12 Nisan 2015 05:44

Seçimler ve katırlar

Tüm partilerin, seçimlere katılacak aday listelerinin belirlenmesi ile birlikte seçim çalışmaları da başladı. İktidar partisinin cumhurbaşkanının “400 milletvekili istiyorum”, HDP’nin barajı aşmaya yönelik açıklamaları, CHP’nin ve MHP’nin daha yoğunluklu, AKP’ye karşıt politikaları üzerinden bir dil ile tartışmalar da çoktan başlamıştı.

Paylaş

Müge TUZCUOĞLU

Tüm partilerin, seçimlere katılacak aday listelerinin belirlenmesi ile birlikte seçim çalışmaları da başladı. İktidar partisinin cumhurbaşkanının “400 milletvekili istiyorum”, HDP’nin barajı aşmaya yönelik açıklamaları, CHP’nin ve MHP’nin daha yoğunluklu, AKP’ye karşıt politikaları üzerinden bir dil ile tartışmalar da çoktan başlamıştı. 

Hem seçim anketleri, hem de gazeteler ve televizyonlardaki tartışma programlarında, 7 Haziran gecesine dair tablolar da tartışılıyor. Bu tartışmalar içinde, tabloyu ve aslında 8 Haziran sabahını da en çok değiştirecek olan HDP’nin barajı geçme olasılığı! HDP’nin barajı geçmesiyle birlikte, Meclis koltuklarındaki dağılım baştan aşağı değişecek. Ama bu dağılım sadece koltukları değil; Haziran’ı ve Türkiye’nin geleceğini de baştan aşağı değiştirecek…

Parlamentodaki ayak ile demokrasi mücadelesinin sürdürülüp sürdürülemeyeceği, HDP’nin milletvekili adaylarının listesi, doğudaki oylar, batıdaki oylar, farklı kesimlerdeki eğilimler tartışmasına hiç değinmeyeceğim. Bugün başkanlık sistemi tartışılırken, yarın Kürtlerin AKP ile anlaştığı tartışılır; ancak bazı kesimlerde Kürtlere yönelik güvensizlik asla bitmez. 

O yüzden gelin gündelik siyasetin ötesinden başka bir şeye dikkat çekelim. Seçim öncesi ittifaklar, seçim öncesi tartışmalardan ziyade; tüm tartışmaları, Türkiye’nin demokratikleştirilmesi, özgürlüklerin genişletilmesi, toplumun tüm kesimleri arasındaki barışın sağlanması mücadelesine çekmek gerekiyor. Üstelik de koca bir halk, tüm barış umutlarını bu seçime bağlamış ve yürütülen çözüm süreçleri göbekten bu dağılım ile ilgiliyken!

Kuşkusuz, tüm bu bahanelerimiz, eleştirilerimiz, Kürt hareketine yönelik bakışımız ile alakalı! HDP algısı daha çok Kürtler üzerinden, biraz daha Kürtleri “kabullenebilmiş” kesimlerde ise Öcalan üzerinden kuruluyor. Bu da ilk olarak güvensizlik yaratıyor. “Kürtler Meclise girerse, talepleri artacak”, “Türkiye’ye demokrasiyi Kürtler mi getirecek”, “Tamam çok şey yaşadılar ancak onlar da çok şey yaşattı”…
Kürtlere dair tartışmalar bitmez… 

Karadeniz’de dolaştıkça, Amin Maalouf’un “Coğrafya kaderdir” sözü daha da bir kulaklarımda çınlar oldu. Karadeniz, haklılığı ve haksızlığı görüyor ve kabullenmemede farklı tezler geliştiriyor:

“Kürtler hep diyor ki, bize bir şey yapılmalı, devlet bize üvey evlat muamelesi yaptı. Tamam, oraya yapılmadı, ama buraya da hiç yapılmadı ki! Biz ne yaptıysak kendimiz yaptık. Kürtlerin bir de ne şanssızlığı var biliyor musun? Doğa da onlara küsmüş. O kadar çorak, susuz. Doğa da onlara küsmüş!” Trabzon’dan bir kadına ait sözler. Buna benzer birçok konuşma Karadeniz’in dört bir yanında da olası!
Yine; hareketleriyle, gülüşleriyle, yürek temizlikleriyle birbirine tıpatıp benzeyen Şırnaklı ve Hopalı arkadaşlardan biri; savaşta hem babasını hem kardeşini kaybetmiş ve o savaşın sonuçlanması için uğraşırken, diğerinin Kürt hareketinin hakkını vermekle birlikte eleştirisi ve güvensizliği bitmek bilmiyor. Bu benzerlikleri yer değiştirseydi neler olacaktı? Bütün kaderleri coğrafyaya bağlı olmadığı gibi siyasete de bağlı değil tabi ki de! Yani gündelik siyasetin ötesinde coğrafyaya ve kadere bakmayı öneriyorum…
O yüzden bu yazı da bir HDP çağrısı, seçim yazısı, oy kaygısından çok bir coğrafya ve kader çağrısı! 
Sadece bir bebek olarak doğmuşken; dillenip, kimliklenip, kültürlenip yetişkinleşirken, sırf Şırnaklı diye bütün ailesinin katledilmesi mi gerek?

8 Haziran sabahının benim olduğu kadar binlerce insan için de, rahat bir nefes almaya olanak sağlayacak bir sürecin başlangıcı olabilmesini diliyorum. Oğullarının-kızlarının eve dönebileceğine dair inançları artacak çünkü… 

Yoğunluğu azalmakla birlikte patır patır insanlar, gençler öldürüldü, öldürülüyor bu topraklarda. Bu ölümlere izin verilmeyeceği, o kurşunun önce karşıdaki “öteki”yi değil, vicdanları yaralayacağı ve bu yolla hesabının sorulacağını umuyorum yeni bir Haziran’da!

Tüm bunlar tartışılırken, patır patır katırlar öldürülüyor Roboskî’de! Artık insanlara sıkılamayınca kurşun ve hâlâ bitirilemeyince sınır ticareti, bu sefer, köylülerin yüzyıllık yol arkadaşları katırlara yöneliniyor. 
Roboskî’de en son Çarşamba gecesi, Veli Encü’nün aktardığına göre, ticaretten döndükten sonra ortadan kaybolan bir katır daha öldürüldü. Bu katır, Roboskî katliamından sağ kurtulan tek katırdı. Bu katır, katliamın en küçük öldürüleni Bedran Encü’nün katırıydı. Roboskî’yi her ziyaret edenin, hâlâ faltaşı gibi açık kalmış gözlerinin içine içine baktığı katırdı. O son katırı da vurdular!

Evet, coğrafya kaderdir! Dilimizi de, kültürümüzü de, anamızı babamızı akrabamızı aşiretimizi de belirleyendir! 

Yine de kaderi değiştirebilecek başka değerlerimiz, üretenlerimiz, ellerimiz, zihinlerimiz ve yüreklerimiz de var! 

Ve nasıl ki o son katırdı vurulan, bu da son şans sanki Kürtler için… Haziran sabahına tüm coğrafyalardan, tüm karayazılara inat, kör kaderlere inat; hep birlikte başarabilmenin gülüşleriyle uyanırız!

ÖNCEKİ HABER

‘Şehirli ve yorgun olmayacağız’

SONRAKİ HABER

Bir kahramanın izinde...

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa