01 Haziran 2023 04:21

Yeni bir güne uyanabilmek: Yaşamak!

Görsel: Pixabay

Paylaş

Çok ağır oldu, olacak, biliyorum. 2001 yılıydı “özgürlükler” köşesindeki yazılarımın başlangıcı. İbni Sina Hastanesinde, kayınpederim rahatsızdı ve ben de refakatçısı olarak gece gündüz yanındaydım. Yazımın başlığı “demans”tı. Hastanede yazmıştım o yazıyı. 22 yıldır, kısa, birkaç hafta aksadı yazılarım ama yazdım. Okuyucularımdan eleştiriler, tavsiyeler de aldım. Kitap okuma tavsiyeleri. Tümünü de okudum, tavsiye edilen kitapların.

Bilemiyorum. Ben insanın ölümlü olduğunu vurgulayan sözlere, Sokrates’e, sevgi ve hayranlığımı hep vurguladım. “İnsan ölümlüdür. Sokrat bir insandır. Sokrat da ölümlüdür.”

Yarın düşüncesi hep var aklımızda ama yeni bir güne, yarına, ulaşabilmek için yaşıyor olmak gerekiyor. Yarın, siz ölseniz de olacak. Ancak siz bilemeyeceksiniz yarın olduğunu. Bilebilmek için her şeyden önce yaşıyor olmak gerek.

Pazar günü cumhurbaşkanlığı seçiminin 2. turu vardı. Oy verme -seçme hakkı- yeterliğine sahip yurttaşlar bu haklarını kullandılar. Genel oy tarihsel bakımdan bir devrimdir, Engels’in vurguladığı gibi… Kabul etmek lazım. Ancak değişim için ve tarihin ilerletici gücü bakımından baktığımızda pek de öyle olmayabilir. Seçimin hangi koşullarda yapıldığı ve nasıl yapıldığı, seçime katılanlar yani yarışanlar arasında eşit koşulların bulunup bulunmadığı, devlet gücü kullananların görev ve yetkilerinin nasıl düzenlendiği, halk iradesinin nasıl tecelli ettiği gibi konular çok önemlidir.

Yarın oldu. Pazar günü pazartesiye evrildi, gece yarısından itibaren yarın oldu. Ama benim yaşadığım yer kürede oldu yarın. Yarın Brezilya ve Arjantin’de Türkiye’de yaşayan bir insan olan bana göre 6 saat sonra yarın oldu. Yaşayan biri olarak ve akıl sağlığı açısından yarın olduğunu anlayacak bir durumda, bilemeyiz yarın bu durum da değişebilir. Yarın olduğunun farkında olsak da olmasak da bilinçten bağımsız olarak yarın oluyor, farkında olsan da olmasan da…

Yarın olduğunda, Türkiye’deki yarından bahsediyorum, her şey güllük gülistanlık olmayacaktı ve olmadı da. Değişim ihtiyacını yüzde 48’lik nüfus duydu. Duydu ki 25 milyonluk bir kitle bu yönde vaatlerde bulunan kişiye oy verdi. Yüzde 52’lik bir nüfus da değişimden yana olmadığını gösterdi. Böyle mi yorumlamalıyız bu oy verme ve tercihte bulunma tavrını, bilemiyorum.

“Bu düzen değişmelidir.” Harika bir slogan değil mi? ‘70’li yıllarda, o yılların sosyal demokratı Ecevit’in sloganıydı. Sonra Ecevit’in kendi yönetiminde olan ülkede hiçbir şeyin değişmediğini yaşayarak öğrenecektik.

Yeşil Sol Parti bir nefes olarak değerlendirmişti, değişecekse bu seçimde, düzenin değişmesini…

Bir nefes almaya ihtiyaç vardı ve ülke nüfusunun yarısı, bu değişimi istedi. Yarısı da düzen devam etsin istedi.

Yeni bir güne uyandığımızı düşünüyorum, yaşayanlar olarak. Farkında olabildiğimiz ölçüde sokaklarda, meydanlarda, hukuksal olarak değişim yaşanmasa da pratikte, o değişimin izlerini görmek, izlemek mümkün olabilecek. Meclis toplantı salonlarına sığamayacak ya da oraya hapsedilen bir değişim süreci değil bu olacak olan.

Karşıtlar var ve karşılıklı mücadele içindeler. Bakmayın siz, şimdilik, seçim sonuçlarıyla siyasi iktidar belirlenmesine.

Asıl mücadele orta sahada cereyan ediyor. Orta saha, fabrikalardır, tarlalardır, sokaklardır, çarşı pazarlardır, meydanlardır. Bu mücadele hep devam edecek.

Yarın mücadelesi…

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa