26 Aralık 2014 08:28

Urfa’da bir mülteci

Yanı başımızda bir dram, direniş, Kobanê. Öbür tarafta coğrafyaları talan olmuş Suriyeliler. Sınır olarak kabul etmediğimiz o çitlerin arkasında insanlar ölüyor

Paylaş

Arjen İNCE
Mehmet Güneş Sosyal Bilimler Lisesi
Şanlıurfa

Sabah uyanıyorum yaklaşık bir milyon nüfuslu bu şehre. Kalabalık şehirde okula yetişebilmek için evden çıkıyorum. Otobüs durağına doğru yol alıyorum. Ağzına kadar dolu olan 1-2 otobüs durakta durmadan geçip gidiyor. En sonunda bir otobüse binebiliyorum. Ücreti ödedikten sonra dolu olan otobüste tutunacak bir yer buluyorum kendime.

Yanı başımda üstü başı perişan halde bir Suriyeli. Burada kalıcılar artık çünkü geri dönecekleri bir memleketleri yok. Elindeki bozuk paraları saymaya çalışıyor ve ücreti ödemem için 1-2 kelime Türkçe’yle parayı bana uzatıyor. Almıyorum. Parayı kendim ödedikten sonra mahcup bir yüz ifadesiyle teşekkür ettiğini belirtiyor. Kirli bir yüzü var, belki haftalardır duş almamış. Bir evde 15 kişiyle kalmak zorunda olduğu için su kalamayabiliyor tabi. Belki de sokakta yaşıyor.

Sanırım çalışmaya gidiyor. Ne kadar maaş ile çalıştığını aklımdan geçiriyorum, günde en fazla 15-20 lira. Bırak ailesini, kendisini bile barındıramayacak kadar az. Hepsi onun gibi değil ama çoğu kötü durumda. Etrafına çekinerek bakıyor. Çünkü Urfalılar; kiraların artması ve maaşlarının düşmesinin sorumlusunun Suriyeliler olduğunu düşünüyor. AKP’nin bu insanları önce Türkiye’ye çağırması ardından hiçbir güvence sağlamadan ortada bırakması yatıyor bu sorunların altında.

Okuluma pek de uzak olmayan bir durakta iniyor otobüsten. İnip inmemek arasında kalıyorum. Nereye gideceğini merak ediyorum. Biraz takip ediyorum. Sonra biraz daha, biraz daha. Okula geç kalacağımı düşünüyorum fakat merakım daha ağır basıyor. Uzun bir süre ona hissettirmeden takip ediyorum. Binalar yerini inşaatlara bırakıyor. Bir önceki gün yağan yağmur sebebiyle her yer çamur. Fakat o buna hiç aldırmadan hızlıca yürüyor. Çünkü yapmak zorunda.

Yeni başlandığı anlaşılan bir inşaata giriyor, arkasını döndüğünde başımı hemen öne eğiyorum. Köşede gizlice izlerken oradaki arabanın içinden birinin bağırdığını fark ediyorum. Neler söylediğini anlamak için yaklaştığımda Suriyeli’ye geç kaldığını söyleyerek küfürler savurduğunu duyuyorum. Bunun üzerine Suriyeli hemen işe koyuluyor. Belki kahvaltı bile yapmamıştır. Öğleye kadar aç çalışacak. Saate baktığımda okula geç kaldığımı anlayarak hemen yola koyuluyorum.

Kafam karışık, bu insanlar, şehrin içinde farklı bir şehir. Yozlaşmış hayatların arkasında keder dolu yeni hayatlar. Aslında dikkatli bakılınca her şey ortada. Bu körlük niye? Neden hiçbir şey yokmuş gibi davranılıyor? Yanı başımızda bir dram, direniş, Kobanê. Öbür tarafta coğrafyaları talan olmuş Suriyeliler. Sınır olarak kabul etmediğimiz o çitlerin arkasında insanlar ölüyor. Savaştan kaçan insanlar fuhuş, dilencilik yapmak zorunda kalıyor. Şehirdeki sınıfsal sistemin en alt tabakasını oluşturuyorlar. Bu düşüncelerle okula gidiyorum. Bütün bunların karşısında neler yapmalı, bilmiyorum.

ÖNCEKİ HABER

Yük asansörü 3. kattan düştü: 5 işçi yaralandı

SONRAKİ HABER

Bir bürokratın 24 saati

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...