İşçi sınıfı hareketin kaderini belirleyebilir

Fotoğraf: Evrensel
Türkiye işçi sınıfı 2025 1 Mayıs’ını ağır sömürü koşulları, politik baskılarla dört bir yanından kuşatılmış olarak karşıladı. Tek adam rejimi işbirlikçi tekelci burjuvazinin çıkarlarını temel alan ekonomi programları ve bunların uygulanmasını sağlayacak politik saldırıları ile işçi sınıfını, emekçi kitleleri ve genel olarak tüm halkı açlığa, yoksulluğa ve sefalete mahkum etti. Yoksulluk sınırının -asgari geçim koşulları- 80 bin TL’ye doğru tırmandığı, açlık sınırının 25 bin TL’ye yaklaştığı günümüzde, asgari ücret 22 bin 104 lira, en düşük emekli maaşı 14 bin TL, ortalama işçi ücreti ise açlık sınırının biraz üstüdür. Büyük sermaye ve iktidarın ekonomik saldırıları bu kadar ağırken, politik saldırıları da bir o kadar ağır ve zülüm yüklüdür.
Gazetemize çeşitli, iş kollarından, fabrika ve iş yerlerinden işçilerin yazdığı mektuplar yer almaktadır. Bu mektupların hemen hemen hepsinin ortak noktası iş koşulların ağırlığı, ücretlerin yetersizliği, sendikaların duyarsızlığı, örgütlenme haklarının gasbedilmesine ilişkindir. Devletin resmi istatistik kurumunun verilerine dayanarak – ki bunlar durumu toz pembe göstermekle görevlidir- ekonomistlerce yapılan araştırmalar, işçi sınıfının sömür oranının yüzde 200’lere dayandığını göstermektedir. Hatırlanacağı gibi Marks artı-değeri hesaplarken onun oranını, bir işçinin o günkü koşullarda 12 saatlik iş gününde 6 saat kendisi, 6 saat kapitalist için çalıştığı var sayımı ile 100’de yüz üzerinden -bu aynı zamanda sömürü oranıdır- hesaplamıştı. Yani o günkü ortalama çalışma koşullarında bir işçi 6 saatlik çalışmasıyla kendisine verilen ücreti karşılarken, 6 saatte kapitaliste çalışmakta, artı-değer oranı 100’de yüz olmaktaydı.
Kapitalistler artı-değeri iki yolla artırıyorlar. Bunun bir yolu üretim araçlarının modernleşmesiyle sömürü koşullarının yoğunlaşması sonucu olan nispi artı-değerin artması, diğeri ise doğrudan çalışma gününü uzatarak mutlak artı-değer sömürüsünü artırmalarıdır. Ülkemizdeki kapitalist tekellerin üretim araçlarını, yani makineleri vb. olağanüstü modernize ettiklerine ilişkin bir veri ya bulunmamaktadır ya da bu yönde atılan adımlar çok sınırlıdır. İşçilerin aşırı sömürüsü mesailer, tatilde çalıştırma vb ile uzatılan iş gününe dayanmaktadır. İşçiler aşırı çalıştırmadan, mesaiye kalmaya zorlanmaktan, bedensel olarak tükenmekten yakınmaktadırlar. Bu çalışma koşulları işçilerin ailerini, çocuklarını görememeye varan insanlık dışı koşullara kadar varmaktadır.
İşçi sınıfının bu vahşi sömürü ve yaşam koşullarına sessiz kaldığı sanılmamalıdır. İşçiler pek çoğu kazanımla sonuçlanan tek tek fabrikaları, iş yerlerini, iş kolunu kapsayan mevzi direnişlere girmişler, iktidar ve sermayenin baskı ve yıldırma saldırılarına rağmen militan ve kararlı direnişlere atılmışlar, grev yasaklarını çöpe atmışlardır. Bugün de pek çok fabrika ve iş yerinden direniş ve mücadele haberleri gelmektedir. Ama ekonomik ve politik saldırıların yoğunluğu öylesine serttir ki, kazanımlar kısa sürede erimekte, yeniden başa, hatta daha kötü koşullara dönülmektedir.
