28 Mart 2002 22:00
IMF'nin son kurbanı: Malavi
GÜNÜN YAZILARI
Malavi hükümeti, büyük bir kıtlığın ülkeyi pençesine aldığını ilan etti. Devlet Başkanı Bakili Muluzi, acil gıda yardımı için çağrı yaptı ve Malavi'nin ulusal bir felaketle karşı karşıya olduğunu bildirdi. Hükümet yetkilileri, gıda sıkıntısının, 10 milyonluk nüfusun 7 milyonunu etkilediğini belirtiyor. Hükümetin açıklamasına göre, ülkedeki açlığın sona ermesi için gerekli yardım miktarı 21.6 milyon dolar. Ancak bugüne dek sadece 1.6 milyon dolar yardım sağlandı.
Tarım Bakanı Ellard Malindi'nin basına açıkladığına göre, açlık ülkenin güneyindeki kırsal kesimin yüzde 80'ini, merkez bölgelerinin yüzde 73'ü, kuzeyin ise yüzde 50'si etkilemiş durumda. Malindi, tarımla uğraşan ailelerin yüzde 73'ünün açlık içinde olduğunu belirtiyor. Bu oran, geçen yıl yüzde 31 civarındaydı. Ve Malavi nüfusunun yüzde 80'i kırsal kesimde yaşıyor.
Mısır hasadında düşüş Başkan Yardımcısı Justin Malewezi, ülkedeki 32 gıda dağıtım merkezinde incelemelerde bulundu. Onun gözlemlerine göre, insanlar topyekûn açlığa sürüklendiğinden; çareyi olgunlaşmamış, yeşil mısırları yemekte buluyorlar. Mısır, hasat zamanı gelmeden yenildiğinden, gıda sıkıntısı da uzun sürecek. Bazı çiftçiler, hırsızlığı önlemek ve biraz para kazanmak için, mısırı erken hasata başladı. Normalde nisan ayında başlayan mısır hasadı 1.9 milyon ton olarak bekleniyordu, ancak beklenti, 1.5 milyon tona indirildi. Ulusal talep ise, 2.2 milyon ton. Dünya Gıda Programı (WFP)'nın hazırladığı bir rapor, gıda krizine neden olan bir dizi etkene işaret ediyor. Bunlar arasında; 2001'in başlarında ülkenin güneyini vuran ve mısır tarlalarını silip süpüren büyük seller; Malavi'ye yardımda bulunan başlıca ülkelerin -ABD, İngiltere ve Danimarka- yardımları vermemesi ve bir de, hükümetin ulusal tahıl rezervinin önemli bir kısmını satışa çıkarma kararı var. Financial Times'ın sitesindeki bir rapora göre, tahıl rezervlerinin satışı, "belirsiz koşullarda" yürütülüyor. Net olan şey ise, fiyatın bir hayli düşük tutulduğu. Bugünlerde mısır, tahıl rezervlerinin satıldığı fiyatın üç katı karşılığında, ithal ediliyor.
Sebep; IMF reçeteleri Muluzi'nin Birleşik Demokratik Cephe (UDF) hükümeti, IMF tarafından dayatılan ekonomik önlemler uyarınca, mısır sektörünü liberalize edilip kuralsızlaştırdı. ardından da, özel şirketlere teslim edildi. Bu özel şirketlerin çoğu, iktidardaki rejimle sıkı ilişkilere sahip. Doğal afet ve rehabitilasyon komisyonu üyesi Lucius Chikuni, gazetecilere, Malavili çocukların öldüğünü, ama kendilerinin duruma yeterli biçimde mudahale edebilecek bütçeye sahip olmadığını belirtiyor: "Bu yıl 100 milyon Kwacha [1 Dolar=71 Malavi Kwachası] talep ettik, fakat hazine bize sadece 4 milyon verdi." Kreditör ülkeler, Malavi bütçesinin çok büyük bir kısmını finanse ediyorlar. Gıda krizindeki başlıca etkenlerden birisi ise, Batılı güçlerin, Muluzi hükümetinin, IMF'nin kuralsızlaştırma ve özelleştirme programını harfiyen uygulaması için yaptıkları baskı. Bu program uygulanıncaya dek, kredi verilmesi kesilmişti. Son olarak Danimarka, Malavi'deki ekonomik gelişmelerin olumsuz bir seyir izlemesi halinde, çevre ve kalkınma desteğinin "2002'de büyük ölçüde düşürüleceğini, 2003'ten itibaren de aşamalı olarak sona ereceğini" ilan etti. Danimarka, Malavi hükümetine 1997'den bu yana 27.8 milyon dolar yardımda bulunmuş ve 2004 sonuna kadar 87 milyon dolar daha vermeye söz vermişti.
