26 Eylül 2010 00:00
Barbarlara barbar diyebilmek
GÜNÜN YAZILARI
Futbol taraftarı kimliğimiz üzerinden, tahrik(!) olmaya ne kadar meyilliyiz. Ya da hevesli miyiz demek lazım? Aslında türlü popülist söylemler ve laf cambazlıklarıyla taraftar yalakalığına falan hiç girişmeden ve lafı hiç dolaştırmadan, çapulculuğa, çapulculaşmaya, barbarlığa ve barbarlaşmaya meyilli olduğumuzu söylemek en gerçekçi yaklaşım olsa gerek. Ama tabii bahanemiz, gerekçemiz, özrümüz de hazırdır: Tahrik edilmişizdir. Kuşkusuz şiddet sorununun tarihsel, kültürel, psikolojik ve sosyolojik nedenlerini görmezden gelemeyiz. Ancak her şiddet olayından sonra işin içine tüm bu boyutların katıldığı derin tahliller, ayrıntılı çözümlemeler üretmek laf kalabalığı yaratmanın ötesinde bir anlam taşımadığı gibi sorunun çözümüne de bir katkı sunmuyor ne yazık ki. Artık şiddetin altında yatan nedenleri herkes biliyor. Ve herkes bu konuda hemfikir. Kimsenin karşı çıktığı yok. Bu yüzden, her şiddet olayının ardından yinelenen tespit ve çözümlemelere de gerek yok. Nedenleri değil de sonuçları ön plana çıkarmanın, sonuçlar üzerinden yorum ve değerlendirme yapmanın zamanı gelmedi mi? Sonuçlar, nedenler tarafından boğulup gürültüye getirildikçe adeta bir kısır döngü içinde çırpınmaktan kendimizi kurtaramıyoruz. Şiddetin kökeninde yatan nedenler, çözüme katkı sunmak bir yana, neredeyse şiddeti meşru ve haklı kılacak bir nitelik kazanmış durumda. Öyle ki, çapulculuk, barbarlık yapanlar, Tarihsel, kültürel, psikolojik ve sosyolojik kaynaklı gerekçelerimiz var. Bu nedenle yarattığımız şiddetin sorumlusu biz değiliz deyip işin içinden rahatlıkla sıyrılabilirler. Tıpkı, sanat galerisi basıp insanları tartaklayan sonra da türlü gerekçeler öne sürerek kendilerini haklı çıkarmaya çalışan güruh gibi.
DÜŞMAN ÜRETİP CEZALANDIRMAK
Şiddet kültürüyle yoğrulmuş bir toplumda çapulculuk-barbarlık-zorbalık örneklerine sıkça rastlanması elbette çok da şaşırtıcı bir durum değil. Dışladıklarımızdan, ötekileştirdiklerimizden, farklı gördüklerimizden düşman üretmek sonra da bu düşmana dersini vermek konusunda son derece kararlı ve yetenekliyiz. Bu konuda çok da özel bir kışkırtmaya ihtiyaç duyduğumuz söylenemez. Yeri gelir din adına, yeri gelir millet ve milliyetimiz adına, yeri gelir töre adına, yeri gelir namus(!) adına, yeri gelir taraftarı olduğumuz takım adına, yeri gelir trafikte yol verilmeyen ya da sollanan arabamızın gururunu korumak adına gözümüzü bile kırpmadan vururuz, kırarız, yakarız, yıkarız, kesip, biçeriz.
Fanatik futbol taraftarları, barbarlığın hakkını en iyi veren güruh arasında ön sıralarda yer alıyor. Geçtiğimiz hafta sonu Fenerbahçe ile Beşiktaş arasında oynanan derbi, bunu bir kez daha gösterdi.
Stada gitmek üzere Beşiktaştan yola çıkan Beşiktaş taraftarlarının dilinde erkek egemen kültür ürünü cinsiyetçi küfürler, ellerinde ise yoldaki bazı arabalara fırlattıkları taş ve bira şişeleri vardı. Zincirlikuyudaki metrobüs durağında ve bindikleri metrobüste estirdikleri terör ile eksiksiz bir güruh görüntüsü oluşturdular.
Peki Fenerbahçeli taraftarların bu dehşet tablosuna hiçbir katkı(!) sunmadan sessiz ve sakince kendi hallerinde duracağı düşünülebilir miydi? Tabii ki hayır. Onlar da konumlandıkları stadın yüksek bir noktasından küfür ve ellerine geçeni yağdırarak misafir taraftarların nasıl karşılanması gerektiğini gösterdiler.
