2 Mart 2005 23:00

Kadınsa, düşünme öldür!

Bölgede yaygın olarak yaşanan töre cinayetleri, ilk kez bir araştırmanın konusu oldu. Araştırma sırasında görüşülen 430 kişinin yüzde 84'ü, "eşini aldatan kadının cezalandırılması" gerektiğini düşünüyor. Yüzde 37 ise ceza yöntemi olarak, "direk öldürülmeli" diyor. Bu yanıtı veren, kadın-erkek ve genç-yaşlı arasında belirgin bir fark olmazken; eğitim seviyesi arttıkça, "hayır" deme oranı yükseliyor. Sonuçları "ürkütücü" olarak değerlendiren Dicle Üniversitesi Psikiyatri Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Aytekin Sır, töre cinayetleri sorununun eğitimle çözülebileceği sonucuna vardıklarını ifade etti. Prof. Dr. Aytekin Sır, sorularımızı yanıtladı.

- Yaptığınız araştırma hakkında bilgi verir misiniz? - Bu çalışmada 430 kişiyle görüşüldü ve bunların yüzde 22'si bayan, yüzde 78' erkek. Çünkü bu cinayetleri işleyenlerin çoğu hatta tümü erkek. Töre cinayeti işleyen kadın yok şu ana kadar. Özellikle erkekler ne düşünüyor töre cinayeti konusunda. Diğer taraftan kadınlar ile erkekler arasında fark var mı? Bu farkı ortaya koymak için kadınların da görüşünü aldık. Bu bölgede töre cinayetleri daha yoğun yaşandığı için burada yaptık çalışmayı. Farklı etnik kökenleri gruba dahil etmeye çalıştık. Alevi, Arap, Zaza ve Kürtlerle görüşüldü. Her biri için birkaç köye gidildi. Bununla farklı kültürlerin olaylara bakışında bir fark var mı yok mu karşılaştırmak istedik. Araştırma yapılırken bireylerle tek tek yalnızlarken görüşüldü. Çalışmada biz üç tane vaka verdik. Birincisinde gerçekten eşini aldatan bir kadın var. 'Bu cezalandırılmalı mı cezalandırılmamalı mı?' diye sorduk. 'Cezalandırılacaksa bunu kim yapmalı? Böyle bir olay olsa kime danışırsın?' şeklinde sorular yöneltiyoruz. İkinci vakada biraz daha sosyal bir kız var. Arkadaşlarıyla birlikte oluyor, çevresiyle olan ilişkileri biraz daha iyi. Aynı sorular bu vaka için de soruluyor. Son olarak da 14 yaşında bir kız çocuğu amcasının oğluna veriliyor ve bu kız evlenmeyi redediyor. Aynı sorular bu vaka için de soruluyor.

- Sonuçlar ne oldu? - Birinci vaka için yani eşini aldatan kadın örneğinde yüzde 84'ü cezalandırılmalı cevabını verdi. Kadın ve erkekler arasında anlamlı bir fark da yok. Hatta kadın da bu cezayı onaylıyor. Şimdi şunu değerlendirdik: Bu araştırmalarda yüzde 37, "direk öldürülmeli" dedi. Yüzde 16'sı "boşanırım" dedi. Daha sonraki cezalar; "ahıra kapatırım, burnunu, kulağını keserim. Saçını kazıtırım, intihara zorlarım" şeklinde sıralandı. "Kime sorarsınız?" diye sorduğumuzda, "aile büyüğüne sorarım" cevabı yaklaşık yüzde 46. Daha düşük oranlarda "imama, şeyhe sorarım" gibi cevaplar verenler oldu. "Bu cezayı kimler vermeli?" şeklinde yönelttiğimiz soruya en sık cevap "kocası vermeli" oldu.Yüzde 50'nin üzerinde bir orandı bu. "Sizin yakınınız, kızkardeşiniz olsa bu sonuç değişir mi?" diye sorduk bir de. Yüksek oranda çıkan cevap "değişmez" oldu. Kızkardeşi de olsa onu gözünü kırpmadan öldürecek. İkinci vakada bu oran daha düştü. Üçüncü yani son vakada amcasının oğluyla evlenmeyi rededen kızı cezalandırmalı diyenler de oldu. Ama burada oran daha da düştü.

- 'Hayır' ya da 'evet' demeyi etkileyen faktörler nelerdir? - Daha derin istatistiksel araştırmalar yaptığımızda şöyle birşey çıktı. Hayır demeyi etkileyen en önemli faktör eğitim çıktı. Yani eğitim seviyesi ne kadar yükselirse hayır deme ihtimali o kadar yükseliyor. En anlamlı faktör buydu. Bu da bize bu işin üstesinden gelmenin yolunun eğitim olduğunu gösteriyor. Çünkü kadın da olsa erkek de olsa bu cinayeti onaylıyor. O zaman insanların eğitilmesi gerekiyor. İnsanların eğitim seviyesi yükseldikçe hayır deme oranı arttı.Hayır cezalandırılmamalı diyenlerin oranı arttı. Özellikle hem kadın, hem eğitimli ise hayır deme oranı daha da arttı.

- Kültür farklılığı sonuçları değiştirdi mi? - Sonra "acaba farklı etnik kökenler arasında bir farklılık var mı?" diye bir araştırma yaptık. Kürt, Zaza, Alevi, Araplar arasında bir fark var mı?" diye baktık. Bunlar içerisinde istatistiksel yönden bir fark yoktu. Sonuçlar tıpatıp aynıydı. Yani tamamen şaşırtacak derecede aynıydı verilen cevaplar. Cezalar, onaylar hemen hemen aynıydı. Bu sonuç bunun bu bölgede genel bir problem olduğunu bize gösteriyor. Şu ırkla şu grupla ilgili birşeymiş gibi bakmak yanlış. Bunun yanlışlığını da göstermeye çalıştık burada. Yani "bu olay sadece Kürtler'e, bu olay sadece Zazalar'a aittir", ya da Araplar'a aittir gibi bir tanımın yanlış olduğunu göstermeye çalıştık burada. Elimizdeki tek yüz güldürücü sonuç da buydu.

- Bu araştırmadan çıkardığınız önemli sonuç nedir? - İnsanların yüzde 37'si "insanlar öldürülmeli" diyor. Bu bence çok korkunç birşey. En çarpıcı yönü bu. Kadınların bunu destekliyor oluşu da beni şaşırtan ikinci faktör. Kadın da bu hayatın bir parçası. Bundan kopuk değil. Kadın da bu çarkın içerisinde bunu kabulleniyor. O da bu düşünce sistemini benimsiyor. İlginç sonuçlardan bir diğeri de tabi ki gençlerin bu değişime dönüşüme ayak uydurmaması bence önemli bir sonuç. Bana tek umut veren sonuç da eğitimle bunun düzeliyor olması.

src=/resim/b1.gif width=5>
Başa dön


SOKAK ÇOCUKLARI GERÇEĞİ -3-
   Siyasiler ne düşünüyor? HAZIRLAYAN: Filiz Yavuz

POLİSİYE TEDBİRLERLE ÇÖZÜLEMEZ Saadet Partisi, Sosyal Hizmetlerden Sorumlu eski Devlet Bakanı Prof. Dr. Sacit Günbey: Sokak çocukları meselesi Türkiye'nin en önemli meselesidir. Mesele her gün daha büyüyerek karşımıza çıkmaktadır. Bu meseleyi polisiye tedbirlerle, cezaların arttırılmasıyla, önlemek mümkün değildir. Dünyada yaşanan sosyal olumsuzluklardan en kolay etkilenen çocuklardır. Bu olumsuzlukların başında Türkiye'de yaşanan göç, göçün getirdiği fakirlik, işsizlik, barınma, sağlık ve eğitim sorunları gelmektedir. Bunun üzerine Türkiye'de yıllardan beri uygulanan IMF politikaları ve buna bağlı olarak ortaya çıkan ekonomik ve sosyal yetersizlikler, devletin sosyal hizmetlere ayırdığı katkının azalması, taplumun manevi ihtiyaçlarının, ahlaki ihtiyaçlarının gözardı edilmesi, bu konuda çocuklara ve ailelere gerekli desteğin verilmemesi sokak çocukları sorununun temel, bilimsel nedenleridir. Bu sorun doğu medeniyetinin değil batı medeniyetinin hastalıklarındandır. Türkiye'nin yaşadığı batılılaşma süreci, bu hastalığı Türkiye'ye taşımıştır. Bu sorunun ortadan kaldırılması için yapılacak en önemli şey, işsizlikle ilgili mücadelenin artırılması, işsizliğe karşı tedbir alınmasıdır. Bunlara bağlı olarak IMF reçetelerinden acilen vazgeçilmelidir. Çocukların eğitim ve sağlık giderleri, ailelerin zaruri ihtiyaçları mutlaka devlet tarafından karşılanmalıdır. İnsanları meta gibi gören kapitalist anlayıştan bir an önce vazgeçilmelidir.




EKONOMİK NEDENLER ORTADAN KALDIRILMALI Meclis Sokak Çocuklarını Araştırma Komisyonu üyesi CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman Çocuğu sokağa iten ana nedenlerin ortadan kaldırılması lazım. Sorunların hepsi ekonomik kökenli. Yoksulluk, işsizlik, göç, gecekondulaşma, çok çocukluluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, aile içi şiddet, kadının ve çocuğun şiddete maruz kalması, parçalanmış aile gibi nedenler çocuğu sokağa iten nedenler oluyor. Öncelikle ailede ilgisizlik, aile içi sevgiden, ilgiden mahrum kalması çocuğu sokağa itiyor, ihmal ve istismara neden oluyor. Gözlemim; çocuklar kendi ana-babaları tarafından sokağa itiliyorlar. Önce sokağa para kazanması için gönderiliyorlar. Sokakta çalışan çocuklar zamanla sokakta yaşamaya başlıyor, sonra da madde bağımlılığı geliyor. Toplum olarak en büyük ihmalimiz ise kız çocukları. Sokakta kız çocukları giderek artmaya başladı, insanların vicdanlarına daha çok hitap edip, daha çok para kazanıyor diye. Organize suç örgütleri kız çocuklarını daha çok kullanmaya başladı ve daha ileride fuhuş sektörüne itiyorlar. Bunların gayri meşru çocukları da sokağa terk edilince, çift yönlü bir artış oluşuyor. Çalışmalar çocuğu sokağa götüren ekonomik nedenlerin ortadan kaldırılması ve sokaktaki çocuğun rehabilitasyonu şeklinde iki bölümde toplanmalı. Devlet, sokakta çocuk bırakmama gayretinde olmalı. Bunun için ciddi yasal değişiklikler gerekiyor. Ciddi oranda madde bağımlılığı var ama, yeterli tedavi merkezleri yok. Tüm tıp fakültesi hastaneleri, devlete ait eğitim ve araştırma hastaneleri ve askeri hastanelerde mutlaka madde bağımlılığı ve çocuk servislerinin bulunması önerilecek. Sosyal rehabilitasyon da önemli. Çocuk ve gençlik merkezlerinde de çocukların eğitimi sağlanmalı. Risk altındaki çocukların devlete maliyeti 100 milyon, sokakta çalışan çocukların maliyeti 400 milyon, sokakta yaşayan çocukların maliyeti 900 milyon, madde bağımlısı çocukların maliyeti ise 1.5 milyar lira. Devletin risk altındaki aileleri desteklemesi en akılcı çözüm olacaktır. Tespit edilen ailelere ayni, nakdi yardımlar yapılmalı, sosyal, eğitsel hatta psikolojik yardımlar götürülmeli. Bunun için icracı bir bakanlık öneriyoruz. Kaynak eksikliği var. Bu merkezlere aktarılan kaynaklar artırılmalı. Sosyal hizmet uzmanları da müthiş eksik. Acilen sosyal hizmet uzmanlarının sayısı artırılmalı. Koordinasyon eksikliği de söz konusu. Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı, Adalet, İçişleri, Sağlık ve Milli Eğitim Bakanlığı mutlaka koordineli çalışmalı, 'sivil toplum örgütleri'nin çalışmaları da sisteme dahil edilmelidir.




