7 Mart 2004 04:00
Toprağın altı ve üstü
GÜNÜN YAZILARI
Anadolu ve Trakya ya da yurdumuz Türkiye pek çok uygarlığın egemenliğinde kalmış, dolayısıyla toprak üstünde ve altında bu uygarlığın izleri olan bir alandır. Ama uzun süre bu konuda bir inceleme yapılmamıştır. Anadolu topraklarında bu konudaki lik araştırmalar, bir başka söyleyişle ilk arkeolojik kazılar yabancılar tarafından yapılmıştır. Bu ilkler arasında en önemlileri İngiliz Arkeoloğu C.T.Newton'un 1857 yılında Halikarnassos (Bodrum) ve Knidos'ta (Tekir), İngiliz Mühendisi C.T.Wood'un 1869-1874 yılları arasında Ephesos'ta (Efes), Alman arkeoloji meraklısı H.Schliemann'ın 1871-1892 yılları arasında Troya'da (Hisarlık), Alman Mühendisi C.Humann'ın 1876-1886 yılları arasında Bergama'da,1891-1893 yılları arasında Menderes Magnesiası'nda,1895-1898'de Hierapolis'te (Pamukkale) ve 1895-1913'te Ephesos'ta, Alman Arkeologlarından Th.Wiegand'ın 1899'da Miletos (Balat, başlangıç kazısı), F.von Luschan'ın 1882-1902 Sam'al (Gaziantep yakınlarında Zincirli) kazılarıdır.
Bu ilk kazılarda gün ışığına çıkarılan önemli sanat yapıtları da yurtdışına götürüldü. Çünkü o dönemdeki "Asar-ı Atika Nizamnamesi"nin bir maddesine göre, bulunan yapıtların üçte biri devlete, üçte biri yapıtın bulunduğu arazi sahibine üçte biri de kazıyı yapana veriliyordu. Bu tapınak ve heykeller bugün dünya müzelerini süslüyor. Eskiçağ dünyasının yedi harikasından ikisini oluşturan Ephesos Artemis Tapınağı ile Halikarnasos Mausoleion'uyla ilgili parçalar da Londra'daki British Museum'da. Halikarnas Balıkçısı adıyla yazan Cevat Şakir'in bu müzeye başvurup, bu sanat eserlerinin Londra'da değil Akdeniz'in mavi göğü altında olması gerektiğini yazdığı mektup da anımsanmalı bu arada. Bu tapınakların Türkiye'ye iadesi için yazılan bu mektuba verilen yanıt da ilginçtir: "Arkalarındaki duvarı maviye boyattık".
Taşları götürsünler...
Arkeolojik kazılarda yabancıların buldukları eserleri yurtdışına çıkarmaları yüzünden bir de anektod anlatılır "Taşları götürsünler, altın gibi değerli şeyleri bıraksınlar" demiş dönemin egemeni. Gerçi yasanın bulunan eserlerin üçte birinin yurtdışına çıkartılabilmesine olanak veren yasayla böyle bir beyanın farkı yok ama ... Schliemann gibi bulduğu hazineyi karısının üstünde fotoğraflamadıkça neyin götürüldüğünü saptamak da olası değil.
Yabancılar Anadolu topraklarında araştırmalar yaparken bizimkiler neredeydi sorusu aklınızı kurcalıyorsa... O dönem müzeler müdürü olan bir ressam olan Osman Hamdi Bey'in 1887 yılında Sayda yakınlarında yaptığı kazıdan, aralarında Fenike krallarının da lahitleri olan bir yeraltı mezarlığı buluşundan söz etmeliyiz. Bu buluş dünyada yankı yapan buluşlardandır. Osman Hamdi Bey, bulduğu lahitleri o zaman Osmanlı İmparatorluğu toprakları içinde bulunan Sayda'dan İstanbul'a taşıttı. Aralarında İskender lahdi diye anılan anıtsal yapıtın da bulunduğu bu lahitlerin konulacağı uygun genişlikte bir bina bulunamadığından o dönem müze olarak kullanılan Çinili köşkün karşısına Mimar Valoury'ye 1891'de bugün arkeoloji müzesi olarak anılan bina yaptırıldı. Ayrıca yeni bir tüzükle kazılardan çıkan yapıtların yalnızca devletin malı sayılacağı maddesi yürürlüğe girdi. Osman Hamdi Bey müzecilik için özel bir bina yaptırışıyla modern müzeciliğimizin, arkeolojik kazıları yurtdışından arkeologlar yerine Osmanlı vatandaşlarının yapmasını savunup Anadolu'da kazılar düzenletişiyle (İlki Adıyaman yakınında Nemrut) ulusal arkeolojinin öncüsüdür. Sanayi-i Nefise Mektebi /Güzel Sanatlar Akademisi'nin de kurucusudur.
