30 Ağustos 2022 04:40

"Sosyalist Güç Birliği" ile "Emek ve Özgürlük İttifakı"

Sosyalist Güç Birliği parti ve örgütlerinin logoları.

Sosyalist Güç Birliği parti ve örgütlerinin logoları.

Paylaş

Burjuva muhalif ittifakları eleştirdiğimiz son yazımızı “İşçi ve emekçi halkın kendi gücünü birleştirip örgütlenmekten başka çaresi yoktur!” diye bitirmiştik.

Bu ihtiyaç doğrultusunda ilerlersek… İşçi ve emekçi halk gücünü nerede birleştirip örgütlenecek?

Bir bölümünün örgütlendiği sendikaları, yerel ve ulusal ölçekli dernekleri türünden kitle örgütleri var. Bu örgütlere ihtiyacı olduğu kesin ve üstelik bunlar, örneğin Türk-İş yönetimine çöreklenmiş sömürüyü ve burjuvazinin egemenliğini benimsemiş sendika bürokrasisi ve işçi aristokrasisinin katılımıyla sermayenin adamlarından arındırılarak güçlendirilmelidir de. Buralarda örgütlülüğü şart, ancak bu yetmiyor. Çünkü sorun; sermayenin siyaset yapmakla kalmayıp sahip olduğu siyasal iktidarla halkın büyük çoğunluğuna sömürü ve bağımlılık ilişkilerini dayattığı toplumsal siyasal koşullar ve değiştirilmesi. Sermayenin sınıf egemenliği olan siyasal iktidara son verilerek halkın egemenliği gerçekleştirilmeden işçi ve emekçilerin rahat bir nefes alamayacağını görenler çoğalıyor. Bugün bu iktidar tek adam yönetimiyle sürüyor ve “mızrağın sivri ucu”nun bunu hedeflemesi ortada. Buraya kadar anlaşmazlık yok görünüyor.

AKP ve tek adam yönetiminden kurtulma mücadelesi, AKP’yle sınırlanmadan mali sermaye ve tekellerin egemenliğine son verme mücadelesiyle birleşmeli. Yani; burjuva muhalefetin tutumu olan “5’li çete gitsin KOÇ’lar yönetsin” ya da AKP değil CHP veya İYİ Parti hükmetsin ya da tekellerin egemenliği sürsün ve emekçiler tekelleri sırtında taşımaya devam etsin tutumu benimsenemez.

Peki, bu yol nasıl yürünecek? Burjuva muhalefet dışında kalan çok sayıda siyasal parti var. Öncelikle bu partiler, parti olmaları dolayısıyla, her biri iddia sahibi, kendi çözüm önerileri ve birbirinden ne denli farklı olduğu bir yana farklı programlara sahip. Ayrı amaç ve hedefleri, en azından yürünecek farklı yol önerileri var. Kimi sosyalist, kimi halkçı, kimi özgürlükçü olduğu iddiasında.

Kendi çözüm önerilerini mutlaklaştırıp birlikte yürünebilecek yolları bir arada yürümekten uzak durma ya da grupçuluk “Türkiye solu”nun bir “hastalığı”. Yine de yakın süreçte bu soruya iki başlıca yanıt veriliyor. Az görüşülüp tartışılmadı, tartışma hâlâ sürüyor, hâlâ görüşülecektir, ancak bu farklı yanıtlar farklı örgütlenme aşamasına da ulaştı.

Bir “sosyalist güç birliği” kuruldu. Bir de kuruluşunu ve adını deklare eden “emek ve özgürlük” ittifakı var. “Güç birliği”nden arkadaşlar her ne kadar “ikirciksiz laiklik”, “ikirciksiz antiemperyalizm” türü vurgularla farklılık iddiasında olsa da “ilkeleri” ya da platformları, Kürt sorunu bir yana bırakıldığında, neredeyse birbirinin aynısı. Tersine iddialar olsa bile, ikisi de “seçim ittifakı” değil. İki  yanıtın başlıca farkı ise, “güç birliği” “solun-sosyalistlerin birliği” yaklaşımıyla solcuları bir araya getirmeyi ve acil görev olarak da “sosyalizmi savunmayı” benimserken, “emek ve özgürlük” ittifakının iddiası daha mütevazı: Aralarında EMEP gibi sosyalist partiler olan bu ittifak, emeğin haklarını temel bir hareket ettiricisi olarak benimsemekle birlikte, işçi sınıfı ya da sosyalistleri aşan daha geniş kitleleri, halkı birleştirerek, “güç birliği”nin sözünü etmediği demokrasinin kazanılmasını da kapsayarak halk egemenliğinin kurulmasını hedef ediniyor.

EMEP ikisini birleştirmek için çok uğraştı, ancak şimdiye kadar başarılı olamadı. “Sosyalist Güç Birliği”nin dışında EMEP gibi bir sosyalist partinin olduğu kesin ve bu yönüyle güç birliği en azından bütün sosyalistlik iddia edenleri kapsamıyor. Şimdi, sosyalistim diyenlere düşen, herhalde, burjuva muhalefet dışında kalan bu iki ayrı “birlik” ve özel olarak sosyalistlik iddia edenler arasında düzgün bir ilişkiyi sürdürerek, bir ittifak olanaklı olmasa bile, bir arada yürünecek yolları birlikte yürümek ve bunu zorlaştırıp grupçuluğu teşvik edici tutumlardan kaçınmak olmalıdır.

İki farklı örgütlenme, farklılıklarını açıklayabilir kuşkusuz; ancak rakiplerinin, birbirleri değil burjuvazi ve fraksiyonları olduğu bilinerek davranmak şarttır. HDP’nin muhalifliğini sorgulama kadar “HDP öncülüğündeki ittifak” tanımları ya da A. Cihan Soylu arkadaşımızın son yazısınatwitter”da eklenen haddini bilmez yanıtlar örneğin, yararsızdır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa