08 Şubat 2015 05:14

Mahallenin namusundan mahalle siyasetine: Yeni bir kentsel müşterek arayışı

Paylaş

Yaşar ADANALI

Bu hafta Meclis Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerini Araştırma Komisyonu Üyesi AKP’li İsmet Uçma, şiddeti bitirecek ‘müthiş’ önerisi ile gündeme geldi: “Kadına şiddet için geliştirilen acil durumda müdahaleyi kolaylaştıran panik butonu yerine mahallenin namusu diye bir şey geliştirebiliriz, o mahallede birisine yönelik bir şey yapılıyorsa herkes ona sahip çıkar ve hakikaten de yapanı neredeyse ifna eder.”
Kadına karşı şiddeti ‘yönetmek’ için yukarıda önerilen ‘mahallenin namusu’ yaklaşımının, mahalleyi patriarkal ailenin genleşmiş hali olarak gördüğü,  dolayısıyla kadının (ve bireyin) üzerindeki, erkek (ve cemaat) tahakkümünü derinleştireceği açık. Çoğu zaman ‘namus’ bahanesiyle yakını bir erkekten şiddet gören kadını, kendini namus bekçisi belleyecek mahallenin tüm erkeklerine emanet etmenin ne kadar dahiyane bir fikir olduğunu bir kenara bırakıp, genel olarak günümüzde ‘mahallenin namusu’ üzerinden siyaset yapmanın anlamlarını biraz açalım. 
Öncelikle, mahalleli ile ‘namus’, ‘ahlak bekçiliği’ söylem ve eylemleri üzerinden kurulan ilişkinin, sadece muhafazakar /dindar mahallelere özgü olmadığını, kimi devrimci / laik örgütlerin de mahallelerindeki siyasetlerini belirlediğinin altını çizelim.  ‘Yozlaşmaya karşı mücadele vermek’ adına mahalle meydanında seks işçisi kadını teşhir edip döven ve bunu cesaretle savunan devrimcilerin olduğunu biliyoruz.
Aslında bu tartışmanın tarihsel kodları, bir sosyo-mekânsal örgütlenme olarak mahalleyi, ‘cemaat’ olarak mı yoksa ‘cemiyet’ olarak mı ele aldığımızla yakından ilişkili.Bilindiği üzere, Alman sosyolog Ferdinand Toennies, toplumsal grupları Gemeinschaft (cemaat) ve Gesellshaft (cemiyet) olmak üzere ikiye ayırarak, kişinin kendinden daha büyük bir topluluğun parçası olmasının farklı anlamlarına bakar. Bilinçaltında yer alan, kendini sürekli yeniden üreten, özcü bir irade mi, yoksa rasyonel hesaplar ve bireysel çıkarların şekillendirdiği araçsal bir irade mi kişileri bir araya getirir? ‘Cemaat’ ve ‘cemiyet’ arasındaki farklılaşmayı ‘geleneksel - modern’, ‘mahalleli – yurttaş’, ‘kırsal – kentli’, ‘kutsal – seküler’, ‘organik – mekanik’, ‘dayanışmacı – akit esasıyla bir araya gelmiş’, ‘duygusal – rasyonel’ gibi ikililikler üzerinden okumak mümkün. Her ne kadar ampirik olarak katı bir ayrım yapmak mümkün olmasa ve de sosyolojik karşılıkları da oldukça sorunlu olsa da bu teorik farklılık bugünkü tartışmaların ve politik pozisyonların malzemesi olmaktan kaçamıyor.
Siyasetin ‘kabile savaşları’ olarak gerçekleştiği günümüz Türkiye’sinde, devletin yeni sahiplerinin mahalle ile ‘namus’ üzerinden ilişkilenmek arzusunda olmaları çok da şaşırtıcı olmasa gerek. Ahlakçı, kimlikçi söylem ve politikalarla toplumsal kutuplaşmalar keskinleştiriliyor. ‘Kitleyi sıklaştırmak’ için Parti’nin mahalle ile ‘özcü’, organik ilişkiler kurmak istemesi, Toennies’in okuması ile cemaat ilişkilerini (‘kabileyi’) cemiyete (devlete) taşımaya çalışması, aynı zamanda siyasal olanı bastırmanın da yolu olarak görülüyor. Neo-liberal otoriterliğin post-politika arayışı tam da bu mu acaba?

