2 Kasım 2003 22:00
Acıdan doğan sanat!
"Hastabakıcıların koridor koşuşturmacaları,. Gülümsemeler, inlemeler, kahvaltı, haplar, derece derece, damla damla akan serum, doktor, hastanede bir gün daha..."
Abidin Dino, bir elinde serumun iğnesi, diğer elinde vazgeçemediği resim tutkusu ile "acının resmi"ni çizmiş. Nâzım Hikmet'in "Sen mutluluğun resmini yapabilir misin, Abidin?" diye seslendiği ünlü ressamın, 1967 yılında böbrek ameliyatı için yattığı hastanede, kağıt üzerine çini mürekkep ile yaptığı desenler, Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde açılan sergi ile İstanbullularla buluşuyor.
Abidin Dino'nun desenlerinde eğri büğrü insanları, yatakta yatan hastaları, kimi zayıf kimi şişmiş bedenleri, hemşireleri, hasta bakıcıları, serumları, ameliyat masalarını, kısacası hastaneye dair her şeyi görmek mümkün. Abidin Dino'nun Fransa'nın Montpelier kentindeki hastanede geçirdiği günlerin gözlemleri bunlar. Desenlerdeki yüzler, kimi zaman suskunluk, kimi zaman hüzün, kimi zaman derin bir korku, kimi zaman fiziksel acıyı anlatıyor. Ancak, "Acıyı Çizmek" başlığıyla sergilenen resimlerin en büyük başarısı acıyı "yüzün kıvrımları"nda anlatmayı aşan özelliği. Bütünlüklü bir acı betimlemesi yapıyor Dino; bütün bir beden ile acıyı resmediyor.
Hastaların çaresiz, durgun ve hareketsiz bedenlerini, acı karşısındaki "kendini tıbbın eline teslim etmiş" hallerini desenlere döken Abidin Dino, özellikle ortopedi hastalarını yer yer karikatüre kaçan biçimde betimliyor. "İğnesiz elimle çizdim biraz, iyi geldi. (...) Karikatüre benziyor biraz. Olsun. Acılara, korkulara, albastılara gülmek gerek" diye not düşmüş hastanede tuttuğu günlüğüne. İnsan bedeninin "normal" formunu yitiren bu hastaları; ellerin, kolların karmaşıklığı, bedenin birbirine girmişliği, askılar, serumlar arasında bir kuklayı andıran "bağlı"lık ile anlatmış.
Acılar paylaşıldıkça Abidin Dino'nun desenleri arasına hastalar olduğu kadar, sağlık emekçileri ve hasta yakınları da giriyor. Özellikle bir kaç desende acı kadar "sevgi"yi de hissettiriyor Dino. Hastane günlüğünde ve hastalığı sırasında eşi Güzin Dino'ya yazdığı mektuplarda da, Güzin Dino'nun ona nasıl destek olduğunu anlatıyor: "Ne iğne, ne hap, ilaçların ilacı sensin. Sanırım en önemlisi, içime damla damla sinen gözlerin. İyileşeceksem, beni onlar iyileştirecek. (...) Hastabakıcı bugün hastalık tabelama sana sevgimin grafiğini çizdiyse, doktor ürkecek!" "Acı" ile "sanat" arasındaki "dolaysız" bağlantı, biraz da mizahi olarak çokca tartışıldı. Acının mı sanattan doğduğu; yoksa sanatın mı acıyı doğurduğu, özellikle Türkiye gibi ülkelerde, sanatçının paradoksu olarak kaldı her zaman. Örneği Abidin Dino'nun hayatından verelim. 1942'de Anadolu'ya zorunlu sürgüne gönderilir Abidin Dino. 5 yıl Anadolu'nun değişik yerlerinde yaşar bu sürgünü. Bu yıllarda resimlerine Anadolu ve köylüler damgasını vurur. 1949 yılında Ankara'da açtığı serginin başlığı "Köylüler"dir! 1951 yılında Avrupa'ya gidişinin arkasında da bu sürgünün ve dönemin baskıcı koşullarının etkili olduğunu söylemek mümkün. Daha önce gittiği ve 4 yıl kaldığı Sovyetler Birliği ile birlikte Avrupa'da geçirdiği yıllar da onun sanatında oldukça etkili olur.
