26 Aralık 2014 10:02

Motorları maviliklere sürüyoruz...

17-25 Aralık yolsuzluk olayları ile kapattığımız 2013’ün yankıları ile başladı 2014. Bilal’in “paraları sıfırladım babacım”ları, Erdoğan’ın “tamam tamam sessiz söyle”leri dillere dolandı, aylarca sosyal medyanın en büyük malzemesi oldu

Paylaş

Hilal KILIÇ
Hacettepe Üniversitesi

Şöyle son 1 günde neler olmuş ülkemizde diye haberlere bakındığımda bile en az bir sayfa sıralanacak başlık bulabiliyor olmanın verdiği malzeme bolluğuyla başladım bu yazıya. Bir ülke sadece 1 yılda neler yaşayabilir ki diye düşünmeyin. 2013’te Gezi’nin ateşiyle başlayan hareketlilik üzerine yeni direnişler, yeni kayıplar, yeni öfkeler, yeni grevler; aynı zamanda yolsuzluklar, en iyi müttefiklerle çatışmalar, değişik lobiler, paralel güçler, daha çok sermayeye açılmış üniversiteler, bol imam hatipler, gözü yaşlı-ayakkabısı delik aileler, kayıplarının acıları ile bilmedikleri bir ülkede sömürülerek yaşamak zorunda kalmış mülteciler ve daha birçok şeyi ekleyerek sürüyor. Bir kola şişesi gibi sanki Türkiye; son 2 yıldır hızla çalkalanıyoruz, kapağımızı açtığımızda olacakları bilenler de arada bir kapağımızı aralayıp geri kapatmayı çözüm zannediyorlar.

TÜM YOLLAR ALİ İSMAİL’E ÇIKAR

17-25 Aralık yolsuzluk olayları ile kapattığımız 2013’ün yankıları ile başladı 2014. Bilal’in “paraları sıfırladım babacım”ları, Erdoğan’ın “tamam tamam sessiz söyle”leri dillere dolandı, aylarca sosyal medyanın en büyük malzemesi oldu. Fethullah Gülen evlere ateş saldırdı. Cemaat ile AKP kapışması bir Muhteşem Yüzyıl heyecanıyla izlendi, tüm evlerde çay sohbetlerine illa ki konu edildi.

2014’ün ilk aylarında, “Tüm yollar Ali İsmail’e çıkar” diyerek Kayseri’deki mahkemeye ülkenin dört bir tarafından katıldık. Hala devam etmekte olan mahkeme süreci tıpkı Ethem’in, Berkin’in mahkemelerinde olduğu gibi sürüyor. Ve böylece, bu geçen yılda da ‘adalet’ ülkemizde sadece bir bina adı olmaktan ileriye gidemedi.

Bizim günlerimiz hızla ve her gün yeni bir olayla geçip giderken, Berkin ise hala hastanede yaşam mücadelesi veriyordu. Berkin; Mart ayında, mücadelesinin 269. gününde, 16 kilo kalmış vücudu ile 15 yaşında hayatını kaybetti. Gezi’nin elinde ekmeği ile simgeleşmiş çocuğu milyonların çocuğu oldu, birçok şehirde üzüntüleri hıncı olan genç, yaşlı binlerce insan sokaklara döküldü. Üniversitelerde, liselerde boykot ilan edildi. Hayatlarımız hızla devam ederken bir yandan tüm dünya durdu, Berkin’in kaşları birer martı oldu ve uçuşunu seyrettik.

UNUTULUŞUN KOLAY ÜLKESİ

Tüm bunlar olup biterken her yeni güne bir kadın cinayeti haberi ile başladık ve kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz, baskı hız kesmeden devam etti.

Mayıs ayı geldiğinde ise Soma’dan çıkan kömürlerin karası tüm ülkeye bulaştı. Maden ocağındaki patlamayla 301 madencinin hayatını kaybettiği bu katliam, Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en fazla can kaybı ile sonuçlanan iş ve madencilik ‘kazası’ olarak kayıtlara geçti. AKP Hükümetinin ölümün madencinin fıtratında olduğunu söylemesi ile tüm yıl içerisinde daha birçok defa duyacağımız ’fıtrat’ kavramı da gündelik hayatlarımızın içinde yer almaya başladı. Tüm ülkede tekrar halk sokaklara döküldü, eğitim yerlerinde, iş yerlerinde hayat durdu. Gözler haftalarca Soma’yı izledi, gelecek tek bir iyi haberi bekleyerek günler geçirildi. Soma’dan bizlere; hafızalardan silinmeyen gözü yaşlı aileler, devletinin temiz sedyesini kirletmekten kaçınan maden işçisinin sözleri kaldı. Acı hiçbir zaman dinmedi ancak unutuluşun kolay ülkesi Türkiye’de hayat akıp gitmeye devam ediyordu.
Üzerinden çok zaman geçmeyecekti ki Torunlar Center’ın inşaatında 10 işçi ‘iş kazasında’ hayatlarını kaybedecek, Ermenek’te yine maden işçileri boğularak can verecekti. Fıtrat kelimesi her gün televizyonlarda yankılanmaya, işçiler ölmeye, hayat akıp gitmeye devam edecekti.