KADINA KARŞI ŞİDDET DE KENTSEL DÖNÜŞÜM DE  POLİTİKTİR

Evet, kadına karşı şiddet politiktir. Bir mekânsal ve sosyal yeniden üretim olarak mahalle ve onun dönüşümü de. Ne hikmettir ki hem kadının bedeni, hem de fiziki bir mekân olarak mahallenin kendisi, iktidarın doğrudan hedefinde konumlanmakta. Malum, ‘geleneksel’ mahalleyi yok eden kentsel dönüşüm projelerinin hedefine girmeyen mahalle sayısı çok az. Sermaye ve iktidar eliti için potansiyel rant alanı olarak görülmeyen mahalle yok gibi. Hatta kimi kentsel dönüşüm alanlarında mahallelileri ikna etmek için din görevlilerinin kullanıldığını, cami cemaatine bu yönde baskı yapıldığını da biliyoruz.
Asıl ısrarla sorulması gereken soru; son dönemlerde devrimci mahallelerde de alıcısı çok olan; soyut, tamamen suiistimal üzerine kurulmuş, farklı olanı yok etmeye hazır, yerelde ve merkezde güçlüden yana olması kaçınılmaz, post-politik ‘mahalle namusu’ gibi bir ‘ortaklık zemini’ yerine, merkezine sınıfsal çelişkileri, toplumsal adalet taleplerini ve kent / mahalle hakkını koyacak ‘mahalle siyasetini’ kentsel müştereğimiz olarak tanımlayabilir miyiz? 
Öncelikle mahallelerin heterojen (etnik, siyasi, kültürel, sınıfsal) yapılarını dikkate alarak, kapsayıcı bir şekilde çalışacak yerel örgütlenmelerin kurulması gerekiyor. Birçok potansiyel dönüşüm mağduru mahallede bu yönde çok yol kat edildi. Sonrasında bir araya gelen yerleşimcilerin, farklı mahalleler arasında kuracakları ağlar ile mahalle ölçeğini aşarak müşterek bir siyaset zemini inşa etmeleri gerekiyor. Bunun da örnekleri mevcut. Müşterek siyaset alanını genişletmek, siyasi aktörler üzerinde daha etkin baskı oluşturmak, politikadan arındırılan genel siyaseti yerelden yeniden kurmak, yerelde de politika alanını genişletmek için, öncelikle yaşayanların müşterek siyasetlerini kuracağı pratikleri geliştirmesi gerekmekte.
Hatırlarsınız, Çiçek Abbas* filminde bir sahnede Şakir, Abbas’ın kırmızı dolmuşunun ön koltuğunda, eski muavininin yanında, eski sözlüsü Nazlı’nın oturduğunu görür. Hesap sormak için dolmuşu durdurur, ve ‘Yok mu bu mahallenin namusu, ne işi var bu kızın bekar minibüsünde, ha, ayıp değil mi, Müslüman mahallesi değil mi burası, hani namus, hani şeref’ diye çıkışır. Nazlı da ‘Sana ne! Sen misin bu mahallenin namus bekçisi’ diye Şakir’e ağzının payını verir. ‘Mahalle namusu’ gibi içeriği boş önerilerle gelenlere, ‘sana ne!’ demek, kentsel dönüşüm tehditlerine karşı da ‘mahallenin yaşam hakkına’ yani ‘toplu olarak, tüm farklılıkları ile kentte var olma haklarına’,  yerleşimciler arasındaki dayanışma ağlarını kuvvetlendirerek sahip çıkmak gerekiyor. 

* Bu vesile ile Cihangir Mahallesi’nin  soylulaştırılmasında büyük emekleri geçen, başlı başına bir dönüşüm hikayesi olan filmin yönetmeni Sinan Çetin’i bütün ‘kalbi’ duygularımla anıyorum!

ÖNCEKİ HABER

Dev bir sosyal devlet hizmeti: Uçkur çözme

SONRAKİ HABER

Namus bekçileri: Aile ve mahalle kimi koruyor?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa