29 Mayıs 2015 08:20

‘Zabel bugünkü kadın sorununa referans olacak nitelikte’

Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) ve Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) ortak bir çalışmayla Ermeni Feminist Yazar Zabel Yeseyan’ın hayatını sahneye koyuyor.

‘Zabel bugünkü kadın sorununa referans olacak nitelikte’

Suncem KOÇER
İstanbul

Boğaziçi Üniversitesi Kadın Araştırmaları Kulübü (BÜKAK) ve Boğaziçi Gösteri Sanatları Topluluğu (BGST) ortak bir çalışmayla Ermeni Feminist Yazar Zabel Yeseyan’ın hayatını sahneye koyuyor. Bu yıl 8 Mart haftasında ilk kez sahnelenen ve seyirciden yoğun ilgi gören Zabel, 30 Mayıs’ta Kültürel Çoğulcu Tiyatro Günleri kapsamında Boğaziçi Üniversitesi Demir Demirgil Salonunda ve 2 Haziran’da Ermenistan’da sahnelenecek.

Oyunu hazırlayan ve sahneleyen ekipten Damla Pinçe, Duygu Dalyanoğlu ve Maral Çankaya ile Zabel’i konuştuk.

Zabel Yeseyan’ın hayatını anlatan bu oyunu sahnelemeye nasıl karar verdiniz?
Damla Pinçe:
Her yıl BÜKAK’ta edebiyat ve kadın üzerine farklı çalışmalar yürütüyoruz. Zabel de bu yılki dosyamızdan çıktı. Zabel Yeseyan’ı daha önce de Melisa Bilal ve Lerna Ekmekçioğlu’nun derlediği Bir Adalet Feryadı’nda Ermeni feminist yazarlar arasında okumuştuk. Ermeni Soykırımı’nın 100. yılında Türkiye’nin içinde bulunduğu savaş durumu, sınırdaki göç ve mültecileri gözetince bundan 100 yıl önce yaşanan bir olayla şu an yaşananlar birbiriyle ne kadar çok paralellik gösteriyor diye düşündük. Zabel Yeseyan’ın eserlerinde de savaş üzerine, göç üzerine bugünün gündemine çok değen şeyler var. Örneğin, bugün Suriye’de senelerdir süren iç savaşın yansımaları, IŞİD tehdidi sonucunda oradan sürülen öldürülen bir sürü halkın trajedisine, Êzidî kadınların yaşadıklarına tanıklık ediyoruz. Türkiye’ye sığınanlar sınırlarını açtı ve bir sürü kamp kuruldu ama burada da farklı bir mültecilik durumu yaşanıyor. Biz kulüpte bunları özellikle kadınların savaş durumunda yaşadığı mağduriyetler üzerinden tartıştık. Yüz yıl öncesinde geri dönüp bakınca da benzeşen durumlar olduğunu gördük. Yeseyan’ın Yıkıntılar Arasında kitabında anlattığı Ermeni halkının, kadınların sürgünle savaşla yaşadığı mağduriyetler, geride bırakılmalar, taciz ve tecavüzler bugün Êzidî kadınların yaşadıklarıyla çok ortaklıklar gösteriyor. Zabel Yeseyan’ın bu konulara yaklaşımı da bizim bunları tartışma biçimimize benziyor. Yeseyan Bir Adalet Feryadı’nda yer alan ‘Yeter’ yazısında Balkan Savaşı üzerinden savaşların halklar üzerindeki yıkıcı etkilerini anlatıyor ve antimilitarist bir duruş sergiliyor. Ama aynı anda öz savunma mevzusuna yaptığı vurgu çok önemli. Yapılanları unutmak yerine, sonuna kadar direnmeli gibi bir bakış açısı ortaya koyuyor. Biz bunu çok değerli buluyoruz.
Duygu Dalyanoğlu: Yeseyan’ın eserleri başka açılardan da bugün tartıştığımız konularla çok ilintili. Oyunda Silahtar’ın Bahçeleri kitabından yola çıkarak işlediğimiz cinsel taciz ve tecavüz meselesi var mesela. Zabel bir yazar ve sanatçı olarak bir kadın nasıl var olabilir sorusunu hayatı boyunca deneyimlemiş bir kadın. Zabel Yeseyan’a ve eserlerine geçmişte kalmış şeyler değil bugün tartışmasını yaptığımız şeyler üzerinden yaklaştık ve çok beslendik.

Zabel’de Zabel Yeseyan’ı hayatına giren kadınlar üzerinden anlatıyorsunuz.
Maral Çankaya:
Zabel Yeseyan’ın hayatına giren kadınlar aslında Zabel’i oluşturmuşlar, ona hep bir şeyler katmışlar. Babaannesi, teyzeleri, çocuğu olmayan Santukt Hanım, Santukt hakkında söylenenler ve bunun Zabel üzerinde bıraktığı etki. Bunların hepsi katman katman Zabel’i oluşturan şeyler.
D. D: Zabel bir kadın evinde büyümüş. Kalabalık ve kadınların evde olduğu bir aile. Bu ortamı çok da seven bir çocuk değil. Babasına hayran bir kız çocuğu. Zabel Silahtar’ın Bahçeleri’nde bunu böyle yazmasa bile biz onu güçlendiren ve güçlü bir yazar haline getiren kadınların etkilerini göstermek istedik. Amcasına ya da bir erkek arkadaşına dair hikayeler de var ama biz öncelikli olarak hayatındaki kadınları merkeze alan bir oyun yapısı tercih ettik. Zabel 1915’te gidiyor ve bu çok trajik. Ama Zabel gittikten sonra başka politik mücadeleler sürdürüyor. Bu mücadeleyi hayatına giren kadınlardan aldığı güçle sürdürüyor vurgusunu yapacak bir dramaturji hazırladık.

