15 Mart 2015 03:23

Mermer Sütunların Şarkısı*

Operasyon ekibi hazırdı...Hedef çoktan saptanmış ve “çok gizli” görev için düğmeye basılmıştı. Çoğunluğu Alevi olan Gazi Mahallesi’nde kahvehaneler taranacaktı!

Paylaş

Ercüment AKDENİZ

Operasyon ekibi hazırdı...
Hedef çoktan saptanmış ve “çok gizli” görev için düğmeye basılmıştı. Çoğunluğu Alevi olan Gazi Mahallesi’nde kahvehaneler taranacaktı! Hedefin başarıya ulaşması için kahvehanelerin yoğun olduğu bir maç saati seçildi. Arkada iz bırakmamak üzere bir de ticari taksi gaspedilecekti...
Akşam karanlığından çıkıp gelen o taksiden; otomatik tüfeklerin cayırtısı koptuğunda, kahvehaneler kana bulanmıştı. Sivas Katliamı’nın üzerinden iki yıl geçmişti ve henüz 28 Şubat Darbesi’ne iki yıl vardı. Takvim yaprakları 12 Mart 1995’i gösteriyordu...

ÇOK DENKLEMLİ KATLİAM

Tetikçilerin işi tamamdı...
İş bitirme sırası, şimdi halkın sinir uçlarını kazıyarak ülkeyi yönetmek isteyen ‘büyük başlardaydı’. Aleviler ile Sünnilerin birbirini boğazladıkları, o plan tutmazsa sorumluluğun PKK’ye atıldığı; hiç değilse Alevi ve Türk yurttaşların Kürt halkına karşı galeyana getirildiği çok denklemli bir katliamdı bu.  
Fakat bugünden geriye dönüp üç günlük olaylar zincirinin gelişim seyrine bakıldığında eylemi azmettirenlerin yani bu puslu havada parsayı toplamak isteyenlerin tetikçiler kadar başarılı oldukları söylenemez. Çünkü olayların henüz başlangıcında, yani Halil dedenin öldürüldüğü Doğu Kırathanesi’nin önünde toplananlar beklendiği gibi sadece Aleviler değildir. Acı haber üzerine koşup gelen mahallenin Sünni emekçileri de ordadır. Yapılan konuşmalar ve halkın attığı sloganlar hep halkların birbirine düşmesine engellemeye yöneliktir. Durumdan, hedeflendiği üzere bir Alevi-Sünni çatışması çıkarmak isteyenler bunda başarılı olamayınca ihaleyi PKK’ye çıkartmak istemişlerdir. Fakat bu ikinci girişim de tutmamıştır. Nitekim dönemin ünlü istihbaratçılarından Hanefi Avcı, 7 Temmuz 1997’de katıldığı bir televizyon programında; örgütleri değil devlet içindeki birimleri işaret etmiştir.
Adına “Gazi Katliamı”, “Gazi provokasyonu”, “Gazi olayları” ya da her ne denirse densin; bugün katliam üzerine bir sorumlu arayan hemen herkes devletin içini işaret ediyor. Kimi buna “devlet içindeki gruplaşmalar”, “Ergenekon’un temeli” diyor kimi de “Gladyo tipi örgütler”. Nitekim 3 Kasım 1996’da meydana gelen ünlü Susurluk Kazası’nın ortaya çıkardığı bağlantıların Gazi katliamına uzanması da bu fikri güçlü kılıyor. Sonrasında emekli olan Tümgeneral Veli Küçük’ün ismi de aynı bağlantılar içinde güçlü bir biçiminde telafuz edildi, ediliyor.

ZAMAN AŞIMI...

Ne var ki, aradan 20 yıl geçtiği halde ne doğru dürüst bir yargılama süreci gerçekleşti, ne de katiller yargı önüne çıkartılabildi! Üstelik adil bir yargılama için yeni bir davanın açılabilmesi için de süre giderek daralıyor. Çünkü şimdi “zaman aşımı” gündemde ve bu durumda yargılamaların önü hepten kapatılmış olacak.
Sözün bittiği yere çok yakınız...
Halka karşı işlenmiş suçlarda “zaman aşımı” olur mu? İnsanlığa karşı işlenmiş suçlarda davalar kapanır mı? İşte bu sorular yüzünden sözün bittiği yere çok yakınız! Çünkü bu sorulara “hayır olmaz” demekle onu olmaz kılmak arasında çok kritik bir yerdeyiz.