Acı tutanakları "Acıyı Çizmek" başlıklı sergi, İstanbul Nişantaşı'ndaki Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde 22 Kasım'a kadar açık. "(...)Çizgilere gelince, onları sergilemedim, hatta pek az dosta gösterdim. Belki 'sanatsal'dan çok 'yaşamsal' olduğu için. Gerçi bu kara şakalar kimsenin yabancısı değil, hastane kapsını kim bilmez ki! Bense Montpelier ve Cannes'dan sonra bir kaç kez daha hastenelik oldum, ameliyat masasına yattım, tekrar çizdim acıyı!" diyor Abidin Dino, bu sergideki resimler için ve ekliyor: "Güzel ya da çirkin, resim veya değil, çizdiğim bu acı tutanaklarını görün bakalım, ne diyeceksiniz?"
Acılar paylaşıldıkça Abidin Dino'nun desenleri arasına hastalar olduğu kadar, sağlık emekçileri ve hasta yakınları da giriyor. Özellikle bir kaç desende acı kadar "sevgi"yi de hissettiriyor Dino. Hastane günlüğünde ve hastalığı sırasında eşi Güzin Dino'ya yazdığı mektuplarda da, Güzin Dino'nun ona nasıl destek olduğunu anlatıyor: "Ne iğne, ne hap, ilaçların ilacı sensin. Sanırım en önemlisi, içime damla damla sinen gözlerin. İyileşeceksem, beni onlar iyileştirecek. (...) Hastabakıcı bugün hastalık tabelama sana sevgimin grafiğini çizdiyse, doktor ürkecek!" "Acı" ile "sanat" arasındaki "dolaysız" bağlantı, biraz da mizahi olarak çokca tartışıldı. Acının mı sanattan doğduğu; yoksa sanatın mı acıyı doğurduğu, özellikle Türkiye gibi ülkelerde, sanatçının paradoksu olarak kaldı her zaman. Örneği Abidin Dino'nun hayatından verelim. 1942'de Anadolu'ya zorunlu sürgüne gönderilir Abidin Dino. 5 yıl Anadolu'nun değişik yerlerinde yaşar bu sürgünü. Bu yıllarda resimlerine Anadolu ve köylüler damgasını vurur. 1949 yılında Ankara'da açtığı serginin başlığı "Köylüler"dir! 1951 yılında Avrupa'ya gidişinin arkasında da bu sürgünün ve dönemin baskıcı koşullarının etkili olduğunu söylemek mümkün. Daha önce gittiği ve 4 yıl kaldığı Sovyetler Birliği ile birlikte Avrupa'da geçirdiği yıllar da onun sanatında oldukça etkili olur.
Acı tutanakları "Acıyı Çizmek" başlıklı sergi, İstanbul Nişantaşı'ndaki Milli Reasürans Sanat Galerisi'nde 22 Kasım'a kadar açık. "(...)Çizgilere gelince, onları sergilemedim, hatta pek az dosta gösterdim. Belki 'sanatsal'dan çok 'yaşamsal' olduğu için. Gerçi bu kara şakalar kimsenin yabancısı değil, hastane kapsını kim bilmez ki! Bense Montpelier ve Cannes'dan sonra bir kaç kez daha hastenelik oldum, ameliyat masasına yattım, tekrar çizdim acıyı!" diyor Abidin Dino, bu sergideki resimler için ve ekliyor: "Güzel ya da çirkin, resim veya değil, çizdiğim bu acı tutanaklarını görün bakalım, ne diyeceksiniz?"
Evrensel'i Takip Et