14 Kasım 2010 08:53

NCAA ve amatörlük ilkesi: Bir holding ne kadar amatörse...

Enes Kanter'in Türkiye'de oynadığı dönemde para aldığı gerekçesiyle NCAA'de oynamaktan men edilmesi, "Amatörlük" ilkesini tartışmaya açtı.

Paylaş

Mithat Fabian SÖZMEN

Amerikan Kolej Basketbol Ligi NCAA'’in başlangıcının arifesinde Türkiyeli basketbolseverler kötü bir haber aldı. Neslinin en yetenekli uzunlarından Kentucky Wildcats'’li Enes Kanter, NCAA’'de forma giymekten men edildi. Kurum, Kentucky’nin itiraz hakkını açık tutuyor fakat bu yolun sonuç vermesi şimdilik düşük bir ihtimal….

Fenerbahçe Ülker Genel Menajeri Nedim Karakaş’'ın geçtiğimiz sene New York Times'’a verdiği röportajda yaptığı, “Enes’'e "3 yıllık bir süreç içinde 100 bin dolardan fazla para ödedik”" şeklindeki açıklama bu kararın geçmesinde önemli rol oynadı. Kanter'’i belirli bir ücret karşılığı profesyonel olarak basketbol oynadığı, dolayısıyla amatörlük ilkesine uygun olmadığı gerekçesiyle NCAA'’de izleyemeyeceğiz. Peki, oyuncularının amatörlüğüne bu kadar önem veren NCAA bu “ilkeli” amatör ruh tablosunun neresinde yer alıyor?

Her şeyden önce NCAA deyince, basketboldan Amerikan futboluna birçok sporu kapsayan ve binlerce öğrenciyi şemsiyesi altında bulunduran devasa bir endüstriden söz ettiğimizi belirtmek lazım. NCAA, her ne kadar “kâr amacı gütmeyen kurum” statüsünde yer alsa da aşırı ticarileşmiş ve kitlesel bir endüstri olmanın getirdiklerinden azade değildir. Sadece meşhur “March Madness” (Mart Çılgınlığı) adı verilen ve şampiyonun belirlendiği turnuvanın yıllık televizyon geliri bile 700 milyon doları aşmaktadır. Tarihi, gelenekleri, işlevleri bakımından önemli bir ideolojik yapının parçasıdır ve açıklaması bu yazının sınırlarını aşar ama sistemin yeniden üretilmesi hususunda profesyonel ligler kadar önemli bir yere sahiptir. Sadece “okul ruhu” olarak fetişleştirilen mikro-ideoloji bile başlı başına bir tez konusudur.

Üniversiteler her yıl spor programlarına muazzam miktarda para harcar. NCAA dışı gelirlerin kaynağı, “okul ruhu” gelişkin mezunların bağışlarına ve “merchandizing” satışlarına dayanır. Okul takımının formaları, anahtarlığı, şusu, busu… Birçok kolej programı toplam gelir olarak ülkemizdeki üç büyükleri kıskandıracak bir “merchandizing” kalemine sahiptir.

Enes Kanter'’in koçu John Calipari, 2009’'da Kentucky ile 8 yıllık bir sözleşme imzaladı. Bu sözleşme karşılığında alacağı ücret: 31.65 milyon dolar. Kimi NBA koçlarını bile kıskandıracak bir rakam. NCAA’'de üniversitelerin spor harcamaları muazzamdır çünkü bu harcamalar aslında bir yatırım stratejisidir. Spor takımının sürekli başarısı gelir kalemlerinin önemli bir itkisi olan “okul ruhunu” zinde tutmaya yardımcı olur ve tüm bu ticari ilişkiler üniversiteleri kaçınılmaz olarak kârlarını maksimize edip genişlemeyi amaçlayan şirketlere çevirir. Ernest Mandell, “geç” kapitalizmin tekel kârlarını üniversitelere yatırarak güdülendiğini iddia ederken haksız değildi. Sadece ABD değil tüm dünyadaki üniversitelerin son 30 yılda izlediği seyre bakarsak bunu daha iyi anlayabiliriz.

