18 Kasım 2010 00:00

GÖZLEM


Yaşadığı dünyayı çeşitli etki ve eylemlerle değiştirmek, kendi ihtiyaçlarına, içinde yaşanılan toplumsal ilişkilere uygun hale getirmek için çeşitli yönleriyle yürütülen mücadele, bütün zorluklara ve engellere rağmen devam ediyor. Toplumun bugün içinde yaşadığı esaret ve kuşatma altında, kapitalist sistemin gelişme dinamiklerinin her hal ve koşulda sermayenin ihtiyaçlarına uygun olması, herhangi bir alanda yaşanan değişikliklerin yine sermayenin nihai çıkarlarına uygun olarak gerçekleşmesini beraberinde getiriyor.
Türkiye’de ve dünyanın değişik bölgelerinde yaşanan gelişmelerin büyük bölümü, açıkça sermayenin çıkarlarının gerektirdiği politikalar üzerinden sürerken, sermayeyi oluşturan ve sömürünün ana kaynağı olan işçi ve emekçilerin insanca yaşam talepleri görmezden geliniyor. Toplumun nüfus olarak en kalabalık kesimine, en açık gerçeklerin bile üzerini örten yalanların egemen olduğu bir yaşam tarzı dayatılıyor.
Tek başlarına kaldıklarında karşılarındaki bilinçli ve ne yaptığını çok iyi bilen örgütlü güç karşısında çaresiz kalan bireyler, karşı taraf kadar bilinçli ve örgütlü olmadıklarından kendilerine dayatılan koşulları kabullenmek zorunda kalıyorlar. Bu durumu kabullenmeyenler ise içinde bulundukları maddi ve manevi kuşatmadan kurtulabilmek için daha güçlü olmayı, taleplerine ve amaçlarına uygun olarak hareket etmeyi başaramadıkça yaşadıkları sorunların daha da ağırlaşacağını bildiklerinden ‘kaderlerine’ boyun eğmiyorlar.
Kapitalizmin eşitsiz ve dengesiz gelişme durumu gün geçtikçe çok daha açık ve daha belirgin hale geliyor. Diğer taraftan kapitalist sistem, pek çok noktada içine düştüğü çıkmazlara rağmen hala elinin yetişmediği, gücünün yetmediği tek bir karış alan kalmasın istiyor. Bunun için insanlığı sadece maddi olarak değil, düşünsel olarak da yoğun bir kuşatma altında tutarak ne kadar ‘güçlü’ ve ‘yenilmez’ olduğunu her fırsatta göstermeye çalışıyor.
Dikkat ederseniz birkaç yıl öncesine kadar kapitalizmin günümüzde ulaştığı noktanın ‘en son’ ve ‘en gelişmiş’ olduğu, insanların doğrusuyla yanlışıyla mevcut düzenin kurallarına uymaktan başka seçeneğini olmadığı iddia ediliyordu. Oysa bugün gelinen noktada sistemin maddi dayanakları ve bütün zihinleri saran ideolojik propaganda etkisini büyük ölçüde yitirmeye başladı. Kapitalizmin özellikle ekonomik ve toplumsal yönden yıkıcı etkisini arttırması, örneğin yoksulluğun, işsizliğin asla çözülemeyecek sorunlar olarak kabul edilmesi bile, artık geri dönüşü mümkün olmayan bir çıkmaza doğru sürüklendiklerini gösteriyor.
Emekçilerin istediklerini elde etmek ve hedeflerini gerçekleştirmek için örgütlenip, ileri atıldıkları her zaman mutlaka başarılı olacaklar diye bir kural yok. Çünkü belli bir alanda yürütülen mücadelenin başarılı olması için, tek başına o mücadeleyi yürütenlerin sayıca çok olmaları ve güçlü olmaları yetmez. En az bunun kadar güçlerini ne zaman ve nasıl kullanacağını bilmeleri gerekir.
Bugün içinde bulunduğumuz bütün kuşatılmışlık duygusuna rağmen, belli bir alanda yürütülen mücadelenin başarısı, bugüne kadar yaşanan mücadele deneyimleri kadar, yürütülen mücadelenin içinde bulunduğu andan itibaren geleceğe ilişkin soru işaretlerine bugünden nasıl cevaplar verilebileceğine de bağlıdır.
Bugün sınıf mücadelesinin mevcut durumu ve yıllardır oluşturduğu deneyimlerin birikimin düzeyi ne olursa olsun, işçi sınıfı örgütlerinin sorumluluğunun büyüklüğü ve karşı karşıya oldukları zorluklar aşılabilmiş değil. Ancak Marx’ın da belirttiği gibi; ‘İnsanlık ancak çözebileceği sorunları önüne koyar’. Emek örgütleri, karşılarına çıkan olanakları doğru yönde değerlendirilip ona uygun bir örgütlenme ve mücadele tarzı benimsediklerinde, bugüne kadar aşılmaz gibi görünen pek çok sorunun üstesinden gelmenin hiç de zor olmadığını görecekler.
ERKAN AYDOĞANOĞLU

Evrensel'i Takip Et