete röportajında çevremizde komşumuzla arkadaşımız, dostumuz, herkesle Türkçe diyalog içersindesin. Rüyalarımı bile Türkçe görüyorum. Sadece Kürtçe konuşulan bir yerde yaşasam başka olurdu.
TÜRKİYEDE, KÜRT MÜZİĞİ HİÇ BİR ZAMAN KORUNMADI
Batıdan bakınca Kürt müziği başlığı altında hepsini aynı çuvala koyma hatası yapılabilir. Ama bir taraftan da farklılıklar var değil mi Kürt müziğinde?
Aslında coğrafyaya göre yada hangi egemen gücün sömürüsü altındaysa ona göre şekillenebiliyor. Suriye İran Kürtlerinin müziğinde Fars etkisi görürsün. Iraka gidiyorsun Arap müziği, Erivana gidiyorsun Ermeni müziği etkisi var. Alevi Kürt müziğine baktığın zaman o da çok başkadır.
Katıksız Kürt müziği diye bir şeyden bahsetmek mümkün mü bu durumda?
Bana Erivan kayıtları öyle geliyor. Tam kürdi bir müzik, tam Kürt duygusu. Daha saf ve daha orijinal gelebilmiş. Türkiyeye baktığımız zaman, Türk müziğinin etkisi de var, Arap müziğinin etkisi de... Bir çok etkileşim var.
Nasıl oluyor da Erivan o kadar orijinal oluyor?
Erivan radyosu kayıt altına almış ve korumuş.
Sen kendi toprağında bulamadığın arşivi, gidip Erivanda bulabiliyorsun, öyle mi?.
Erivanda da Kürtler var. Onlar mesela ciddi bir şekilde korumuş. Ermeniler tarafından da korunmuş, bozulmamış. Ama Türkiyenin Kürtlerine baktığın zaman bir çok Türkçe müziğin Kürtçeden çeviri olduğunu görüyorsun. Bunu yapanlar da aslında Kürt kökenliler olmuş. Böyle bir gerçek var.
O daha da acı değil mi?
Irak Kürtleri bir Halepçe katliamı yaşamış. Ama ona rağmen Bağdat radyosu korumuştur Kürt müziği kayıtlarını. Türkiyede, Kürt müziğini alalım, onu koruyalım diye bir kaygı hiç olmadı. Tam tersi Kürt kökenli ya da Alevi kökenli ama TRTde olan bir sürü müzisyen ya da araştırmacı bölgelere gönderilmiş; Dersime, Maraşa Kayıtlar yapılıp o kayıtlar üzerine Türkçe yazılmış.
Bırak korumayı tahrip edilmiş yani
Yok sayılmış ve Türkçe repertuvarına dahil edilmiş. Bizim orda Mahmut Baran vardır, Sılo Qız vardır. Bunlar zorla götürülmüşler Ankaraya, TRT sanatçısı olsunlar diye. Bunlar sazı eline aldığı zaman o anda kendiliğinden üreten insanlar. Müziğini Türkleştirmek, ruhunu, kültürünü Türkleştirmek için. Bazıları firar etmiş. TRTde böyle bir sürü isim var aslında.
KARDEŞİM KORKUDAN BİZLE KÜRTÇE KONUŞMUYORDU
İki Dil Bir Bavuldaki gibi bir hikayen var mı?
Bir anda kendimi gördüm orada ve ağladım. Dili öğrenmeye çalışırken yaşadığımız zorluğu, aşağılanmayı Bildiğimiz soruya parmağımızı kaldırıp cevap vermeye utanıyorduk. Habire komplekslerle büyüyorsun. Ben İstanbula geldiğim zaman -ki Türkçeyi öğrenmiştim- nasılsın demeye utanıyordum. Acaba nasıl çıkacak sesim, benim Kürt olduğumu anlayacaklar mı?
Türkçe konuşmaya zorlanmış mıydın?