ZABEL’İN ÇOCUKLUĞUNDAN GENÇLİĞİNE UZANAN BİR ÖYKÜ

Oyuna hazırlanırken siz nelerden beslendiniz? Zabel Yeseyan’ın eserlerine ulaşmak kolay bir şey değil.
D. D:
Okumalar yaptık ve bir belgesel izleyerek başladık. Talin Suciyan ve Lora Aharonian’ın Zabel Yeseyan’ı Bulmak belgeseli bize pencereler açtı. Zabel’in kitapları Silahtar’ın Bahçeleri ve Sürgün Ruhum’un İngilizcesi henüz yayımlanmıştı. Yıkıntılar Arasında’yı ve kısa oyunları ve makaleleri okuduk. Zabel Yeseyan üzerine çalışmalar yapan, hayatını inceleyen Melisa Bilal, Mehmet Fatih Uslu’dan çok faydalandık. Bu okumalarla birlikte Zabel’i tanımaya anlamaya yönelik iki aylık bir tartışma dönemi geçirdik. Bu bizim için çok önemliydi, bu süreçte kafamızda bir sürü imge oluşmuştu. Silahtar’ın Bahçeleri üzerinden nasıl bir anlatı düzlemi kuracağımızı tartıştık. Silahtar’ın Bahçeleri Zabel’in 1935’te yazdığı otobiyografik bir roman. Oyunda da o nedenle çocukluğundan genç bir kadın oluşuna kadarki hayatına odaklanıyoruz. Elimizde bir metin vardı zaten, düzenlemeler ve doğaçlamalar yaptık ve bizim için metin her zaman sahnede son halini alır.

Zabel Yeseyan’ın İstanbul’dan ayrılışına ve müthiş bir kayıp duygusuna rağmen seyirciye daha çok bir umut duygusu geçiyor oyunun sonunda...
M.Ç:
Silahtar’ın Bahçeleri’ni tartışırken Zabel Yeseyan’ın hatırlayarak var olduğunu ve inkar edilen yaşamı kanıtlama isteğini tartışıyorduk. Zabel gittikten sonra da hiç bir zaman mücadelesini bırakmıyor, hapishanelerde kadınlara okuma yazma öğretiyor mesela.
D. P: Zabel Yeseyan’ın çok ayrışan bir özelliği var. 1909 Adana katliamında gördüklerini hızlıca kaleme almayı başarmış ilk yazar. Umudunu hiç bir zaman kaybetmiyor. Bunu yazmam lazım, bunu anlatmak lazım diyerek her zaman aktivizmine devam ediyor. Zabel’i sahneye umutlu taşımamak ona haksızlık olurdu.

ZABEL’İ UZUN YILLAR SAHNELEMEK İSTİYORUZ

2015 bağlamında bu oyunla ilgili ne söyleyebilirsiniz?
D. D: Zabel Yeseyan’ın nasıl bir hayatı olduğunu, neden buradan gittiğini tartışmak ve anlatmak 100. yılda bizim boynumuzun borcuydu. Zabel 24 Nisan’da arananlar listesindeki tek kadındı. Ama yüzleşme bir oyunla ya da politikacıların söylediği bir cümleyle olacak bir şey değil. Bizim için önemli olan Zabel Yeseyan’ın hikayesinin hem kültürel olarak hem toplumsal cinsiyet anlamında neyi temsil ettiğini hem bizim anlamamız hem de insanların anlaması. 1915 ve sonrası için çok fazla tanıklık, yok olanları görünür kılmak konusunda tiyatronun böyle bir işlevi var. Bizim oyunumuzu izleyen biri gidip Zabel Yeseyan’ı ya da diğer feminist yazarları okusa bu büyük bir kazanım.
D. P: Yıkıntılar Arasında kitabında Zabel Yaseyan biricik insan hikayeleri anlatmaktan bahsediyor. Soykırımı bir büyük bütün olarak anlatmanın imkanı yok. Bir halkını acısını nasıl anlatabilirsin? Bu senin hikayende benim hikayemde ortaya çıkar. Aslında sahnede yaptığımız da, Zabel Yeseyan’ın hayatının minicik bir parçasına uzaktan bakarak bile onun etkisini ortaya koyabilmek. İnsanların aklında neler olmuş diye bir soru işareti bırakabilmek istiyoruz.
D. D: Bu oyunun belirli insanlar için tanıtıcı bir misyonu var, bunu çok önemsiyoruz. Bizim hedefimiz Zabel’i uzun yıllar bu repertuvarımızda tutmak.

Evrensel'i Takip Et