Darbe üzerine darbe Malavi'nin en büyük kreditörü İngiltere, geçenlerde, hükümetin "harcamalarda sınırı aştığı ve mali disiplinden yoksun bulunduğunu" gerekçe göstererek, 18.6 milyon dolarlık bir yardımı askıya aldı. Hazine maliye sekreteri Paul Boateng, gazetecilere, hükümetin, Malavi'den makro hedefler konusunda raya oturmasını istediklerini belirttikten sonra, "Bütçe harcamaları üstünde denetim sağlayacak mekanizmalardan tatmin olmamız gerek" şeklinde konuşuyordu. Bir IMF temsilciler heyeti, hükümet yetkilileriyle görüşmek için 25 Şubat'ta Malavi'deydi. IMF Malavi masası şefi Alfred Kammer şöyle diyordu: "Malavi hükümetinin 2001 yılı boyunca yaptığı aşırı harcamalar, yüksek faiz oranlarına ve özel sektörün hareketini kısıtlayan sonuçlara yol açtı. Bunlar da yatırım ve büyümeyi engelledi." IMF Şefi Hörst Köhler, Malavi hükümetine "yatırım ortamını canlandırmak için harcamaların acil olarak kısılması" çağrısını yaptı. Köhler, hükümetin Batılı kurumların desteğini kazanmak için "harcamaları kontrol altında tutmak, rüşveti engellemek ve ülkenin yönetilebilirliğini pekiştirmek için daha sıkı çalışmak zorunda olduğunu" vurguluyordu.
Deney tahtası gibi Bush yönetimi, geçtiğimiz günlerde Afrika ülkeleri için "yardımdan önce ticaret" politikasını destekliyor. Hükümet, bunun "refah için en güvenilir yol" olduğunu ilan etti. ABD Ticaret Bakanı Robert Zoellick, Washington'un Orta Afrika stratejisi hakkında konuşurken, Afrika ülkelerinin kalkınma modelleri üzerine "artık ideolojik bir savaş olmadığını, fakat şimdiki sorunun, çok fakir bir bölgede piyasa temelli kalkınmanın nasıl gerçekleşeceğini" olduğunu söylüyordu. Malavi'deki enflasyon oranı bugün yüzde 22 düzeyinde; faiz oranları ise yüzde 46. Maliye Bakanı Friday Jumbe'ye göre hükümet, aşırı borçlandı ve bu da ulusal bütçeye büyük bir harcama yükü getirdi. Durum, kreditörlerin yardımının ulaşmasının gecikmesi nedeniyle daha da kötüleşti. Şu anda bütçe 45 milyon dolar açık veriyor; dış borç ise 2.6 milyar dolara dayanmış durumda. Batı devletleri, dayattıkları politikaların yıkıcı sonuçlarından kendilerini uzak tutmanın yollarını arıyorlar. Malavi'deki yakıcı sosyal ve ekonomik çöküntü, IMF'nin direktifleriyle uygulanan kuralsızlaşma ve özelleştirme programlarının bir sonucu. Oysa Batılılara göre sorun, Muluzi hükümetinin "kötü yönetimi". Batılı uzmanlar şimdi, UDF gibi hükümetleri "desteklemenin" faydadan çok zarar vereceği yönünde uyarılarda bulunmaktalar.
Sefaletin rakamları Malavi, şimdiden dünyanın en fakir ülkeleri arasında. Bir IRIN raporu, halkın yüzde 65'inin günde bir doların altında bir gelirle yaşamak zorunda olduğunu gösteriyor. Malavi'nin yüzde 65'i yoksul, yüzde 30'u ise "aşırı yoksul" durumda. Halkın çok büyük bir çoğunluğu sağlık hizmeti alamıyor. Son beş yıl içinde, ortalama ömür 43'ten 39 yıla geriledi. 2000 yılında bebek ölüm oranı her 1000 doğumda 104, doğumlardaki anne ölüm oranı ise 100 binde 1120 oldu. Rapor ayrıca, nüfusun yüzde 53'ünün temiz su kullanamadığını ortaya koyuyor. Ülkede okullar kapanıyor; açlığın hüküm sürdüğü bölgelerde çocuklar, beslenmek için ailelerine yardım etmeye çalışıyorlar. İlkokullara gitme oranı düşüyor. Hastanelerde kriz var; hastalar, taburcu olduktan kısa süre sonra kötü beslenme yüzünden tekrar hastane kapılarına düşüyorlar çünkü evlerine geri döndüklerinde yiyecek ekmekleri dahi yok. Basındaki haberlere göre, 10 bin insan koleraya yakalanmış durumda. Bunların 175'i şubatın son haftasında öldü. Veriler, ülkenin 27 bölgesinin sadece 16'sından geldiği için, gerçek rakamların daha büyük olduğu sanılıyor. Hastalıklarda ilaç kullanma oranı ise hızla düşüyor. Ülkedeki AIDS hastası oranı ise, nüfusun yüzde 15'i.