İlkokula başladığım zaman Kürtçe konuşma yasağı getirilmişti. Bütün ailem Kürtçe konuşuyor, hiç biri Türkçe bilmiyor... Bunlarla nasıl iletişim kuracağım? Erkek kardeşim bayağı korkmuştu. Yaylalarda kendi dilimizde konuşuyorduk ama kardeşim o korkuyu o kadar içselleştirmiş ki hiçbir şekilde tek kelime Kürtçe konuşmuyor. Bir gün ağlıyor ağlıyor.. sesini kesmiyor. Amcamın oğlu, Ali ben biliyorum, sen Kürtçe ağlıyorsun deyince, tak kesti ağlamayı.
BÖLGEYİ ÇİRKİNLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYORLAR
Albüm Fatih Akının klibi ve kapak fotoğrafları nedeniyle Hasankeyf ile özdeşleştirildi. Hasankeyf denince sen ne düşünüyorsun?
Hasankeyf deyince acı çekiyorum. Baraj yapılması, sular altında bırakılmasını kafam almıyor. Neden? On bin yıldır; kıyımlar, savaşlar, doğal felaketlere rağmen bize kadar gelebilmişken... Hasankeyf için hep bir şey düşünüyordum ama bunun bu albüme denk gelmesi büyük bir rastlantı oldu. Hamburgda Fatih Akına albümün demolarını dinlettik. Arkadaşlarımızdan birisi Bu albüme Fatih bir klip çekse dedi. Fatihte seve seve dedi. İçimizden Hasankeyfte çekmek geçiyordu ama Fatihe sorduk önce. Onun ağzından da Hasankeyfi duyunca karar vermiş olduk. Bir sosyal sorumluluk bu, yoksa benim klip çekmek gibi bir derdim yoktu.
Kırk yıllık baraj, on bin yıllık Hasankeyfi yok edecek. Munzur barajı var öbür taraftan. Üç kuruş kazanmak için mi bütün bunlar sence?
Sadece üç kuruş kazanma davası değil bence. Yıllardır bir sürü politikalar oluyor Dersim üzerinde; Aleviliği, Kürtlüğü, solculuğu üzerine. Bir şekilde orası dağıtılmaya çalışılıyor, çirkinleştirilmeye çalışılıyor. 25 tane baraj yapılacak orada. O coğrafyayı bilen birisiyim. 25 tane baraj demek oranın insansızlaştırılması, göçe zorlanması demektir.
KÜRT ŞARKILARININ YÜZDE 90INI KADINLAR YAZDI
Bizde popüler isimler dışında geleneksel türkü söyleyen çok fazla kadın ses yok. Çingenelerde dahi kadınlar sadece kendi aralarında şarkı söyler
Erkek egemen hislerin hakim olmasından kaynaklı bir şey olmalı. Doğa mı böyle bir şeye zorluyor? yok. Erkek egosudur bu. Güzel söylemek sadece sesin güzelliğiyle ilgili bir şey de değil. Ruhsal bir temizlik ve güzellik olmazsa olmaz. Şarkı söylemenin duygusal yönüyle bütünleşen kadın ne kadar işkence çekmiştir söyleyemediği için. Belki kadınlar hakim olsaydı daha başka bir Çingene müziği dinlemiş olacaktık. Balkanlarda böyle bir şey yok mesela kadın söylüyor.
Kürtlerde?
Dersimde kadınlar söyler ve çok değer görürler. Kadın eğer güzel ve etkileyici söylüyorsa erkekler tarafından kutsanır. Alevilerde illa erkek söyleyecek diye bir şey yok. Kadının kendi isteğine bağlı tamamen. Ama diğer bolgelerdeki Kürt kadını daha çok zorlanmıştır. Sınırlı sayıda dengbej kadın vardır, çünkü inanç gereği kadının şarkı söylemesi günah ve ayıptır. Bütün Kürt şarkılarının yüzde doksanını kadınlar yazmış aslında ama erkekler söyleyip gelmiş. Kadın acıyı da sevinci de daha derin yaşadığı için üretkenliği de fazla olmuş.
Devrim Büyükacaroğlu
Evrensel'i Takip Et