13 Mayıs 2000 21:00

İran'da bir 'Mayıs Kadını'

Ankara'da düzenlenen Uçan Süpürge Kadın Filmleri Festivali'nde "Mayıs Kadını" isimli filmi gösterilen yönetmen Rahşan Beni İtimad, İran'da sinemanın gelişim nedenleri arasında son yıllardaki görece özgürlüğün önemine de dikkat çekiyor.

Paylaş
İran'da bir 'Mayıs Kadını'
Özgür Yaren
Ankara'da düzenlenen Uçan Süpürge Film Festivali'ne "Mayıs Kadını" isimli filmiyle katılan İranlı kadın Yönetmen Rahşan Beni İtimad ilgi gördü. Festival programında yönetmenin iki önemli filmi "Mayıs Kadını" ve "Mavi Yaşmak" yer alıyordu, ancak 'Mavi Yaşmak'ın gösterimi son anda iptal edildi. Film Malezya'da gümrüğe takıldığı için festivale yetişememişti. İran sinemasının son yıllarda gerçekleştirdiği çıkış, bütün dünyada olduğu gibi Türkiye'de de ilgiyi bu alana yöneltirken, düzenlenen birçok film festivalinde İranlı yönetmenler ilgi odağı oldu.
"Mayıs Kadını" filminde; boşandıktan sonra oğluyla yaşayan ve kadınlar üzerine belgesel bir film çeken 42 yaşındaki Frough'un, çekim aşamasında kadınların durumlarına ilişkin öykü anlatılıyor.
Festival filmi "Mayıs Kadını" ve İran sinemasını ilişkin görüşlerini aktaran Rahşan Beni İtimad, İran sinemasının farklı üslupları bünyesinde barındırdığını aktarıyor. İtimat, son birkaç yıldır İran'da yaratı özgürlüğünün görece geliştiğini de belirtiyor.
- Öncelikle filminiz 'Mayıs Kadını'nı çok beğendiğimi söylemek istiyorum. Daha doğrusu çok samimi buldum; filminizin kahramanı Frough'un başından geçenlerle kendi yaşamınız arasında paralellikler var mı?
- Öncelikle, filmdeki karakterlerin başından geçenlerin hepsine bir şekilde şahit oldum. Bazıları bizzat benim başımdan geçti, bazılarına da çevremde yaşayanlar aracılığıyla tanıklık ettim. Aslında boşanma, boşanma sonrasında çocuk için kanunlara karşı mücadele vermek benim başımdan da geçti. Kanunlarla ilgili sorunlar var, çocuğun annede kalması çok zor.
- Peki sizin çocuğunuzun da sizi kıskandığı oldu mu?
- Hayır, Frough'un verdiği kararı ben çok daha erken vermiştim. O zaman çocuğum henüz 10 yaşındaydı. Böyle bir sorunum olmadı ama çocuğumu yanıma alabilmek için mahkeme ve kanunlarla çok mücadele ettim.
- Filmde, Frough'un konuştuğu annelerin video görüntüleri gerçek gibiydi. İçlerinde belgesel malzeme var mıydı, yoksa tamamen kurmaca görüntüler miydi?
- Tamamen kurgulanmış görüntüler…
- En azından çok gerçekçiydiler. Bu havayı nasıl sağladınız, amatör oyuncular kullanarak mı?
- İçlerinde amatör oyuncular da vardı, ama hepsi amatör değildi.
- Batı sinemasıyla ilişkileriniz nasıl, etkilendiğiniz ya da ilişkide bulunduğunuz batılı bir yönetmen var mı?
- Festivallerde onlarla karşılaşıyorum tabii ki. Onun dışında özellikle etkilendiğim bir yönetmenden bahsedemem ama İtalyan yeni gerçekçiliği beni çok etkilemiştir.
- Genel olarak İran sinemasının İtalyan yeni gerçekçi akımdan etkilendiğini söyleyebilir miyiz? Hatta tüm üçüncü dünya sinemaları için…
- Hayır, İran sineması çok farklı tarzlardan oluşuyor, yaptığınız genellemeye katılmıyorum.
- Ben buradan yola çıkıp Mahmelbaf'la Kiyarüstemi'yi karşılaştırmanızı isteyecektim.
- İkisi çok farklı…
- Belki de dünyanın her yerinde, kadın bir yönetmen olmak, erkek yönetmenlerin hiç karşılaşmayacağı sorunlarla karşılaşmak demek… Peki özellikle İran'da bir kadın yönetmen ne gibi zorluklarla karşılaşabilir?
- Çok uzun yıllardır bu işle uğraşıyorum, o yüzden artık olayları cinsiyetle ilgili göremiyorum. İmkânlar açısından benimle bir erkek yönetmen arasında fark yok, aynı imkânlara sahibiz. Sorunları bir tarafa bırakırsak ben her zaman daha ayrıcalıklı olduğumu düşünüyorum çünkü kadın olduğum için insanlarla daha rahat irtibat kurabiliyorum. Kameramın karşısında olan insanların benim onları daha iyi anlayacağımı hissetmeleri gibi bir avantajım var. Kadınlar her zaman erkeklere göre daha kolay ilişki kurabilir, böylelikle erkeklerin soramayacağı soruları sorabilirler.