ÇOCUKLARIMIZI DÜŞÜNMENİN ZAMANIDIR DEHAP Başkan Yardımcısı Orhan Miroğlu: Son 20 yılda yaşananlar tartışmasız, insanlığa karşı işlenen suç kapsamı içindedir ve ancak böyle görüldüğü ve düşünüldüğü zaman, çözüme ilişkin ortak bir konsensüs sağlanabilir. Sokak çocuklarının trajik bir durumu vardır ve son 20 yılda yaşanan göç olgusunun bir sonucudur. Kürtler, savaş yıllarında yurtlarından, köylerinden, mezralarından göç ettirildiler. Göç edenler, büyük metropollere ve kısmen Kürt illerine yerleştiler. Buralarda yoksulluğa mahkûm oldular. İstismara açık bir toplum, bir halk haline geldiler. Bu yüzden, büyük kentlerde özellikle, kriminal bir toplum gibi görülmeye başlandılar. Yapılan saha araştırmaları, İstanbul'da sokak çocukları sorununun hâlâ adil ve demokratik çözüm bekleyen Kürt sorununun bir sonucu olduğunu açıkça ortaya çıkarmaktadır. Binlerce sokak çocuğu, bugün her türlü korumadan yoksundur. Kimliksiz, eğitimsiz, suç işlemeye yatkın bir ortam içinde yaşayan bu çocuklarımızı artık düşünmenin zamanıdır. DEHAP'lıların yönettiği belediyelerin öncelikli programları arasında sokak çocuklarıyla ilgili projeler ve tasarılar gelmektedir. Geçmişle yüzleşmenin ve bu geçmişi sorgulamanın önemli bir yanı da çocuklarımıza umut duyacakları bir dünya sunmaktır; bu dünyayı yaratabilmek için herkes kollarını sıvamalıdır.




NEOLİBERAL POLİTİKALARLA MÜCADELE ÖNEMLİ Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP) Parti Meclisi üyesi Fatma Tanış: ÖDP, sokak çocukları gerçeğinin giderek aciliyet taşır bir hale geldiğini ve tüm dünya ile beraber ülkemizde de uygulanan siyasi ve ekonomik politikalar sonucunda ortaya çıktığını düşünmektedir. Neo-liberal politikaların meydana çıkardığı işsizlik ve yoksulluk, gelir dağılımında artmaya devam eden adaletsizlik, kazanılmış sosyal hakların kaybedilmesi ve sosyal devletin yok olmaya yüz tutması, kadın ve çocukların yaşadığı sorunların görmezden gelinmesi sadece ülkemizde değil tüm dünyada aynı manzarayı ortaya çıkarmakta, sorunları ince ince işlemekte ve içinden çıkılamaz bir hale getirmektedir. Göç ve beraberinde taşıdığı sosyo-ekonomik problemler, ailede yaşanan sorunlar, kadın ve çocuklara yönelik koruma- destekleme konusundaki müdahalelerde yetersiz kalınması, ailenin tartışılmazlığı ve dokunulmazlığının yasal düzenlemeler içerisinde ve toplum bilincinde süreğen kılınması, eğitim ve güvenlik kurumlarından kaynaklanan yanlış ve eksik müdahaleler, yetersiz eğitim-sağlık hizmetleri sosyal güvencenin sağlanamaması, çarpık ve yanlış kentleşme politikaları yaşadığımız sorunu ağırlaştırmaktadır. ÖDP sorunun çözümünde aslen başrolü oynayacak unsurların, neoliberal politikalarla mücadele, (yoksulluk ve işsizlikle mücadele, sosyal hakların kazanılmasına yönelik mücadele) kadın ve çocukların korunması-desteklenmesine yönelik kurumsal, toplumsal ve yasal düzenlemeler olduğunu düşünmektedir. Bir yandan sokak yaşamı ve onun getirdiği sorunlarla baş edilmeye çalışılırken, diğer yandan da sorunu besleyen unsurlar üzerinde durulması gerekmektedir.