(World Socialist'ten çeviren Okay Deprem)
Mısır hasadında düşüş Başkan Yardımcısı Justin Malewezi, ülkedeki 32 gıda dağıtım merkezinde incelemelerde bulundu. Onun gözlemlerine göre, insanlar topyekûn açlığa sürüklendiğinden; çareyi olgunlaşmamış, yeşil mısırları yemekte buluyorlar. Mısır, hasat zamanı gelmeden yenildiğinden, gıda sıkıntısı da uzun sürecek. Bazı çiftçiler, hırsızlığı önlemek ve biraz para kazanmak için, mısırı erken hasata başladı. Normalde nisan ayında başlayan mısır hasadı 1.9 milyon ton olarak bekleniyordu, ancak beklenti, 1.5 milyon tona indirildi. Ulusal talep ise, 2.2 milyon ton. Dünya Gıda Programı (WFP)'nın hazırladığı bir rapor, gıda krizine neden olan bir dizi etkene işaret ediyor. Bunlar arasında; 2001'in başlarında ülkenin güneyini vuran ve mısır tarlalarını silip süpüren büyük seller; Malavi'ye yardımda bulunan başlıca ülkelerin -ABD, İngiltere ve Danimarka- yardımları vermemesi ve bir de, hükümetin ulusal tahıl rezervinin önemli bir kısmını satışa çıkarma kararı var. Financial Times'ın sitesindeki bir rapora göre, tahıl rezervlerinin satışı, "belirsiz koşullarda" yürütülüyor. Net olan şey ise, fiyatın bir hayli düşük tutulduğu. Bugünlerde mısır, tahıl rezervlerinin satıldığı fiyatın üç katı karşılığında, ithal ediliyor.
Sebep; IMF reçeteleri Muluzi'nin Birleşik Demokratik Cephe (UDF) hükümeti, IMF tarafından dayatılan ekonomik önlemler uyarınca, mısır sektörünü liberalize edilip kuralsızlaştırdı. ardından da, özel şirketlere teslim edildi. Bu özel şirketlerin çoğu, iktidardaki rejimle sıkı ilişkilere sahip. Doğal afet ve rehabitilasyon komisyonu üyesi Lucius Chikuni, gazetecilere, Malavili çocukların öldüğünü, ama kendilerinin duruma yeterli biçimde mudahale edebilecek bütçeye sahip olmadığını belirtiyor: "Bu yıl 100 milyon Kwacha [1 Dolar=71 Malavi Kwachası] talep ettik, fakat hazine bize sadece 4 milyon verdi." Kreditör ülkeler, Malavi bütçesinin çok büyük bir kısmını finanse ediyorlar. Gıda krizindeki başlıca etkenlerden birisi ise, Batılı güçlerin, Muluzi hükümetinin, IMF'nin kuralsızlaştırma ve özelleştirme programını harfiyen uygulaması için yaptıkları baskı. Bu program uygulanıncaya dek, kredi verilmesi kesilmişti. Son olarak Danimarka, Malavi'deki ekonomik gelişmelerin olumsuz bir seyir izlemesi halinde, çevre ve kalkınma desteğinin "2002'de büyük ölçüde düşürüleceğini, 2003'ten itibaren de aşamalı olarak sona ereceğini" ilan etti. Danimarka, Malavi hükümetine 1997'den bu yana 27.8 milyon dolar yardımda bulunmuş ve 2004 sonuna kadar 87 milyon dolar daha vermeye söz vermişti.
