22 Ekim 2020 04:10

Hakeme değil, sisteme itiraz

Fotoğraf: Pixabay

Paylaş

Endüstriyelleşmenin futbolu ne hale soktuğu ortada. Oyunun doğasında/ruhunda yer alan insani ve sportif değerler iyice törpülenmiş durumda. Kazanmanın dışında neredeyse hiçbir kaygı ve hedef kalmadı. Eşit koşullarda hakça dürüstçe mücadele, rakibe saygı gibi kavramların zaten çoktandır esamesi bile okunmuyor. Kazanmak uğruna sahada sergilenen sahtekarlıklar, kurnazlıklar, uyanıklıklar ise “Futbolun içinde bu var” hamaseti çerçevesinde normalleştirilip alışkanlığa dönüştürülüyor...

Hemen her pozisyonda tek tek ya da toplu halde hakeme itiraz edenler mi istersin, rakibe -sakatlamak pahasına- şuursuzca ve gaddarca girenler mi istersin, ciddi bir darbe almadığı halde hakemin rakip oyuncuya kart göstermesini sağlamak için sakatlık numarasıyla kıvrananlar mı istersin, skor avantajını korumak adına ikide bir kendisini yere atarak ya da değişiklik sırasında oyundan sallana sallana çıkarak ya da topu oyuna mümkün olan en uzun sürede sokarak zaman çalmaya çalışanlar mı istersin, hepsinden bolca mevcut…

Üstelik oyunu alabildiğine çirkinleştiren bütün bu edimler sadece bize özgü değil. Dünyanın her köşesindeki maçlarda rastlanıyor bu tür utanç verici davranışlara. Kirlilik öyle bir boyuta ulaştı ki, altyapılardaki oyuncuların bile bunları alışkanlık haline getirdiği görülüyor. Günümüzün hakim futbol anlayışında bu davranışlar, kirlilik olarak algılanmak bir yana, tam tersine kazanma yolunda uygulanabilir yöntemler arasında görülüp teşvik ediliyor.

Özellikle, etki altına alma amacıyla hakeme itiraz etme konusunda bizim ligimizdeki oyuncular çok cevval ve istikrarlı!.. Oyun boyunca rakiple ve topla mücadele ettikleri kadar hakemle de uğraşıyorlar...

Bütün bunlar aslında oyuncuların bilgisizliğini ve şuursuzluğunu yansıtıyor. Bilgili, bilinçli oyuncular sahada sadece yapmaları gereken işe odaklanıp kendilerine verilen görevi en iyi şekilde yerine getirmeye çalışırlar. Hakemle ve rakiple didişmenin konsantrasyonlarını bozup hata yapma ihtimallerini yükselteceğini bilirler. Bilgi ve bilinç aynı zamanda tutarlı bir ahlak anlayışı inşa eder. Böyle oyuncular her zaman hak ederek kazanmak isterler, uyanıklıklardan, çirkinliklerden, ahlaksızlıklardan medet ummazlar…

Ayrıca hakemlere yönelik itiraz halinin taraftarlar üzerinde kışkırtıcı etki yarattığı da unutulmamalı. Bu bakımdan itirazı, pekala bir provokasyon unsuru olarak kabul etmek mümkün...

Oysa itiraz, temelde bir karşı çıkış eylemi. Özellikle bir insanın haksızlığa ya da kendisine dayatılana itiraz etmesi çok kıymetli bir tavır. Ancak asıl önemlisi insanın neye, niçin itiraz etmesi gerektiğini bilmesi. İtirazı anlamlı ve değerli kılan budur…

Oyuncuların hakem dışında itiraz edecekleri pek çok konu var ve ne yazık ki o konularda çıtları çıkmıyor. Hakeme itiraz etmek kolaylarına geliyor. Böylece takımı için her şeyi yapan hırslı oyuncu imajı çizip gönülleri fethedeceklerini düşünüyorlar belli ki…

Dünyayı kasıp kavuran salgının önü alınamaz, vaka ve hayatını kaybedenlerin sayısı hızla artarken, “Ekonominin esenliği için çarklar dönmeli, dolayısıyla maçlar oynanmalı” kararıyla sahaya sürülmelerine itiraz etse ya oyuncular. En büyük riski onların sırtına yüklüyorlar ancak yine de gıklarını çıkar(a)mıyorlar. Ekonomik gerekçeleri öne sürenlere karşı söyleyecek lafları, savunacakları argümanları yok mu, alternatif çözüm önerileri getiremiyorlar mı? Hemen her gün devletlerinin ne kadar güçlü olduğuna dair nutuklar atan yetkililere, “Madem o kadar güçlü bir devletiz, o zaman salgının önü alınana kadar hiç kimsenin hayatını riske atmayan, ayrıca da herkesin sıkıntı çekmeden yaşamasını sağlayan çözümler bulup uygulayın” deseler ya. Silahlanmaya ve savaşa devasa kaynaklar ayıran bir devletin, “Çarklar dönmeli” gerekçesiyle emeğiyle geçinenleri ateşe atması sineye çekilebilir mi?

Ayrıca ne düşündüklerini, ne hissettiklerini öğrenme gereği bile duymadan transfer adı altında kendilerini mal gibi alıp satanlara, kiralayanlara ya da takas edenlere karşı ses çıkaranları da duymuyoruz hiç… Bunun dışında, sakatlanmalarına yol açabilecek kadar bozuk zeminlerde mücadele etmeye zorlanmaları da başlı başına bir itiraz konusu… Ama bu konuda da ses yok…

İtiraz; savaşa, sömürüye karşı barış, eşitlik, özgürlük talebi olarak yükseldiğinde anlam ve değer kazanır… Hakemleri hedef alan sesler ise rant hedefli sisteme eklemlenmiş şuursuz piyonların hezeyanlarından başka bir anlam taşımaz…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...