09 Temmuz 2020 00:43

Birleşik mücadele ihtiyacı

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Saldırıların sert, yaygın, kapsamlı olduğu çok nettir: Yalanla, çarpıtmayla, riyakârlıkla örterek gelebilecek tepkileri etkisiz kılma manevraları ne denli sinsice ve pervasızca yapılıyor olursa olsun, tekelci sermayenin ve uluslararası ‘bağlaşıkları’nın sınır tanımaz saldırgan kesimlerinin yağmalama-mülke geçirme politikası, kaba ve vahşi yöntemlerle uygulanmaya devam ediyor.

Faşizm, inşa edildiği her yerde, yönetimi ele geçirme yöntemleri değişmekle birlikte, yığın hareketinin karşı koyuşundan duyulan korku nedeniyle barbarca saldırganlığı, yasakların kapsamını genişletmeyi zorunlu saymıştır. Alman papaza atfen söylenenler hayli yaygın şekilde bilinir: Yahudieri, yabancıları, komünistleri, sosyaldemokratları götürürlerken, kendisine bir şey yapmayacaklarını sanmış olması, kurtulmasına yetmez; götürürler!

Siyasal-ideolojik görüşler ile nesnel sosyal sınıf konumları arasındaki ilişki her zaman ve herkes tarafından kolayca anlaşılabilir olsaydı, zorlu siyasal çalışmalar olmadan da, sömürülüp ezilenler kendilerinin kurtuluş düşüncesi doğrultusunda birleşir, kendileriyle kıyaslandığında çok küçük azınlık teşkil eden sömürücüleri ‘yer ile yeksan ederler’di! Öyle olmadığı tarih, insan türünün önüne sele-serpe yayarak göstermiştir. Kapitalizm ile birlikte binlerce yılın insan için din aracıyla kurduğu kapanın yanına eklenen “millet” ve çıkarını en çok istismar edenler, ülkelerinin halkları üzerinde tiranlık kuran zorba iktidarlar olmuştur. Hâlâ öyledir ve bu iki kavram, içerdikleri görünür kapsayıcılıkla, burjuva devlet ve hükümetlerinin elinde, halkları bölüp-yönetme ve direnişlerini yenilgiye uğratma silahı olarak kullanılırlar. En çok istismar edip en çok kullananlar, en saldırgan, en vahşi ve riyakârlıkta ustalaşmış olanlardır. Uyguladıkları zorba politikalar tepki görüp karşı direnişlerin büyümesine neden olduğunda, Trump’ın yaptığı gibi “din kitabı”nı gösterme, bayrak sallama, “milletim” diye nutuk atmaya daha fazla ihtiyaç duyarlar. Kitleleri ne kadar yanıltır ve yedekleyebilirlerse o denli “sağlamda” hissederler! Ancak, uyguladıkları zulüm ve vahşetin, “büyük devi uyandırması”ndan da korkarlar!

“Sakın ha!..” diye tehdit dozajı yüksek söylemlerle askeri-polisiye kuvvetleri, özel militer çeteleri, yasak ve baskıların gücünü ellerinde tuttuklarını anımsatarak “durun durduğunuz yerde!” talimatları vermelerinin önemli nedenidir korku. “Rıza yaratma” gücü azaldıkça, devlet gücünü kullanarak daha çok saldırı, daha fazla baskı, daha kapsamlı yasaklarla saldırıları yoğunlaştırma çizgisinde ilerlemektedirler. “Yola devam”ın şimdiki anlamı budur!

Yürüdükleri yol, kendileri için saltanat halk kitleleri için felâket yoludur: İşsiz sayısı arttı; yoksulluk içindekiler on milyonlarca. Hayat pahallığı önceki yılları ona katlıyor. 550 milyar dolar faiz ödediler, ceremesini helk kitleleri çekiyor. 5.5 milyon genç kredi borçlusu. “Z Kuşağı” denen milyonlarca gencin yüzde otuzsekizi ülke dışına çıkma hayali kuruyor. Kıdem tazminatı hakkını gaspedecek “kararname” için fırsat kollanıyor. Baroları parçalama hamlesine yenileri eklenecek; sırada TMMOB, TTB gibi örgütler var. Sendikalar zaten bölünmüş durumda. Sermaye sendikacıları, işçi örgütlerinin başını gaspetmiş, Saray idaresiyle birlikte işçileri dağınık, örgütsüz, mücadeleden uzak tutma politikası izliyorlar. Basın karteli, havuz sermayesinden beslenmeye karşılık olarak AKP-MHP hükümranlığına karşı çıkan herkesi “düşman” ilan ederek saldırı hedefine koymayı başlıca görevi edinmiş durumda. Muhalif basın organlarının ve ‘sosyal medya’nın “etkisiz kılınması” operasyonu devam ediyor. Cezalar ve yasaklar birbirini izleyecek.

Mücadele olmadan ilerlenemez; bu biliniyor. Ama, “sıra bana ya da bize gelirse duruma bakarız” anlayışıyla saldırılar püskürtülemez; baskı ve yasakların önü alınamaz. Mevcut durum, “beklemede olma hali”dir! Bir tür, “hele onların direnişini bitirsinler, sonra bize saldırılırsa bizde hakkımız için direniriz” hali! Oysa, on binlerce avukat hareket halindedir. HDP’ne saldırılar nedeniyle gösterilen tepki hala canlıdır. İşçi ve emekçiler “sürü bağışıklığı” politikasının “kobayı” durumunda tutulmaya öfke içindeler. Kıdem tazminatını gaspetme politikasının sadece bu hakkı olan işçilerin sorunu olmadığı; babası işçi olan gencin de, kendisi işçi olacak gencin de sorunu olduğu anlaşılmayacak denli bulanık değil. Piyasaya “bizde herkes yüksek eğitim görüyor, yüzlerce üniversitemiz var” diyebilmek için ortaokul-lise düzeyinde pıtrak pıtrak açılmış okullardan mezun olanların çoğu işsizlikle yüzyüze. Bütün bunlar-ve dahası- birleşik bir mücadelenin potansiyel gücünün büyüklüğü ile, dağınıklığı aşamama, birleşememe, bir bölümü Saray yönetiminden diğer bir kesimi CHP-ve “sallantılı Millet İttifakı”nın diğer partilerinden ve yeni kurulan sermaye partilerinden beklentiler içinde olma arasında ciddi bir çelişki var.

Bu çelişkiyi çözecek olanlar değişik sermaye partileri değil, bizzat işçi sınıfı ve emekçilerle siyasal ve sendikal örgütleridir. Burjuva muhalefet partilerinin tabanındaki kadın-erkek işçi-emekçi ve genç insan kitleleri dahil olmak üzere geniş işçi-emekçi kesimleri, bu partilerin mevcut sömürü düzenini sürdürmek için varolduklarını; en “demokrat olanı” ya da öyle geçineni dahil hiçbirinin sermaye dünyasına ve burjuva devlet iktidarına muhalif olmadıklarını görerek, öğrenerek, bilerek hareket etme gibi bir sorunla yüzyüzedirler. Birleşik mücadelenin gücünün bilinciyle hareket eden ileri işçi ve emekçilerin, devrimci sosyalist kesimler açısından da sorun, bunun daha erken, daha net görülmesi için daha etkin bir çalışmayı başarabilmektir. Topyekün saldırıyla geliniyor, topyekün mücadele şarttır!

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...