Darbe üzerine darbe Malavi'nin en büyük kreditörü İngiltere, geçenlerde, hükümetin "harcamalarda sınırı aştığı ve mali disiplinden yoksun bulunduğunu" gerekçe göstererek, 18.6 milyon dolarlık bir yardımı askıya aldı. Hazine maliye sekreteri Paul Boateng, gazetecilere, hükümetin, Malavi'den makro hedefler konusunda raya oturmasını istediklerini belirttikten sonra, "Bütçe harcamaları üstünde denetim sağlayacak mekanizmalardan tatmin olmamız gerek" şeklinde konuşuyordu. Bir IMF temsilciler heyeti, hükümet yetkilileriyle görüşmek için 25 Şubat'ta Malavi'deydi. IMF Malavi masası şefi Alfred Kammer şöyle diyordu: "Malavi hükümetinin 2001 yılı boyunca yaptığı aşırı harcamalar, yüksek faiz oranlarına ve özel sektörün hareketini kısıtlayan sonuçlara yol açtı. Bunlar da yatırım ve büyümeyi engelledi." IMF Şefi Hörst Köhler, Malavi hükümetine "yatırım ortamını canlandırmak için harcamaların acil olarak kısılması" çağrısını yaptı. Köhler, hükümetin Batılı kurumların desteğini kazanmak için "harcamaları kontrol altında tutmak, rüşveti engellemek ve ülkenin yönetilebilirliğini pekiştirmek için daha sıkı çalışmak zorunda olduğunu" vurguluyordu.
Deney tahtası gibi Bush yönetimi, geçtiğimiz günlerde Afrika ülkeleri için "yardımdan önce ticaret" politikasını destekliyor. Hükümet, bunun "refah için en güvenilir yol" olduğunu ilan etti. ABD Ticaret Bakanı Robert Zoellick, Washington'un Orta Afrika stratejisi hakkında konuşurken, Afrika ülkelerinin kalkınma modelleri üzerine "artık ideolojik bir savaş olmadığını, fakat şimdiki sorunun, çok fakir bir bölgede piyasa temelli kalkınmanın nasıl gerçekleşeceğini" olduğunu söylüyordu. Malavi'deki enflasyon oranı bugün yüzde 22 düzeyinde; faiz oranları ise yüzde 46. Maliye Bakanı Friday Jumbe'ye göre hükümet, aşırı borçlandı ve bu da ulusal bütçeye büyük bir harcama yükü getirdi. Durum, kreditörlerin yardımının ulaşmasının gecikmesi nedeniyle daha da kötüleşti. Şu anda bütçe 45 milyon dolar açık veriyor; dış borç ise 2.6 milyar dolara dayanmış durumda. Batı devletleri, dayattıkları politikaların yıkıcı sonuçlarından kendilerini uzak tutmanın yollarını arıyorlar. Malavi'deki yakıcı sosyal ve ekonomik çöküntü, IMF'nin direktifleriyle uygulanan kuralsızlaşma ve özelleştirme programlarının bir sonucu. Oysa Batılılara göre sorun, Muluzi hükümetinin "kötü yönetimi". Batılı uzmanlar şimdi, UDF gibi hükümetleri "desteklemenin" faydadan çok zarar vereceği yönünde uyarılarda bulunmaktalar.
Sefaletin rakamları Malavi, şimdiden dünyanın en fakir ülkeleri arasında. Bir IRIN raporu, halkın yüzde 65'inin günde bir doların altında bir gelirle yaşamak zorunda olduğunu gösteriyor. Malavi'nin yüzde 65'i yoksul, yüzde 30'u ise "aşırı yoksul" durumda. Halkın çok büyük bir çoğunluğu sağlık hizmeti alamıyor. Son beş yıl içinde, ortalama ömür 43'ten 39 yıla geriledi. 2000 yılında bebek ölüm oranı her 1000 doğumda 104, doğumlardaki anne ölüm oranı ise 100 binde 1120 oldu. Rapor ayrıca, nüfusun yüzde 53'ünün temiz su kullanamadığını ortaya koyuyor. Ülkede okullar kapanıyor; açlığın hüküm sürdüğü bölgelerde çocuklar, beslenmek için ailelerine yardım etmeye çalışıyorlar. İlkokullara gitme oranı düşüyor. Hastanelerde kriz var; hastalar, taburcu olduktan kısa süre sonra kötü beslenme yüzünden tekrar hastane kapılarına düşüyorlar çünkü evlerine geri döndüklerinde yiyecek ekmekleri dahi yok. Basındaki haberlere göre, 10 bin insan koleraya yakalanmış durumda. Bunların 175'i şubatın son haftasında öldü. Veriler, ülkenin 27 bölgesinin sadece 16'sından geldiği için, gerçek rakamların daha büyük olduğu sanılıyor. Hastalıklarda ilaç kullanma oranı ise hızla düşüyor. Ülkedeki AIDS hastası oranı ise, nüfusun yüzde 15'i.
(World Socialist'ten çeviren Okay Deprem)
Evrensel'i Takip Et