Yukarıda da vurguladığımız gibi, Medya kışkırtıyor, Yöneticiler kışkırtıyor, Futbolcular kışkırtıyor gibi söylemler şiddeti bir anlamda doğallaştırıp meşrulaştırırken, bir yandan da sorunun doğurduğu sonuçların geri planda kalmasına yol açıyor. Tabii ki kışkırtma var. Bundan sonra da hep olacak. Ama artık, medya ve yöneticiler hiçbir kışkırtmada bulunmasalar dahi şiddet olaylarından yakamızı kurtaramayacağımız noktaya gelmiş bulunuyoruz. İş, kışkırtma boyutunu çoktan aşmış görünüyor. Holiganlığı ve fanatikliği en övünülesi değerler olarak kabul eden ve herhangi bir kışkırtılmaya gerek duymadan da yakıp, yıkma becerisine(!) sahip çok sayıda hastalıklı insan var karşımızda. Zaten uygarlıktan, kültürel gelişmişlik ve olgunluktan zerrece nasiplenmemiş (En azından toplu taşıma araçlarında cam çerçeve indirmeden yolculuk etmek gerektiğini bilen) bir insan, medya, Vurun, kırın, parçalayın gibi en kışkırtıcı söylemlerde bulunsa bile bundan etkilenmez, rakiplerine hadlerini bildirmek coşkusuyla koştura koştura stadyum yollarına düşmez.
Kim bilir, şiddet eylemlerine sürekli olarak altında yatan nedenleriyle birlikte açıklama getirmeye çalışmak yerine, açık ve net bir biçimde ve de tıpkı faşistlere faşistliklerini, ırkçılara ırkçılıklarını yüzlerine vurduğumuz gibi, barbarlık yapana barbar, çapulculuk yapana çapulcu, vandallık yapana vandal demek, bu sorunla mücadele konusunda belki de çok daha etkili ve sonuç alıcı bir yol olacaktır...
AĞIR TAHRİK(!)
Geçtiğimiz haftaki Gaziantepspor-Bursaspor maçı da tahrik olan(!) taraftarların işi taşkınlığa vardırmaları nedeniyle tamamlanamadı. Gaziantepspor Başkanı İbrahim Kızılın söylediğine göre, taraftarı tahrik eden şey, orta hakemin sahaya atılan pet şişeleri toplayıp bunları koşa koşa yetkililere iletmesiydi. Gerçekten de hakemin yaptığı ne kadar da tahrik edici(!) bir davranıştı öyle. E hakemin bu ağır(!) tahriki ile kendinden geçen taraftarlar da öyle boş boş oturacak değillerdi ya. Elbette gereğini yapıp bu kışkırtmanın karşılığını vereceklerdi. Yan hakemin kafasını yararak vermeleri uzun sürmedi. Ama İbrahim Kızıl ve Teknik Direktör Tolunay Kafkasa göre olayları büyütmek ve sanki ortada ciddi bir sorun varmış gibi(!) davranmak son derece gereksizdi. Kafaya atılan 2 dikiş nedir ki? Dikişler atılır, kafa bandajlanır ve yan hakem görevini kaldığı yerden sürdürürdü. O andan sonra hakemlerin nasıl bir psikoloji içinde bulunabileceklerinin ve görevlerini sağlıklı bir şekilde yerine getirebilecekleri konusunda kuşku duymanın ne önemi vardı ki?
İbrahim Kızıl geçmişte İstanbullu büyüklerin maçlarında yaşanan benzer olaylara karşın maçların oynandığını söylerken ise tamamen haklı. Ama ikisini birbirine karıştırmamak gerekiyor. İstanbullu büyüklere yapılan özel muameleyi ve bunun oluşturduğu çifte standardı eleştirmek farklı bir şey, bunu gerekçe gösterip yapılan taşkınlığın görmezden gelinmesini istemek başka bir şey.
Farklı muamele ve çifte standardın yanı sıra, yöneticilerin olayları nalıncı keseri gibi sürekli olarak kendilerine yontmaya çalışan tavrı da kuşkusuz şiddeti besleyen etkenler arasında.
Yetkili kurumundan yöneticisine, medyasından teknik adamına, sporcusundan taraftarına kadar futbolun tüm unsurları, skor tabelasındaki her sonucu olgunlukla karşılayacak gelişkin bir spor kültürünün yanı sıra açık, dürüst, gerçekçi bir bakış açısına sahip olamadığı sürece şiddet konusu gündemden düşmeyecektir.
Mehmet Özyazanlar
Evrensel'i Takip Et