29 Ağustos 2019 00:05

Zorla kaybetme ve işkence

Zorla kaybetme ve işkence

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Birleşmiş Milletler, Bütün Kişilerin Zorla Kaybedilmeden Korunmasına Dair Sözleşme (Kabul tarihi: BM Genel Kurulu’nun 10 Aralık 2006 tarih ve 61/177 sayılı kararı. Sözleşme, 20 ülkenin onaylaması ile 23 Aralık 2010’da yürürlüğe girmiştir. Türkiye, Sözleşme’nin tarafı -hâlâ- değildir). Sözleşme’nin 2. maddesinde zorla kaybetmenin tanımı yapılmıştır.

“Bu Sözleşme’nin amaçları açısından ‘zorla kaybetme’, kişilerin, devlet adına görev yapan veya devletin yetkilendirmesi, desteği veya bilgisi dahilinde hareket eden kişiler veya gruplar tarafından tutuklanması, gözaltına alınması, kaçırılması veya başka herhangi bir biçimde özgürlüğünden yoksun bırakılmasını takiben kaybolan kişinin özgürlüğünden yoksun bırakıldığının veya bulunduğu yerin ya da akıbetinin gizlendiğinin reddedilmesini ve böylece yasa koruması dışında bırakılmasını ifade etmektedir.”

Hemen vurgulamalıyız ki, zorla kaybetmenin, doğrudan, yaşam hakkı, işkence yasağı, kişi özgürlüğü ve güvenliği hakları ile bağı vardır.

Geçen hafta iki OHAL ile ilgili yazımızda değinmiştik. İHD’nin 2003 yılında yayımladığı “kayıpları unutmadık” başlıklı kitapta 834 kaybedilen insanın isimleri, kaybedilme yer ve tarihleri veriliyordu. Bu 834 insanın 682’si OHAL bölgesinde (1987-2002) kaybedilmişti. Yine geçen hafta sözünü ettiğimiz Sezgin Tanrıkulu ve Serdar Yavuz’un “İnsan Hakları Açısından Olağanüstü Hal’in Bilançosu” raporunda, Milletvekili Mesut Değer’in soru önergesine, İçişleri Bakanlığı, toplam 194 kişinin “terör olayları nedeniyle kayıp olduğu belirlenmiştir. Bunlardan 9’unun cezaevinde olduğu, 32’sinin sağ olarak bulunduğu, 21’inin öldüğü anlaşılmış, 132’si ise halen kayıp olarak aranmaktadır.” şeklinde cevap vermiştir. Son iki yıllık (2016-2018) OHAL döneminde zorla kaybedilen insan sayısı (OHAL’in KHK’lerin olağan dönemde de geçerliliği -Anayasa’ya ve hukuka aykırı olarak- kabul edildiği için fiilen 2019’a sarktığı da düşünülerek, 2019 yılı kayıpları OHAL dönemine dahil edilebilir) 29 kişidir. Tıpkı 15 yıl önce Mesut Değer’e verilen cevapta olduğu gibi -çünkü cevap gerçeği yansıtmaktan uzaktı- bu defa da 15 Ağustos 2019 tarihinde Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Başkanlığının verdiği bir cevap var, kayıplar konusunda. Şubat ayından beri bütün dünyanın bildiği kayıp olan Yasin Ugan ve Özgür Kaya ile ilgili olarak resmi makamlara kayıp müracaatının bulunmadığı ve kayıp olarak aranmadığı” cevabı verilmiştir. Bilindiği gibi Şubat 2019’dan beri 6 kişinin (Salim Zeybek, Erkan Irmak, Yasin Ugan ve Özgür Kaya, Mustafa Yılmaz ve Gökhan Türkmen) kayıp olduğu kamuoyuna duyurulmuştu. Yasin Ugan ve Özgür Kaya dışındakiler “bulundu”. Bu durumda olanlara Birleşmiş Milletler Zorla Kaybetme Çalışma Grubu “kısa dönemli kayıp” nitelemesinde bulunuyor. Evet, Şubat 2019’dan beri kayıp olan Yasin Ugan ve Özgür Kaya’ya temmuz sonu, ağustos başından beri Yusuf Bilge Tunç eklendi. Yusuf Bilge halen kayıp ve resmi makamlardan ses seda yok.

Her kayıp aynı zamanda mutlak yasak olan işkence yasağını gündeme getirir.

Birleşmiş Milletler işkenceye karşı sözleşme (1984) işkenceyi şöyle tanımlar:

Bir kişiden veya üçüncü bir şahıstan bilgi almak, o kişinin veya üçüncü bir şahsın itiraf etmesini sağlamak, o kişiyi veya üçüncü bir şahsı işlediği veya işlediğinden şüphelenilen herhangi bir eylemden dolayı cezalandırmak, her tür ayırımcılıktan kaynaklanan herhangi bir nedenle söz konusu kişiyi veya üçüncü bir şahsı korkutmak veya zorlamak amacıyla, kamu görevlisi veya resmi görevli olarak hareket eden herhangi bir şahsın rızası, emri veya göz yummasıyla, söz konusu kişiye acı vermek veya canını yakmak kastıyla yapılan zihinsel ve/veya fiziksel herhangi bir hareket işkencedir. Yasal müeyyidelerin doğal veya arizî sonucu olarak çekilen acı, işkence kapsamına dahil değildir”

Beş dakika kadar emniyette yakınları ile görüşen ailelerin anlatımları işkence şüphesini gündeme getirmiştir. Devletin görevi, bu tür iddialar karşısında, etkili soruşturma yapmaktır. İşkence iddiası konusunda İstanbul Protokolü’nü uygulamaktır. Halen kayıp olan üç kişi ile ilgili olarak ailelere bilgi vermektir. Bu insanlara yapılan muamele ve akıbetleri konusunda araştırma ve soruşturma yapmaktır. Bir de elbette zorla kaybetmelerle ilgili “Kayıplar Sözleşmesi”ne taraf olmaktır. BM Zorla Kaybetme Çalışma Grubu ile iş birliği yapmaktır. Devlet, zorla kaybetmeye ve işkenceye karşı sıfır toleransı en yüksek seviyede deklare etmelidir.

Son olarak deriz ki; kamu otoriteleri, son kayıplar Yasin Ugan, Özgür Kaya ve Yusuf Bilge Tunç’un aileleri ile birlikte, 27 Mayıs 1995 tarihinden beri Galatasaray Lisesi önünde zorla kaybetmelere karşı, cezasızlığa karşı oturma eylemi yapan ve böylece hukukun üstünlüğü mücadelesi veren ve eylemlerini şimdi İHD İstanbul Şubesi önünde ve İHD Diyarbakır Şubesi binasında sürdürmek zorunda bırakılan Cumartesi Anneleri’nin sesine kulak vermelidir.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...