Türkiye'de müzeler ve müzecilik Türkiye'de müzecilik 19. Yüzyıl ortalarında başlamıştır. Sultan Abdülmecid döneminde ,1846 yılında Tophane-i Amire müşiri Ahmet Fethi Paşa tarafından eski yapıtların ve eski silahların Aya İrini Kilisesi'nde toplanmasıyla ilk müzenin oluştuğu söylenebilir. O tarihten önce eski ve değerli Osmanlı yapıtları Enderun Hazinesinde, İslamlıkla ilgili yapıtlarsa Topkapı Sarayı Hırka-i Şerif Dairesinde korunuyordu. Aya İrini Kilisesi Tanzimat döneminde Ali Paşa'nın sadrazamlığında Müze-i Hümayun olarak düzenlendi ve yönetimine Galatasaray Lisesi tarih öğretmeni E. Goold getirildi. O dönem Maarif Nezareti adıyla anılan Milli Eğitim Bakanlığı da Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde bulunan bütün taşınabilir önemli antik yapıtların İstanbul'a gönderilmesiyle ilgili bir buyruk yayınladı. Bu dönemde Marmara Adası'ndan ve Tekirdağ yöresinden 160 kadar eski yapıt derlenerek müzenin bir kataloğu yayımlandı. Bu kuruluş Sadrazam Mahmut Nedim Paşa tarafından kaldırıldı, müze müdürünün de görevine son verildi. Bir süre sonra sadrazam olan Ahmet Vefik Paşa, müze müdürlüğünü yeniden kurarak müdürlüğe Avusturya Lisesi müdürü Anton Dethier'i atadı. Bu müdür döneminde İstanbul'a getirtilen yapıtlar arasında 1874'te Kıbrıstan getirtilen Cesnola Koleksiyonu önemlidir. Bu dönem ilk Asarı Atika Nizamnamesinin de hazırlandığı dönemdir. Bu tüzüğün kazıdan çıkar yapıtların yurtdışına gitmesine yol açan maddesini değiştirmeyi isteyen Maarif Nezareti başarılı olamadı. Aya İrini Kilisesinin rutübetli oluşu yüzünden müze 1880'de Çinili Köşk'e taşındı. 1881'de Dethier ölünce yerine Osman Hamdi Bey atandı, ilk işi Çinili Köşk'ün onarımı oldu. Galeriler doldu.. Osman Hamdi Bey'in ölümüyle yerine kardeşi Halil Ethem (Eldem) atandı. Bu müdür zamanında Didim, Milet, Efes, Priene ve Sard'da ki kazılardan getirilen yapıtlar, müzenin tüm galerilerini doldurdu. Ayrıca müzeye Eski Şark Eserleri bölümü eklendi. 1914'te Süleymaniye Camii imarethanesinde Türk ve İslam yaptıklarını içeren Evkaf-ı İslamiye Müzesi açıldı. Daha sonra müze Sanayi-i Nefise binasına taşınarak Eski Şark eserleri Müzesi olarak adlandırılıp düzenlendi. Halil Ethem Bay dönemi müzecilik konusunda çok sayıda bilimsel yayın yapılmıştır. 1917 yılında müzeler dışındaki eski yapıtları koruma amaçlı Muhafaza-i Asar-ı Atika Encümen-i Daimi kuruldu. 1920 yılında ilk Büyük Millet Meclisi'nin Türk Asar-ı Atika Müdürlüğü (Türk Eski Yapıtlar Müdürlüğü) kurması bu konuyu genç Türkiye Meclisinin nasıl ciddiye aldığını gösterir. 1923 yılında eski yapıtlar tüzüğünün hazırlanması ve Ankara'da müze kurulması için bir bilimsel kurul görevlendirildi. Ankara'daki ilk müze binası Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu'na yaptırılan Etnoğrafya müze binasıdır. Bu müze 1930'da halka açıldı. Topkapı Sarayı 1924'te müze oldu ve 1930'da halka açıldı. Ayasofya'nın müze durumuna getirilişi 24 Kasım 1934 günlü bakanlar kurulu kararıyladır. Tekke, türbe ve zaviyelerin 1925'te çıkarılan yasayla kapatılmasından sonra burada ki eski eserler müzelere gönderilmiş, Konya'daki Mevlana Dergahı ve Türbesiyse , Atatürk'ün buyruğuyla , kapatılmayarak 1927'de müze durumuna getirildi. Günümüzde arkeoloji müzeleri; tarih, sanat tarihi ve etnografya müzeleri; tarih müzeleri; tarihi yapıtlar ve anıtlar; tarihsel bakımdan ya da mimarlık açısından değer taşıyan yapıtlar; askeri müzeler; özel müzeler biçiminde kümelendirilecek çeşitli müzelerimiz var. Arkeoloji kazılarıysa çoğu yabancı gruplarca ve sponsorluklarla sürüyor. Rivayet o dur ki; Türkiyeli iş adamları sözü çok edilen kazılara ve yabancı arkeologların yürüttüğü kazılara destek vermeyi yararlı görüyorlar. Eğer bu müzeleri ve ören yerlerini tezelden satacak olanlar bu satışa yıllardır yurt dışına götürülemeyen tarihi eserler için de bir tazminat eklerlerse sevaba girerler.