KOBANÊ SINIRI İNSANLARLA ÖRÜLDÜ

Sonbahar geldiğinde ise sınırda soğuk rüzgarlar esmeye başlamıştı. Senelerce sermaye güçlerince beslenmiş, sömürülerini daha da arttırmak için maşa olarak kullanacakları IŞİD büyüdükçe kendilerinin de kontrolünden çıkmıştı. Savaştan kaçan binlerce mağdur insan sınırdan Türkiye’ye girmeye çalışmış; kimisi bu yolda hayatlarını kaybetmiş kimisi bir şekilde hayatlarını kurtarmış, ülkeye girebilmeyi başarmıştı. Ki bu ‘kurtuluş’ oldukça görecelidir. Yoksulluk sınırının da altında bir yaşam, az ücrete çok iş, dışlanma, kültürlerinden koparılma ve kültürleri yüzünden aşağılanma yaşayacaklarının ve yaşadıklarının sadece bir kısmı. IŞİD terörü durdurak bilmeden devam etti. Binlerce kadın köle pazarlarında satıldı, işkencelere maruz kaldı, kayıplar her geçen gün arttı. Ortadoğu’dan yükselen çığlık tüm dünyaya yayıldı. Birçok ilde düzenlenen yardım kampanyaları ile toplananlar sınıra büyük sıkıntılarla ulaştırılmaya çalışıldı. Kobanê sınırı insanlarla örüldü. Çatışmaların şiddetlenmesi sonrası Türkiye’de yapılan serhıldan çağrısı ile binlerce insan ‘acınız acımızdır’ diyerek sokaklara döküldü. İktidar pek tabi ki bu direnişi kırmak için elinden geleni ardına koymadı, kolluk kuvvetlerinin orantısız gücü, faşist gruplarca yapılan saldırılar sonucu 50’ye yakın insan hayatını kaybetti.

FITRATIMIZDA OLAN!

Bir tarafta Ortadoğu’da savaş devam ederken, Türkiye yeni yasalar ile tanıştırıldı. Eğitime, kadına ayrılan bütçe yok denecek noktaya getirildi. ‘Makul şüpheli’ söylemi ile yepyeni bir kavram daha hayatlarımıza girdi. Üniversiteler ve liseler birer şirket olma yoluna itildi.

İktidarca yapılan açıklamalar ile kadınların ‘fıtrat’ına da yine gizlenmek, susmak, iffetli olmak düştü. Kızını erkek arkadaşı ile görüşmesin diye eve zincirleyen ailenin haberi şöyle bir okunup geçildi.
2014 ölümlerin yılı oldu belki de. Yaraların kabukları bağlanmadan yeni yaralar açıldı bu ülkede. Ancak direniş de büyümeye devam ediyor. Her geçen zaman bir fabrikadan grev bir üniversiteden boykot haberi geliyor.

Şimdi yepyeni bir yıl bizleri bekliyor. Tüm yaşadıklarımızı unutturmaya çalışanlara, susmamızı isteyenlere bir cevap olarak hatırlamalıyız olanları. Yorgun, üzüntülü, bezmiş olmanın vakti değildir. Bu noktada en büyük görev biz gençlere düşmektedir. Bütün enerjimizle, cesaretimizle, neşemizle hayatlarımızın her alanında özgürlük mücadelemize devam etmeli ve yan yana olmalıyız. Güzel günler göreceğiz biliyoruz, bu yüzden umutsuzluğa, korkuya kapılmıyor, motorları maviliklere sürüyoruz.


EKLEMESEYDİN İYİYDİ

Ağustos ayına geldiğimizde cumhurbaşkanlığı seçimleri gündeme oturdu. İki ana muhalefet partisinin ittifakı ile bir anda ortaya çıkmış Ekmeleddin İhsanoğlu gerek adı gerek geçmişi ile dillere pelesenk oldu. Türkiye mizahı biraz da buradan kendine malzeme buldu, kahkahalar Ekmeleddin ile katlandı. Bir cumhurbaşkanı düşünün; sazıyla derdinize derman olsun dediğimiz Selahattin Demirtaş ülkeyi biraz düşündürdü ancak oyların %51.79 ile Tayyip Erdoğan cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturarak yaptıklarının yapacaklarının teminatı olduğunu iyiden iyiye hissettirdi.


MELİH GÖKÇEK  BİLE YASAĞI DELDİ

İktidar bir yandan hayatlarımızı darlaştırmak, baskı altında tutabilmek için çeşitli yöntemleri denemeye devam ediyordu elbette. Medya sansürleri özellikle twitterın kapatılması ile her çevreden insanın tepkisini alacak noktaya geldiğinde DNS değiştirmek kavramı bir anda gündelik hayatımızın içine yerleşti.

Başbakan olan Erdoğan'ın talimatıyla kapatılan twittera, Ankara Belediye Başkanı Melih Gökçek de DNS değiştirip girdi. Safı ne olursa olsun sosyal medya popülaritesinden taviz vermeyeceğini dosta düşmana duyurdu. Trajikomik filmin başrollerini oynadığımız bir ülkenin çocukları olduğumuzu bizlere  de bir kez daha fark ettirmiş oldu.

ÖNCEKİ HABER

Hukuk fakültesinde yeni bir hava!

SONRAKİ HABER

Örgütlü geleceğin aydınlatamayacağı hiçbir karanlık yoktur

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa