21 Temmuz 2014 08:25

‘Şehitlik’ ölümleri meşrulaştırıyor

'Öl Dediler Öldüm' kitabı şehitlik kavramını derinleşmesine ele alıyor. Kitabın hazırlayıcısı Serdar Değirmencioğlu, Sosyolog Esra Gedik ve yazar Gülsüm Cengiz ile kitap ve şehitlik üzerine konuştuk.

‘Şehitlik’ ölümleri meşrulaştırıyor
Paylaş

Gamze ERENTÜRK
İstabul


Haberlerde her gün verilen şehit haberleri, şehit cenazeleri, paramparça olan yürekler ve aileler, büyük kalabalıklarda uğurlanan şehit cenazeleri, ölen binlerce genç insan... Bunlar yıllardır tanık olduğumuz manzaralar. Türkiye’de herkesin kafasına kazınmış bir kavram “şehitlik”. Peki toplum olarak nasıl algılıyoruz şehitlik kavramını? İletişim yayınlarından çıkan “Öl Dediler Öldüm” kitabı şehitlik kavramını çok boyutlu ve derinleşmesine ele alıyor. Kitabın hazırlayıcısı Serdar Değirmencioğlu, Sosyolog Esra Gedik ve Yazar Gülsüm Cengiz ile kitap ve şehitlik üzerine konuştuk.

YILLARDIR BU ACIMASIZ PROPAGANDAYI BELGELİYORUM
Türkiye’de şehitlik mitlerini araştıran söz konusu kitabı oluşturma fikri nasıl doğdu? Kitabın yayınlanana kadarki macerasını bize özetleyebilir misiniz?
Serdar Değirmencioğlu:
Bu kitabı hazırlamak için birçok nedenim vardı. Bunlardan ilki, senelerdir gencecik insanların tümüyle önlenebilir ölümlerinin “şehit” damgası ile örtülmesi; yüceltme kisvesi ile sorgulanmaz kılınması. Bir toplumun sürüklendiği şiddet bataklığında ölüp giden çocuklarına umursamaz kalmasının sağlanabilmesi. Yıllardır milyonlarca insanın öldürülen gençlerin ardından ayağa kalkıp bu ölümleri durdurmak yerine, “Şehitler ölmez, vatan bölünmez” gibi sloganlarla kendi kendilerini sağır etmesi sağlandı. Bu kendiliğinden olmadı. Bizzat devlet eliyle körüklenen bir kampanya söz konusu. O kadar güçlü ki, bir cenaze töreninde üzerinde “şehit adayı” yazan tişörtler giyen bir eş, bir anne bile ortaya çıkabildi. Bu kampanya sayesindedir ki, bir ölümü kullanarak başka ölümler üretilebildi. Büyük medya kuruluşları yıllar boyunca “şehit haberi” üretti. O gazetelerde yazanlar, televizyonlardaki görüntüler, gencecik insanların cenaze törenlerinde “Bizi de askere al” diye bağırması benim sessiz kalamayacağım bir cinnet durumuydu.
Kitabın çıkış noktalarından biri de askerlik yaparken gördüklerim. Kitabın önsözünde terfi etmek isteyen bir komutan, bulaşıkhane yaptırmak için nasıl şehitlik mitini kullandı ve istediğini yaptırabildi aktardım. Kitabın hazırlanması üç yıl kadar sürdü. Uzun sürmesinin ana nedeni, bu konuda büyük bir sessizlik, sosyal bilimlerde ve sanatta büyük bir tutukluk olması. Bu tutukluk iktidardakilerin işine yarıyor. Bir yandan, milliyetçilik, militarizm, diğer yandan İslam-Türk Sentezi, öte yandan devleti sorgulamaktan kaçınan zihniyet ile bu konuda bir çeşit tabu söz konusu. Bu sessizliği ilk delen Prof. Dr. Serpil Sancar oldu. Kendisine teşekkür borçluyuz çünkü onun açtığı kulvardan giden genç sosyal bilimcileri bulunca bu kitabı hazırlamak için adım atabileceğime karar verdim. Sonra savaş karşıtı hareket içinden katkı
yapabilecek yazarlar buldum. Böyle halka halka genişledi. Son halkadaki yazarlara ise Tanıl Bora sayesinde erişebildim. Tanıl Bora’ya da, bu tabu konunun üzerine giden yazarlara da teşekkür etmek isterim.

Kitap henüz çok yeni olsa da nasıl tepkiler/geri dönüşler alıyorsunuz? Ve bu konuda beklentileriniz neler?
Kitap savaş ve militarizm karşıtı hareket içerisinde çok olumlu karşılandı. Umuyorum kitabı dikkatle okuyanlar, eksikliklerini görenler ve bu eksiklikleri doldurmak için kolları sıvayanlar olacak. Bu kitabın bir kıvılcım işlevi görmesini bekliyorum. Kitap şehitliğin birçok alanda nasıl işlendiğini ve yeniden üretildiğini belgeliyor. Bu nedenle çok farklı ilgileri olan, farklı alanlardan insanları ilgilendirebilecek malzeme ile dolu. Son olarak, Türkiye’ye barış gelmesini isteyenlerin, gerçekten barışa gönül vermiş, barışa susamış kesimlerin bu kitaptan öğreneceği çok şey var. Kitabı okumalarını gerçekten çok isterim.

ÇOCUK KİTAPLARINDA ŞEHİTLİK KUTSANIYOR
Çocuk ve gençlik edebiyatında eserler vermiş, araştırmalar ve gözlemler yapmış bir yazar olarak Türk edebiyatındaki şehitlik imgesini ve çocuklar üzerindeki etkisinden bahseder misiniz?
Gülsüm Cengiz:
Serdar Değirmencioğlu, şehitliği konu alan bu çalışmaya katılmamı istediğinde, bu kez günümüzde özellikle kendisini muhafazakar olarak niteleyen yayınevlerinin yayınladığı çocuk kitaplarını inceledim. Bu yayınevlerinin, “Eğitici ve Yardımcı Kitap Dizileri “, “Tarihi ve İslami Çocuk Kitapları” dizileri biçiminde yayınladığı ve 6-7 yaş çocuklarına yönelik olduğu tam sayfa resim ve iri puntolarından anlaşılan çocuk kitaplarındaki anlatılarda şehitliğin arzulanan, istenen bir durum olduğu vurgulanmakta, şehitlik kutsanmaktadır. Bir öyküde, bütün annelerin de bu durumu canı gönülden istemesi şu sözlerle vurgulanmaktadır: “Çünkü şehit anası olmak büyük bir şereftir.” Yazar ayrıca, analara bir de görev verir: “Ciğerparesi olan çocuklarını, gerekirse, vatan için şehit olma bilinciyle büyütür.”
Çocukların üzerindeki etkisine gelince... Çocuğun alımlamasına sunulan bir metinde şiddetin, ayrımcı düşüncelerin olumlanmasının, ölmek ve öldürmenin, şehitliğin arzulanan kutsal bir olgu olarak gösterilmesinin; olay ve olguların çocuğu tek yönlü koşullayacak biçimde işlenmesinin gelişme çağındaki çocuğun ruh sağlığını ve kimlik gelişimini olumsuz etkileyeceği açıktır. Bu tür metinlerle koşullandırılarak yetiştirilen çocuğun, kendisinin dışındaki çevreyle ve insanlarla empati kurması ve uyum sağlaması oldukça güçtür. Bu olgu aynı zamanda, çocukların ve gençlerin barış ve demokrasi kültürüyle yetişmesine engel olacak niteliktedir. O nedenle çocuklar ve gençler için yayınlanan kitaplar, ders kitaplarındaki şiirler ve metinler yeniden gözden geçirilmelidir. Farklılıklarımıza karşın, barış içinde ve kardeşçe yaşanacak bir ülke ve dünya için...

SAVAŞ POLİTİKASI İÇİN ‘VATAN SAĞOLSUN’
“ŞEHİTLİK” kavramını, kullanımını kısaca açıklayabilir misiniz?

Esra Gedik: Türkiye’de şehitlik kavramı pek çok farklı ideolojik söylem tarafından kullanılan bir kavram. Şehitlik kavramı içerdiği milliyetçi ve dinsel vurgu nedeni ile pek çok olayı ve sorunu sorgulama dışında bıraktıran, insanların travmalarından doğan öfkelerini yatıştıran ve bu ölümlere “meşru” bir anlam katan bir kavram. Yaşanan ölümlerin
nedenine ve nasıl gerçekleştiğine “kutsal” bir anlam kattığı için yaşanılan öfkenin toplumsal bir muhalefete dönüşmesini engelleyen bir kavram.

Şehitlik söylemi Türkiye’de yakınını kaybedenleri nasıl etkiliyor peki?
Bu sorunun cevabını vermeden önce şehitlik söyleminin kaynaklarına bakmamız gerekir. Türkiye’de şehitlik söylemini besleyen iki önemli kaynak olduğunu tartıştım çalışmada; İslam anlayışı ve milliyetçi söylem. Basitleştirirsek şehit olmak bir Müslümanın elde edebileceği en yüksek mertebelerden biri ve cennete gitmekle ödüllendiriliyor. Bu nedenle ne oğlunu silahlı çatışmada kaybeden annelerden, ne son dönem Soma’da hayatını kaybeden madencilerin yakınlarından “neden öldüler?​” sorgulaması yapması beklenmiyor. Çünkü sorgulamaya girdikleri anda bu kutsal mertebeyi yargılayacaklar ve tanrının kendilerine verdiği bu mükafatı da sorgulayacaklar. Yaşanan ölümlere bu tarz kutsal bir anlam yüklenmesi olaylara sebep olan unsurları da sorgu dışında bırakıyor, sonuçta yaşanan takdiri ilahi, nasip, kısmet. Dahası Kuran’daki ayetlere göre şehitler zaten ölü değil. Bu nedenle şehitlik kavramının kullanımı, kullananlar tarafından yaşananlara “meşru” bir zemin hazırlıyor. Örneğin, acı çeken, kahrolan anne, oğlunun tabutu üzerinde ağlar ve “vatan sağ olsun!” der. Bu sahne, savaş politikası için büyük önem taşır.

ÖNCEKİ HABER

\'Yeni Basın Kanunu ile ifade özgürlüğü engelleniyor\'

SONRAKİ HABER

İsrail’in kara harekâtı; başarısızlığın attırdığı adım

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa