22 Temmuz 2004 21:00

Ekmek, şarap ve sokaklar

Dudullu'da yol kenarında bir ceset, gelip geçenlerin gözleri önünde 13 saat öylece kaldı. Belediye onu götürene kadar orada, yattığı yerde durdu. Adli tıp morgunda bir süre bir yakının çıkması için beklenen şahısa ait kimlik bilgileri, derme çatma bir kulübede bulundu. Adı Tahir Yıldızer'di. Ondan yadigar kalan tek şey vardı; mesut günlerine dair bir çocukluk fotoğrafı...

Paylaş
Geçtiğimiz günlerde Dudullu'da yol kenarında bir ceset bulundu. Yoksul birine ait olduğu anlaşılan cesedin kimliği belirsiz değildi. Tam tersine, civarda oturan herkes onu tanıyordu. Fakat buna rağmen ceset, hiç kimse dokunmadan, gelip geçelerin gözleri önünde 13 saat yerde kaldı. Ne bir ambülans geldi, ne de yerde yatana sahip çıkacak bir kimse. Belediye onu götürene kadar orada, yattığı yerde durdu. Kalp kırizinden öldüğü belirlenen şahıs, çok sonra belediye tarafından adli tıp morguna kaldırıldı. Adli tıp morgunda bir süre bir yakının çıkması için beklenen şahısa ait kimlik bilgileri, derme çatma bir kulübede bulundu. Bu kulübe düştüğü yerin biraz ötesindeydi. Civardakiler buraya Arap Tahir Villası diyordu. Bu kimsesiz adam o mütevazi villanın sahibiydi. Onu tanıyan çoktu ama öldüğü gün cenazeyi kaldıracak kadar kimsede para yoktu. Adı Tahir Yıldızer'di. Ya da Dudullu'da herkesçe tanınan adıyla Arap Tahir'di. Şimdi o, Ümraniye E Tipi Cezaevi'nin yanındaki kimsesizler mezarlığında yatıyor. Sesiz sedasız giden Arap Tahir'in arkada bıraktığı hikâye televizyonlara ara sıra yansıyan kırık dökük hayat hikâyelerinden. Bu aynı zamanda Tahir Yıldızer ya da Arap Tahir'in 55 yıl hiç ayrılmadığı Dudullu'nun da hikâyesi. Ya da sadece bir insan hikâyesi işte...

Sahipsiz biri öldü Büyükşehirlerde kimsesizlerin, evsizlerin sokaklarda yaşaması her nedense yadırganmıyor. Yalnızca kışın soğuk günlerinde onlar sokaklardan toplanıp, bir spor salonuna doldurulyor. Arap Tahir bunlardan biri olmadı hiç. Arkadaşı Muzaffer Gündüz onun için"Paylaşmasını seven, yarım ekmeği olsa paylaşan bir adamdı." diyor. Gündüz, Tahir'i iyi tanıyanlardan, onun çocukluk arkadaşı, Telekom'dan emekli işçi. Esnaftan para toplayıp şarap içtiğini anlatıyor. Onu neredeyse yakından tanıyanlar bile ya İran'dan ya da Mısır'dan geldiğini zannediyor. Oysa Arap Tahir'in annesi Mısır kökenli, babası Yunan muhaciriydi. Ve doğma büyüme İstanbul yerlesiydi. Sadece esmerliğinden dolayı bu isim kendisine verilmiş. "Arap Tahir'in en büyük özelliği kışın bir tek fanilayla, yazınsa kazaklar giyip paltoyla dolaşmasıydı" diyor arkadaşları. Arkadaşları kim mi? Dudullu'nun eski zamanlarından kalmış çamlıkta ikindi üstü buluşup, bira(şarap ve votka da dahil) içen emekli akşamcılar. Dudullu daha küçük bir köyken buralarda koyunların kuzuların peşinde çobanlık etmişler. Oysa şimdi Dudullu'ya bakınca, buranın yeşillikler içinde bir köy olduğunu düşünmek öyle zor ki?