Sınıfın mücadelesinde eksik olan nedir sorusuna genellikle verilen yanıt: birleşik ve genel bir mücadelenin yürütülememesi olarak verilmekte, birleşik ve genel bir mücadele ile iktidarın ve sermayenin saldırısının püskürtülememesinin, işçi sınıfının çalışma ve yaşam koşullarını her geçen gün kötüleşmesine yol açtığı tespitleri yapılmaktadır. Bu nedenle son zamanlarda işçi sınıfı arasında genel grev ve direniş eğiliminin güçlenmesinin şaşırtıcı olmadığının altının kalınca çizilmesi gerekir. Bu mücadelenin önündeki en büyük engelin ise sendika üst yönetimi ve bürokratları olduğu açıkça görülmektedir. İşçilerin bu barikatı parçalaması, sermayenin saldırılarını püskürtebilmelerinin temel koşulu olarak öne çıkmaktadır.
İşçi hareketi 19 Mart’tan bu yana kitlesel bir halk hareketinin başladığı ve halkın yeni bir uyanışının gündeme geldiği, gençliğin enerjisini bu halk muhalefetinin başarıya ulaşması için harcadığı koşullarda, kendi mücadelesini yeniden örme, özünde demokratik bir hareket olan bu halk muhalefetinin içinde onun işçi kanadını güçlü bir biçimde oluşturma, bu hareketin tutarlılıkla sonuna kadar ilerlemesine katkıda bulunma yükümlülüğü ile karşı karşıyadır. Eğer halkın egemen olduğu bir demokrasi, ya da ciddi demokratik kazanımlar gündeme gelecekse, bu sonuç işçi sınıfının bu demokratik harekete bağımsız sınıf çıkarlarını savunmayı başaran bir sınıf olarak katılması ile elde edilebilecektir. Bu halk muhalefeti sonuçta güdük ve tırpanlanarak uysallaştırılmış, çok sınırlı kazanımlarla sonuçlanmayacaksa, bu ancak işçi sınıfının bu hareketin omurgası ve önderi olması ile başarılabilir. Nesnel koşullar bu halk hareketinin tek adam rejimini eninde sonunda devirmesi yönünde ilerlemektedir. Ama köklü demokratik kazanımlar ve alt üst oluşların kapısının açılması, işçi sınıfının bu harekete bağımsız ekonomik ve demokratik talepleri ile müdahale etmesi ile olacaktır. 1 Mayıs’ta ortaya çıkan tablo bunun gerçekleşebileceğini gösteren güçlü bir işarettir.
2025 1 Mayıs’ı geçtiğimiz yıllara göre daha katılımlı, yaygın ve politik talepleri daha belirgin bir 1 Mayıs oldu. Bu 1 Mayıs’a gençliğin katılımı beklendiği gibi daha kitlesel ve yoğundu. İşçi sınıfı ağırlıklı geçen Kartal mitinginde genç işçilerin katılımları- gözlemlerini gazetemizde yazan muhabir arkadaşların tespitleri- dikkat çekiciydi. Ülke genelinde yaygın olarak kutlanan bu mücadele günü, sendika üst yönetimlerinin işçi sınıfının birliği ve ortak mücadelesi önünde nasıl bir barikat ördüklerini bir kez daha gösterdi. Ancak Türk-İş’in Kartal mitinginde atılan sloganlar işçiler arasındaki uyanışın gelişmekte olduğunun bir kanıtı oldu. Kürt illerinde de 1 Mayıs yaygın mitinglerle kutlandı ve Kürt işçi ve emekçileri demokrasi, demokratik hak ve özgürlükler için mücadelede kararlı olduklarını bir kez daha gösterdiler. Kürt emekçilerini ve halkını özgürsüzlüğe ve demokrasisizliğe mahkum etmeye çalışan iktidarın gerici çabasının karşılık bulmayacağı görüldü. Uluslararası işçi sınıfı da 1 Mayıs’ı kitlesel ve yaygın gösterilerle kutladı. İşçi kitleleri ve emekçiler düşük ücretlere, gittikçe kötüleşen yaşam koşullarına, artan silahlanmaya ve yükselen savaş tehdidine karşı protestosunu yükseltirken, mücadele çağrıları alanlarda yankılandı. Kısacası Türkiye ve Dünya işçi ve emekçi halkları yeni ve daha güçlü bir mücadelenin zorunluluğuna vurgu yaparken, aynı zamanda bir silkiniş ve uyanışın güçlü işaretlerini de verdiler.
Evrensel'i Takip Et