- Birçok İran filminde bazı ortak imgeler kullanılıyor. Her filmde yeni doğan bir çocuk, fotoğraf çeken birileri ya da sokakta bir olaya müdahale eden kalabalıklar vardı. Bu imgeleri var olan belirli olgularla ilişkilendirebilir miyiz?
- Dediğim gibi, İran sineması çok farklı üslupları içinde barındırıyor, böyle ortak birşeyden söz etmek mümkün değil. Öte yandan sokakta insanların toplu halde bir şeye müdahale etmeleri kültürümüzün bir özelliğidir. Paris sokaklarında birisi yere düşse kimse ilgilenmez, ama İran'da olsa herkes yardıma koşar. Aynı şey Türkiye'de de var. Ben bir adres sorduğumda üç kişi birden yardıma geliyor.
- İran devrimiyle ilgili izlediğim belgesellerden aklımda kalan bir tortu var; insanlar kitleler halinde hareket edip bir şeyleri protesto ediyorlar, ayaklanıyorlar, müdahale ediyorlar… Kitle psikolojisinin yoğun bir etkisi var. Filmlerde gördüğüm sahnelerin bununla ilgisi var mı?
- Hayır, ikisi farklı şeyler ama kitle halinde hareket etme olgusundan söz edebiliriz tabii ki. Tüm dünyada İranlı kadınlar olduklarından farklı tanınıyorlar. Ben bu yanlışı düzeltmeye çalışıyorum. Her yerde İranlı tek kadın yönetmenin ben olmadığımı, İran'da iyi işler yapan, iyi eğitim almış birçok kadının olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
- Türkiye'de takip ettiğiniz bir yönetmen var mı?
- Belirli bir yönetmen yok. Yılmaz Güney'in filmlerini çok beğeniyorum. Öğrencilik yıllarımda 'Yol'u seyretmiştim ve çok etkilenmiştim.
- O yıllarda 'Yol'un Türkiye'de gösterimi yasaktı, ancak geçen yıl bir sahnesi kesilerek gösterime girebildi.
- Sansür burda da karşımıza çıkıyor.
- Peki 'Mayıs Kadını' İran'da herhangi bir baskı veya sansürle karşılaştı mı?
- Mayıs Kadını 1998'de çekildi. Son üç senedir, bu konuda bir iyileşme var, Hatemi'nin cumhurbaşkanlığıyla birlikte, bir değişim başladı, kültür bakanı sinemayla ilgili birisi. Bundan önce bazı sorunlarla karşılaşıyorduk ('Nergis' filminin başına birtakım sorunlar geldiğini anlatıyor) ama bu filmle ilgili bir sorunla karşılaşmadık.
- İran'da film yapım sürecinden bahseder misiniz? Film yapımı sadece Farabi Sinema Kurumu üzerinden mi işliyor?
- Farabi sadece aracılık yapıyor, özel yapım şirketleri var ve banka kredisi alarak film yapım işine giriyorlar.
- Peki devletin sinemaya doğrudan katkısı var mı?
- Üç sene öncesine kadar hammadde üzerinde süspansiyon uygulanıyordu. Devlet bize negatifleri ucuza sağlıyordu ama yapımcılar devletin desteğini geri çekmesini istediler. Devletin destek olmaktan vazgeçmesi bizim amacımızdı. Bunu sağladık. Ama özel parayla yapılan filmler de devlet denetiminden geçiyor. Yeni kültür bakanıyla birlikte sinema yetkilileri sinemacıların içinden seçilmeye başlandı. Bu iyi bir gelişme. İyi şeyler olacak.
- Sinemada sansür nasıl işliyor? Hangi aşamada işlemeye başlıyor?
- Hatemi öncesinde senaryo aşamasından itibaren denetim başlardı. Sakıncalı bir senaryo asla vize alamazdı. Artık film bittikten sonra sansür söz konusu olabiliyor.
- Bu da bir gelişme sayılır tabii!
- Hem de nasıl!..
- Sinema salonlarının mülkiyeti kimlerin elinde?
- Bir bölümü özel, bazılarıysa devlete bağlı. Daha doğrusu devlet eliyle kurulan bazı örgütlere bağlı.
- Peki dağıtım kimin insiyatifinde gerçekleşiyor?
- Yönetmenlerin, yapımcıların ve salon sahiplerinin kurduğu Sinema Sendikası aracılığıyla dağıtım sağlanıyor. Sektördeki herkesin çatısı altında toplandığı 'Sinema Evi' dağıtımı kültür bakanlığı nezaretinde organize ediyor.
ÖNCEKİ HABER

TEKEL'den atılan işçiler eylemde

SONRAKİ HABER

İngiltere'nin kanlı parmağı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...