NCAA şemsiyesi altına girmiş “amatör” bir atletin bütün hakları” kuruma aittir. Sporcu bunlar üzerinde hiçbir hak iddia edemez. NCAA ise bilgisayar oyunlarından formalara bu oyuncuların sahip oldukları ve ürettikleri her şeyi tepe tepe kullanır. Kurum sadece bu yolla senede 4 milyar dolarlık bir gelir elde eder. Açıkça holdingvari bir işleyişi olduğu halde amatörlük ilkesine sıkı sıkıya bağlı olduğunu belirten, bununla övünen hatta bundan mistik bir sempati yaratan NCAA, her maç, her turnuva, her sezon kendi gelir kalemlerini devamlı yeniden üreten atletlere bu emekleri karşılığında 1 lira dahi ödemez. Evet, birçoğuna burs verir, üniversitede eğitim görme şansı tanır ve bu kapitalist eğitim ölçütleri içerisinde bir nimet gibi görünebilir. Fakat bu, maddi olarak atletlerin toplamda ürettiği değerin yanına bile yaklaşamayan eşitsizlikte bir mübadeledir.

NCAA şu anki haliyle atletlerin önüne konmuş bir staj dönemi gibidir. Tamamen profesyonelleşmiş, ticari bir ortamda sıkı çalışma, uyum, disiplin, itaat gibi her türlü “profesyonelliği” oyuncularından talep eder ama tek bir şartla: Oyuncuların amatör olarak kalması yani ücret almaması. Elbette bir de sporun “sakatlık” gibi bir gerçeği var. Sakatlıklar amatör/profesyonel ayrımı yapmaz. Bir sporcunun yıpranmasıyla eş değer olarak ortaya çıkma oranı da artar. NCAA’'deki yoğun çalışmalarına dizlerini verdiği için profesyonel olma, yani bu işten para kazanma hakkını kaybetmiş yüzlerce “büyük yetenek” var.

Kolej yerine İtalya'’da 1 sene profesyonel olarak oynayıp drafta katılan Brandon Jennings örneği sonrası “"Ailemi geçindirmek zorundayım. 1 yıl daha para almadan bekleyemem"” diyecek atletlerin sayısının artacağına dair korku henüz gerçekleşmedi. Fakat Ed O’Bannon gibi sağlığını ve kariyerini NCAA'’de heba etmiş “eski yıldızlar” artık kurumun yarattığı haksız ilişkilere yavaş yavaş başkaldırıyor. 1995 NCAA finalinin unutulmaz ismi UCLA’'li O'’Bannon bir bilgisayar oyunundaki UCLA ’95 takımında kendisinin olduğunu görünce NCAA’'e dava açmıştı. Yine California, Maryland gibi okulların öğrencileri, spor bütçeleri yüzünden eğitim harcamalarını düşürdükleri gerekçesiyle geçtiğimiz sene kitlesel protesto eylemleri düzenlediler. Maryland'li öğrencilerin hedefinde senede 1.75 milyon dolar kazanan Amerikan Futbolu koçu Ralph Friedgen vardı. Californialılar ise 2.8 milyon dolar karşılığı görev yapan Jeff Tedford’'a kızgındı.

NCAA'’in kaymağını yediği amatör spor mistisizmi, yaratılan gelirin bir kısmı oyunculara geri verilmedikçe, sakatlanan oyuncuların bursları kesilmedikçe ve okulu bırakıp profesyonel olan oyunculara geri döndüklerinde yine aynı burs ve olanaklar tanınmadığı sürece hikâyeden de öte basit bir reklamcılık hamlesinden ibarettir. Bir holding ne kadar amatörse NCAA de o kadar amatördür.

ÖNCEKİ HABER

Öpüşmenin dudak sesleri

SONRAKİ HABER

Taraftar zorbalığı yaygınlaşıyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...