15 Nisan 2015 12:10

Ne Kadar Ekmek O Kadar Köfte

'Araştırma geliştirme önemli ama önce iş' diyen bir anlayışla karşı karşıyayız. 'Para değeri olmayacak bilgiye bilgi demeyiz' diyen bir ağız... Aksi halde özgürce, bilimsel araştırma geliştirme yapamazsın. Çünkü parasal bir karşılığı olmayacaktır.

Paylaş

Erciyes Üniversitesi
Mühendislik Fakültesinden Öğrenciler

Günden güne gelişmekte olan ve sayıları hızla artan teknoparkları hatırlayalım. Her gün sessiz sedasız kampüsümüzde birileri bizim olanaklarımızı, kütüphanemizi, teknik dökümanlarımızı, bizim yeteneklerimizi ve bilgimizi kullanarak üstelik de 'her şey bilim ve teknolojinin ilerlemesi için' sözleriyle kazançlarına kazanç katıyorlar. Kazanç diyorum çünkü dertleri toplum için bilim ve teknoloji üretmek değil, ticari kar kaygısı güderek araştırma geliştirme faliyetleri sürdürüyorlar. Üniversitelerimiz bu sebeple kamusal niteliğini yitirmiş, sermaye sahibi küçük azınlığın boyunduruğu altına girmiş birer şirketçikler durumunda. Kısacası
'ÜNİVERSİTE A.Ş.' diyebiliriz.

NEDEN TEKNOPARKLARA İHTİYAÇ DUYULUR?

Bir bilgi eğer herkes tarafından bilinirse bu bilginin kar getirmesi beklenemez. Bu nedenle bilginin gizliliği esastır. Bunu yapmak için de ya araştırma yapabilecek insan kaynağını kendi bünyesinde bulundurmak ya da bunu taşeron mantıkla bir yere yaptırması gerekiyor... Bunun en karlı ayağı ise Teknokent, Teknopark veya Teknoloji Geliştirme Merkezi olarak adlandırılan kurumlar oluyor. Teknoparklar içerisinde bulunan şirketler belirli bir araştırma geliştirme faaliyeti yürüttükleri sürece vergi muafiyetleri, krediler gibi avantajlara sahip oluyorlar. Bir kapitalist için olanaklar bakımından zengin olan bu alanları değerlendirmek elbette kaçınılmaz olacaktır. Hem üniversitedeki öğretim üyeleri araştırmalarını burada yapacak, hem de başarılı öğrenciler staj ve bitirme ödevlerini şirketlerin ihtiyaçları doğrultusunda seçecek, sonuç olarak kalifiye eleman ihtiyacını da buralardan sağlayacak! Kısacası mezun bir mühendisin yaklaşık iki senede kazanacağı tecrübeyi öğrenciler teknokentlerde kazanmış olacak. Bu da, şirketler için, iki senelik beyin gücü maliyetinden kurtulmak anlamına geliyor.

SİLİKON VADİSİ YA DA ÖLÜM TEKNOLOJİSİ

Mühendislik öğrencileri açısından teknoparklara genel anlamda bakış ise araştırma projelerinde görev almak, deneyim kazanmak, iş öğrenmek oluyor. Çünkü teknoparklar şirin gösteriliyor. Sanki öğrenmenin, geliştirmenin tek çıkar yoluymuş gibi anlatılıyor. Şirketlerin işine yaramayan, pazarlanamayacak bilginin pek bir anlam ifade etmeyeceği akıllara yerleştiriliyor. Üniversitelerin sanayi ile bütünleşmesi normalleştiriliyor.
Üniversite sanayi işbirliğinin köprüsü olan teknoparklardaki işleyişi biraz daha açmakta fayda var. Teknoparklarda yazılım faliyetlerinde bulunma ya da araştırma geliştirme yapan şirket çalışanları gelir. Vergisi ödemekten muaf oluyorlar.
'Araştırma geliştirme önemli ama önce iş' diyen bir anlayışla karşı karşıyayız. 'Para değeri olmayacak bilgiye bilgi demeyiz' diyen bir ağız... Aksi halde özgürce, bilimsel araştırma geliştirme yapamazsın. Çünkü parasal bir karşılığı olmayacaktır. Hal böyle olunca bilim yuvası denen üniversinin aslında içinin ne kadar boşaltılıdığı bir kez daha gözler önüne seriliyor. Bilim yuvası değil esasında. Her alanını rant elde edebilmek için düzenledikleri şirketçikler, bacasız sanayi, üniversite a.ş... Ne derseniz artık...
Bu böyle mi gitmeli? Elbetteki hayır. Üniversitelerimiz, toplum çıkarını gözeterek faaliyet sürdürmeli, patronlar, dev firmalar için değil halk için bilimin üretildiği ve toplumun, doğanın çıkarı gözetilerek geliştirildiği kamu kurumları olmalıdır.
Bilinenin aksine herkesin eşit olarak ulaşabildiği bilgi bilgidir, saklı gizli kalan bilginin bir değeri yoktur. Bu nedenle üretilen bilgi toplumla paylaşılmalıdır. Bu da ancak teknoparksız üniversitelerle mümkün olacaktır.


TEKNOPARKLARA TARİHSEL BAKIŞ...
Dünyada ilk teknopark 1959 yılında ABD'nin California eyaletindeki Standford
Üniversitesi'nde kuruldu. Avrupa'da ise teknopark hareketi 1980'li yıllara dayanıyor. Teknoparkların sayısı bugün dünya genelinde bini geçmiş durumda. Bu bin tanesinin içinde bir tanesi vardır ki hemen hemen hepimiz duymuşuzdur: Silikon Vadisi. Milyonlarca insanın katledilmesinde kullanılan silahlar, ABD'nin fütursuz saldırganlığının oyucağı olan teknoloji işte burada üretiliyor. O efsanevi Silikon Vadisi'nde üretilen teknoloji esasında ölümdür, kan ve göz yaşıdır.
Ürettikleri teknoloji savaş sanayinde kullanıldı. Hem insanlığı hem doğayı yok etti bu teknoloji.  Bilim toplumun ihtiyacına göre mi yoksa ekonomik rekabetin gereksinimine göre mi şekillenmelidir? Bu soruların cevabını yazının sonunda siz verin.


MİTOZ BÖLÜNME
Türkiye'de ise teknoparkların başlama serüvenine baktığımızda ilk teknopark projesi 1987 yılında ODTÜ'de başlamış ve faaliyete 1995 yılında geçmiştir. Tabi o günden bu güne dur durak bilmeden mitoz bölünürcesine çoğalmaya devam etmiştir teknoparklar. Şimdi hemen hemen her üniversitenin kampüsünde mevcut. Değilse bile kurulması yakındır.
 

ÖNCEKİ HABER

4 Yılın Kısa Özeti!

SONRAKİ HABER

Okul Değil Gençlik Kolları

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...