DEVLET BAKIMLLARINI ÜSTLENMELİ EMEP Genel Başkan Yardımcısı Memet Kılınçaslan: Sokak çocukları sorununu burjuva kapitalist sistemden bağımsız ele almak mümkün değildir. Tekelci basın ve medya kuruluşlarınca "Tinerci dehşeti", "Kapkaç vahşeti" gibi magazinel başlıklarla "potansiyel suçlu" ilan edilerek hedef gösterilen sokak çocukları gerçekte sistemin mağdurları arasındadır. Onyıllardır uygulanan ekonomik politikalar sonucu ortaya çıkan yaygın işsizlik, artan yoksullaşma beraberinde ailelerin parçalanması gibi toplumsal sorunlar doğurmuş; yine ekonomi dışı zorunluluk sonucu olarak ifade edebileceğimiz Kürt sorununa bağlı göç, sokak çocukları olgusunun temel kaynaklarını oluşturmuştur. Partimiz, bu sorunun vicdan rahatlatmaya yönelik ianeci yardımlarla çözülemeyeceğini, sosyal bir hak olarak kimsesiz ya da aileleri tarafından bakımları sağlanamayan çocukların bakımının devletçe üstlenilmesini savunmaktadır. Yine, parti programımızda emekçi ailelerin korunmasına dair hüküm de bu nedenle konulmuştur. Şüphesiz ki, mevcut IMF'ci politikalarının terk edilmesi, eğitim ve sağlığın tüm yurttaşlar için parasız hale getirilmesi, her ailenin geçinebileceği bir gelirin sosyal yardımlar yoluyla güvence altına alınması sorunun çözümünde ilk atılması gereken adımlardır.


SOKAK ÇOCUKLARININ SAYISI ABARTILDIĞI GİBİ DEĞİL! Göç veren ve alan yerleri mercek altına almak gerekiyordu, onu yaptık. Gittiğimiz her yerde çocukları sokağa düşüren temel sebep olarak karşımıza "aile" çıktı. Boşanma, geçimsizlik, yoksulluk, yoksunluk, aile içi şiddet, çocukların değişik şekillerde istismar edilmesi ve eğitim eksikliği, en büyük eksiklik ise sevgisizlik ve ilgisizlik. Ailenin çocuğunu sokağa yollamayı ekonomik gelir aracı gibi görmesi, Çocuk da ailesinde görmediği sevgiyi bir yabancıdan, arkadaş olan veya art niyetle de yaklaşan birinden gördüğünü zannederek sokak kanunlarının içine kendini kaptırıyor. Sokak çocuğu oluyor artık. Çocukların yüzde 84-85'inin ailesi, anne babası var. Bütün illerde bunu gördük. En büyük sokak merkezi olarak gösterilen il İstanbul, arkasından Diyarbakır. Diyarbakır'da ciddi bir inceleme yaptığımızda gördük ki, diğer iller de dahil, sokakta ailesi ile bağlarını koparan, gece gündüz sokakta yaşayan çocuk sayısı abartıldığı kadar değil. Ancak 20 bin civarında. Sokakta çalışan çocuk sayısı ise fazla. Aile probleminin mutlaka çözülmesi gerekiyor. Çok ciddi anlamda çalışma yok aile üzerinde. Devlet kurumları tarafından daha profesyonel, organizeli, koruyucu, geliştirici çalışmanın yapılması gerekiyor. Ahlaki yapıda da birtakım çöküntüler, zayflamalar söz konusu. Manevi değerlerin aile içinde yetiştirilmesi, geliştirilmesi gerekiyor. Ahlaki sorunlar çocuklar açısından değil, çocukları istismar edip, suç işleten birey ve organize suç şebekeleri açısından da böyle. Kurumsal, sosyal yapımızın mutlaka gözden geçirilmesi gerekiyor.