SORULARI UYANDIRMAK

Sorular sorulmak için vardır...
Sorular hem tarihe hem de geleceğe doğru sorulurlar. Ve sorular günü gelir “zaman aşımı” sınırını da tanımazlar, kabul! Ama sorular da tıpkı işleyen demirler gibi soruldukça ışıldar, sorulmadığında oksitlenmiş demirler gibi pas tutarlar.
O kritik aşamada yani bugün; unutulmaya yüz tutmuş ve kendini tatlı bir yorgunluğa bırakmaya hazır soruları uyandırmanın zamanıdır:
Kahvehanelerin taranmasında tertiplenen şeyler olmadığı için mi devlet üç gün boyunca Alevilere savaş açtı? Devlet kendi vatandaşının üzerine kurşun yağdıran binlerce polisi neden ve nasıl sürdü? Polisle yetinmeyip Gazi’ye 5 bin asker gönderdiği halde ölümler neden tırmanmaya devam etti? Ortada devletin, polisin, askerin dışında bir tertip vardı da neden bunlar açığa çıkartılmadı? Ve neden hala o gaspedilen taksiden kurşun yağdıranların kimliği bilinmiyor? Kahvehaneleri “kimliği belirsiz kişiler” taradı da sokaklara çıkan halkı neden polisler taradı? Onlarca insanı öldüren, yüzlercesini yaralayan polislere vur emrini kim, kimler verdi? Kameralarda yüzleri alanen görünen, haber bültenlerinde defalarca gösterilen katliamcı sivil-resmi polisler için neden “kasten insan öldürmek” suçundan dava açılmadı? Gazi’den sonra nasıl oldu da Ümraniye’de de halka polisler ateş açabildi? Ankara’da Kızılay’a çıkan Alevilerin ve demokrasi güçlerinin üzerine polis panzerleri, tomalar nasıl sürülebildi? Devletin eli kalaslı polisleri, askerleri; hangi hırsla ve kime kızarak kadınları yerlerde sürükledi, gençleri linç etti, morarmış kanlı vücutları hayvan leşi gibi çöp konteynırlarının önüne fırlattı? Dönemin Başbakanı Tansu Çiller, Vali Hayri Kozakçıoğlu, Emniyet Müdürü Nejdet Menzir, Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar ve İç İşleri Bakanı Nahit Menteşe neden yargı önüne çıkmadı, çıkartılmadı? Neden işin faturası sadece İlçe Emniyet Müdürü Mehmet Han Tokuş’a kaldı? Gazi Davası neden İstanbul’dan Trabzon’a taşındı? Aileler nasıl oldu da yollarda taşlara, linçlere maruz kaldı? Darbeye, darbecilere ve derin devlete karşı mücadele propagandasıyla iktidara gelen AKP, 12 yıl boyunca neden Gazi Davası’nda somut bir adım atmadı? Neden ve nasıl bu dava zaman aşımı noktasına geldi, getirildi?..
***
Mart 1995’ti...
Halk kurşun yağmurları altında adalet istedi.
Ve bağrıdan koparılan çocuklarını tabutlara koyup,
Bir nehir gibi şehitliğe aktı.
Yıllar içinde,
O kabristanda,
Ciğeri parelenmiş anaların ellerinde;
Çiçeklerle birlikte, sütun başlıklı mezar taşları filizlendi.
O uğultulu tepede boyvermiş,
Mermer sütunların şarkısına siz de kulak verin;
“Soru sormayı bırakmayın,
Sormayı bırakmayın...”

ÖNCEKİ HABER

Baharda

SONRAKİ HABER

Latin Amerika’da devrimci bir kasaba: Rojava

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...