30 Temmuz 2019 00:32

AYM kararı, partizanlaşma ve kararın hak olması mücadelesi

AYM kararı, partizanlaşma ve kararın hak olması mücadelesi

Fotoğraf: Envato

Paylaş

Çok sayıda akademisyen tarafından imzalanan barış bildirisinin Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından “ifade özgürlüğü kapsamında” değerlendirilmesi ve akademisyenlerin “Hak ihlaline uğratıldığı” kararının çıkması havuz medyasında tepkiyle karşılandı.

AYM Genel Kurulu kararını; “operasyon gazeteciliğinin merkezleri”ne dönüşen Hürriyet, Milliyet, Sabah gazeteleri başta olmak üzere “havuz medyası”, “AYM’den Skandal Karar”, “Teröre Destek Kararı” diyebileceğimiz manşetlerle sundu.

Hukukçular, AYM’nin bu kararının;

Halen yargılaması süren 784 akademisyenin davası için emsal nitelik taşıdığını,

Kesinleşmiş cezalar için de yeniden yargılama yolunu açtığını,

İstinaf aşamasında olanlar için bozma kararı verilmesi gerektiğini,

Devam eden davalar için de beraat kararları verilmesinin icap ettiğini belirtiyor.

AYM GERÇEK BİR ‘SKANDAL KARAR’DAN KIL PAYI KURTULDU

Ancak, gelişmelerin böyle olacağı konusunda hukukçular endişeli. Çünkü avukatlar, insan hakkı savunucuları, iktidarın “hınk” deyicisi haline gelmemiş bilim çevreleri, bu bildirinin kamuoyuna yansıması ve Erdoğan’nın çağrısıyla* akademisyenlere yönelik “sürek avı” başlatıldığı 2016’nın ocak ayından beri bu bildiriye imza atmanın “İfade özgürlüğü kapsamında olduğunu” savunuyorlardı.

Akademisyenlerin AYM’ye başvurmalarının üstünden de aylar geçti. Bu süre içinde birçok akademisyen gözaltına alındı, tutuklandı, yüzlercesi mahkemelere sürüklendi. Ama AYM bu açık hak ihlalini gündemine almayı mümkün olduğu kadar (aylarca) erteledi.

Çünkü AYM bu konuda vereceği kararla ya açıkça “hak ihlali”ne onay vererek tarihine kara bir sayfa ekleyecek ya da yerel mahkeme kararını “hak ihlali” sayarak, ucu zülfüyara dokunacak bir karara imza atacaktı!

Yani AYM, açık hukuksuzluğa imza atmakla Erdoğan ve iktidarıyla karşı karşıya gelmeyi mümkün olduğu kadar erteledi.

Şimdi ise AYM bu gecikmiş kararı (“Geciken adalet adalet değildir” sözü burada bir kez daha akla geliyor.) ancak 8’e 8’le alabildi. Ve AYM, Başkanı Zühtü Aslan’ın oyunun 2 oy sayılmasıyla ağır bir hukuk skandalının öznesi olmaktan kurtuldu.

AYM ‘PARTİZANLAŞMA’DA KRİTİK ÇİZGİDE!

AYM’nin kararı sevindiricidir ama AYM’deki partizanlaşmanın geldiği aşamayı göstermesi bakımından da son derece endişe vericidir.

Çünkü Anayasa Mahkemesi, barış bildirisini “teröre destek bildirisi” gibi gören yerel mahkeme kararının “kör gözüm parmağı”na ifade özgürlüğünün açık ihlali olduğu halde ancak AYM Başkanı Zühtü Aslan’ın oyunun “iki oy” sayılmasıyla aşabilmiştir.

Bundan çıkacak ilk sonuç da eğer AYM’nin bir üyesi daha bir biçimde AYM’den ayrıldığında, yerine Erdoğan’ın atayacağı üye ile doldurulmasından sonra, AYM’den iktidarın hoşuna gitmeyen bir kararın çıkmasının artık ham hayal olacağıdır.

Çünkü böylece Anayasa Mahkemesindeki partizanlaşma kritik çizgiyi aşacaktır! Ki, bunu Yargıtay kararlarında da görmeye başladık. Şimdi arada bir de olsa Yargıtaydan çıkan “olumlu” kararlara önümüzdeki birkaç yıl içinde artık belki de hiç tanık olmayacağız. Tabii, “tek parti tek adam yönetimi”nin inşasında böyle doludizgin ilerlenebilirse!

AYM KARARININ YOL AÇTIĞI SORULARIN YANITLARI ÖNEMLİ

AYM’nin bu kararından sonra, şimdi şu soruların yanıtları çok önem kazanmıştır:

Yerel mahkemeler ve istinaf mahkemeleri AYM’nin kararına uyarak gereken işlemleri başlatacaklar mıdır? (Daha önce yerel mahkemeler AYM kararlarına uymamışlardı).

400’den fazla barış akademisyeni, OHAL döneminde KHK’lerle görevlerinden alınmış, ülke içinde ve dışında iş bulmaları önlenerek, açıkça açlığa mahkum edilmişlerdir. Şimdi bu akademisyenlerin görevlerine dönmeleri ve uğradıkları haksızlıkların tazmini nasıl gerçekleşecektir?

AYM’nin bu kararıyla Terörle Mücadele Yasası kapsamında yargılanıp cezalar verilen (gazeteciler, sosyal medya hesabından verdikleri mesajlardan dolayı yargılananlar, legal siyaset alanında bulunan Kürt siyasetçiler...) binlerce kişi için yeniden yargılama yolu açılmıştır. Yerel mahkemeler bu davaların yeniden açılmasını kabul edecek midir?

Az çok demokrasiden söz edilen normal bir ülkede, AYM gibi en yüksek mahkemenin kararından sonra yerel mahkemelerin yukarıdaki sorulara olumlu yanıt vermesi “olağan”, tersi ise “olağan dışı”dır.

Ama burası Türkiye’dir ve yargının partizanlaşmada böyle beklentileri çoktan hayale döndürdüğü bir ülkede yaşıyoruz. Bu yüzden de tıpkı “Kazanılmış hakların korunması”nın mücadele sorunu olması gibi AYM’nin kararlarının her vatandaş için uygulanabilmesi için de çetin bir hak–hukuk mücadelesinin sürdürülmesinin gerektiği de artık tartışılamayacak kadar açıktır.

Bu yüzden de AYM kararının kazanılmış bir hakkın dayanağı olmasının ötesinde anlama sahip olması, tamamen demokrasi güçlerinin, aydınların, “tek adam yönetimi”ne karşı olan güçlerin, ilerici demokrat çevrelerin mücadelesine bağlıdır.

AYM’nin kararı bu mücadelede sadece önemli bir dayanaktır.

* Tayyip Erdoğan, imzacı akademisyenler için “aydın müsveddesi”, “karanlık kişiler”, “alçaklar” gibi ifadeler kullanarak “İlgili kurumları gereğini yapmaya” çağırdı. Erdoğan’ın bu çağrısının ardından ülke genelinde imzacı akademisyenler “terör örgütü propagandası”ndan gözaltına alınmaya, haklarında “terör örgütüne yardım”dan davalar açılmaya başlandı.

YAZARIN DİĞER YAZILARI
Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa
Evrensel Ege Sayfaları
EVRENSEL EGE

Ege'den daha fazla haber, röportaj, mektup, analiz ve köşe yazısı...