Herkes aynı "Dudullu esnafı aralarında para toplayıp onun cenazesini kaldıracaktı. Ayıp ettiler" diye yakınıyor Gündüz. Arap Tahir'in zamanında temiz giyinen, kendisine iyi bakan yakışıklı bir delikanlı olduğunu söylüyor. Babası ölünce üvey annesi her şeyi satmış. Evleri ve daha neleri varsa. O zamandan sonra evsiz yurtsuz kalıyor Tahir. Ve nerede bir iş bulursa orada yatıp kalkarak ömrünün elli yılını geçiriyor. Muzaffer Gündüz bunları anltırken, yanında şişe birayı kafasına diken arkadaşı aralara giriyor, "sigortası var mıymış?" Sokakta yatan adamın sigortası mı olur deyince, bu hiç aklına gelmemiş gibi onaylayarak "Doğru, ben de konfeksiyonda çalışıyorum, bekârım, benim de sigortam yok. Sonumuz belli değil" diyor. Onun bu sözleri aslında Tahir'inde hayatını özetleyiveriyor. Dudullu'da uzun zaman tek olan eski bir ekmek fırınında çalışmış Tahir. Fırın yıkılınca yeniden evsiz kalmış. Bir zaman sokaklarda yaşayan Arap Tahir, uzun yıllarda tüpçülük yapmış. Yani zaman zaman işsiz kalarak ve her işsiz kaldığında evsiz de kalıp sokaklarda yatarak yaşamaya devam ediyor. Arkadaşlarından Doktor Faruk(Emekli Baytar Hasköylü Ömer Faruk Çam) onu bir gece ölümden kurtardığını anlatıyor. "Gece içtikten sonra kendini çamlara asmıştı. Yetişmeseydim ölecekti garip. Zorla ikna edip kolundan çekip götürdüm." Sanki o gün ölmemesi çok şeyi değiştirmiş gibi. Bir zaman daha sokaklarda süründü işte, hepsi bu. "Tahir kabadayı adamdı" diyor arkadaşları, iki büyük sanayi tüpünü koltuk altına sıkıştırıp götürecek kadar da kuvvetliymiş tabii. "Burada herkes Arap'ı tanır. İçki içer, parayı da buralarda milletten toplardı. 'İçmeden çalışamıyorum, utanıyorum' derdi." Arap Tahir'i bir de çocuklar anlatıyor. Ayakkabı boyayan, seyyar satıcılık yapan küçük, yoksul satıcı çocuklar.. "Beni yanına çağırdı gitmedim abi. Sonra kendisi geldi bana bir milyon verdi" diyor Muhammed, ölmüş olmasına üzülerek. "Zenginden alır burada garibanlara dağıtırdı" diye belirtiyor Doktor Faruk. Paşakapısı'nda bir ablası otururmuş, ama şimdi o da kayıp. İşte o ablasıyla bir arazi meseleleri varmış. Belki de yeni bir hayat kurabilmenin umuduyla, oradan gelecek parayla buralardan çeker giderim demiş arkadaşlarına. Ama hiçbir şey çıkmamış. Öldüğünün hemen ertesi gün kulubesinin brandasını çalmışlar. Geriye kirli battaniyelerinin, yırtık elbiselerinin arasına sıkıştırdığı loto kuponlarından başka hiçbir şey kalmadı. Yalnızca arkadaşı Balıkçı Murat'ta bir çocukluk fotoğrafı var. Onun mesut günlerine dair...

Son yolculuk "Zihni'den bir bardak şekerli su istemiş, ama şekeri bol olsun demiş." Muzaffer Gündüz bunları söyledikten sonra "Son yolculuğunda hiç olmazsa banyo yaptı, kirli gitmedi garip, rahat etti." diye birazda üzgün konuşuyor. Ne diyor Orhan Veli; Ölünce kirlerimizden temizlenir/Ölünce biz de iyi adam oluruz/Şöhretmiş, kadınmış, para hırsıymış/Hepsini unuturuz. Şimdi açlığı da, yalnızlığı da, mutsuzluğu da unuttu Arap Tahir, kuşkusuz bir zaman daha Dudullu'daki şarapçılar arasında anıları anlatılacak, yani şimdilik kendi gitti bir adı kaldı yadigâr.

ÖNCEKİ HABER

'Niyetleri kadrolaşma'

SONRAKİ HABER

HSBC Irak'a girdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...