Türkiye'de müzeler ve müzecilik Türkiye'de müzecilik 19. Yüzyıl ortalarında başlamıştır. Sultan Abdülmecid döneminde ,1846 yılında Tophane-i Amire müşiri Ahmet Fethi Paşa tarafından eski yapıtların ve eski silahların Aya İrini Kilisesi'nde toplanmasıyla ilk müzenin oluştuğu söylenebilir. O tarihten önce eski ve değerli Osmanlı yapıtları Enderun Hazinesinde, İslamlıkla ilgili yapıtlarsa Topkapı Sarayı Hırka-i Şerif Dairesinde korunuyordu. Aya İrini Kilisesi Tanzimat döneminde Ali Paşa'nın sadrazamlığında Müze-i Hümayun olarak düzenlendi ve yönetimine Galatasaray Lisesi tarih öğretmeni E. Goold getirildi. O dönem Maarif Nezareti adıyla anılan Milli Eğitim Bakanlığı da Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde bulunan bütün taşınabilir önemli antik yapıtların İstanbul'a gönderilmesiyle ilgili bir buyruk yayınladı. Bu dönemde Marmara Adası'ndan ve Tekirdağ yöresinden 160 kadar eski yapıt derlenerek müzenin bir kataloğu yayımlandı. Bu kuruluş Sadrazam Mahmut Nedim Paşa tarafından kaldırıldı, müze müdürünün de görevine son verildi. Bir süre sonra sadrazam olan Ahmet Vefik Paşa, müze müdürlüğünü yeniden kurarak müdürlüğe Avusturya Lisesi müdürü Anton Dethier'i atadı. Bu müdür döneminde İstanbul'a getirtilen yapıtlar arasında 1874'te Kıbrıstan getirtilen Cesnola Koleksiyonu önemlidir. Bu dönem ilk Asarı Atika Nizamnamesinin de hazırlandığı dönemdir. Bu tüzüğün kazıdan çıkar yapıtların yurtdışına gitmesine yol açan maddesini değiştirmeyi isteyen Maarif Nezareti başarılı olamadı. Aya İrini Kilisesinin rutübetli oluşu yüzünden müze 1880'de Çinili Köşk'e taşındı. 1881'de Dethier ölünce yerine Osman Hamdi Bey atandı, ilk işi Çinili Köşk'ün onarımı oldu. Galeriler doldu.. Osman Hamdi Bey'in ölümüyle yerine kardeşi Halil Ethem (Eldem) atandı. Bu müdür zamanında Didim, Milet, Efes, Priene ve Sard'da ki kazılardan getirilen yapıtlar, müzenin tüm galerilerini doldurdu. Ayrıca müzeye Eski Şark Eserleri bölümü eklendi. 1914'te Süleymaniye Camii imarethanesinde Türk ve İslam yaptıklarını içeren Evkaf-ı İslamiye Müzesi açıldı. Daha sonra müze Sanayi-i Nefise binasına taşınarak Eski Şark eserleri Müzesi olarak adlandırılıp düzenlendi. Halil Ethem Bay dönemi müzecilik konusunda çok sayıda bilimsel yayın yapılmıştır. 1917 yılında müzeler dışındaki eski yapıtları koruma amaçlı Muhafaza-i Asar-ı Atika Encümen-i Daimi kuruldu. 1920 yılında ilk Büyük Millet Meclisi'nin Türk Asar-ı Atika Müdürlüğü (Türk Eski Yapıtlar Müdürlüğü) kurması bu konuyu genç Türkiye Meclisinin nasıl ciddiye aldığını gösterir. 1923 yılında eski yapıtlar tüzüğünün hazırlanması ve Ankara'da müze kurulması için bir bilimsel kurul görevlendirildi. Ankara'daki ilk müze binası Mimar Arif Hikmet Koyunoğlu'na yaptırılan Etnoğrafya müze binasıdır. Bu müze 1930'da halka açıldı. Topkapı Sarayı 1924'te müze oldu ve 1930'da halka açıldı. Ayasofya'nın müze durumuna getirilişi 24 Kasım 1934 günlü bakanlar kurulu kararıyladır. Tekke, türbe ve zaviyelerin 1925'te çıkarılan yasayla kapatılmasından sonra burada ki eski eserler müzelere gönderilmiş, Konya'daki Mevlana Dergahı ve Türbesiyse , Atatürk'ün buyruğuyla , kapatılmayarak 1927'de müze durumuna getirildi. Günümüzde arkeoloji müzeleri; tarih, sanat tarihi ve etnografya müzeleri; tarih müzeleri; tarihi yapıtlar ve anıtlar; tarihsel bakımdan ya da mimarlık açısından değer taşıyan yapıtlar; askeri müzeler; özel müzeler biçiminde kümelendirilecek çeşitli müzelerimiz var. Arkeoloji kazılarıysa çoğu yabancı gruplarca ve sponsorluklarla sürüyor. Rivayet o dur ki; Türkiyeli iş adamları sözü çok edilen kazılara ve yabancı arkeologların yürüttüğü kazılara destek vermeyi yararlı görüyorlar. Eğer bu müzeleri ve ören yerlerini tezelden satacak olanlar bu satışa yıllardır yurt dışına götürülemeyen tarihi eserler için de bir tazminat eklerlerse sevaba girerler.
Evrensel'i Takip Et