Yapı yapmak -5 (Cehenneme döndürülen cennetler)
Fotoğraf: Envato
Sevgili Doğan Kuban’ ın son günlerde yayınladığı bir yazısından bir küçük bölümü alıntılayarak bu yazıma başlıyorum. Böylece “yapı yapmak” dizisi ile birlikte, 2019 yılının yazıları da tamamlanacak.
"Sevgili okuyucular, Türkiye’ de para kazanma hırsıyla ters düşen en önemli ulusal miras, kentlerin 500 yıl içinde birikerek kültürel varlığını kanıtladığı mimari ve onların oluşturduğu ve kent içi ve dışı siluetlerdi. 1970’ ten başlayarak bu mirası yok ettik. Bu olgu Türkiye’nin uygar ülkeler arasındaki konumunu olumsuz etkileyen önemli bir cehalet katsayısıdır. Toplumun kendi tarihini öğrenmek için hiçbir motivasyonunun olmadığının kanıtıdır. Tarihi miras düşmanı eğilim, toplumu ekonomik bunalıma mahkum eden eğilimlerle örtüşür.
Bu toplumun mimari kültürünün temel yaratıcı göstergesi Bizans kubbeli mimarisinin varyasyonları olan camiler değil, kent dokusu, evler, konaklar, yalılar ve sahil saraylardır. 17. yüzyıldan başlayarak Türkiye’nin özellikle batısında ve İstanbul’da gelişen bir ahşap ve onun yarattığı mimari ortamdır.”
“Bugün ikide bir sözü edilen ulusal kültürün en önemli öğesi ahşap evlerimiz ve kent dokuları idi. Şimdi otomobilli sokaklarda ve yüksek yapılarda oturanların yabancı marka peşinde koşanların, yapılara, iş yerlerine yabancı adlar takanların ulusal kültür ve gelenekten söz etmeleri sahtekarlıktır.”
Böyle bir yazıyı, ya da benzerini Denizli’ yi düşünerek ben de yazabilirdim. Aydın Boysan yaşasaydı, o da Samatya’ yı düşünerek yazabilirdi. Yaşarken Nezih Eldem Denizli’yi bana böyle anlatmıştı.
Demek ki bir ya da iki kuşağa dek, tüm çabalarımıza karşın bir şeyleri önleyemedik. Cennetlerin cehenneme dönüşmesini önleyemedik.
Bu bizim başarısızlığımız mıydı? Yoksa yırtıcı, acımasız, hırsız, hırslı, doymak bilmeyen dıştaki, onun suyundaki içteki anamalcıların başarısı mıydı?
Benim yüksek öğrenimim yıllarında 800.000 oturanı olan İstanbul’ un 20.000.000’luk bir beton cehennemine dönüştürülmesi, çalıntı paralar bulunması kolay mıydı?
Para, para, para… Aslında bir düşünün, kimin sırtından çıktı bu paralar? Çalışanın sırtından değil mi? Senin benim sırtımdan değil mi?
Yüzlerce gökdeleni yalap şalap nasıl yaptılar? Biz olmasaydık, üretenler olmasaydı yapabilirler miydi?
Milyonlarca tonluk kötü betonları, çirkin uygulamaları kim ödeyecek önünde sonunda? Bilmiyor olamazsınız… Küreselleşmiş anamalcılar, onların içteki iş birlikçileri bize ödetiyorlar, ödetecekler. Besbelli değil mi bu?
Kim bilir bu yüzden daha neler gelecek başımıza?
YENİ YILINIZ KUTLU OLSUN !
- Vedat Günyol/İnsancılık -5- 22 Mart 2020 20:39
- Vedat Günyol/İnsancılık -4- 22 Mart 2020 20:40
- Vedat Günyol/ İnsancılık-3- 15 Mart 2020 19:30
- Vedat Günyol / İnsancılık -2- 09 Mart 2020 00:00
- Vedat Günyol / İnsancılık 02 Mart 2020 00:01
- İçin aydınlığı 24 Şubat 2020 00:00
- Süreklilik 16 Şubat 2020 23:30
- Yetmiş beş yıl sonra soykırım 09 Şubat 2020 22:35
- Yine deprem 02 Şubat 2020 22:30
- 25 Ocak 2020 (Bir gün sonra) 27 Ocak 2020 00:05
- Eğitim eğitim eğitim 19 Ocak 2020 22:47
- 24 Aralık 2019/Bruno Taut'un ölüm yıldönümü 13 Ocak 2020 00:08